ABD'den Türkiye'ye 115 milyar dolarlık darbe!
Türkiye için FEDa vakti! Fırat Özdemir yazdı...
FED'in tahvil alım programını sona erdirmesinin kime zarar vereceği bugün herkes tarafından tartışılıyor, Bakanlara soruluyor, "Ne olacak bu işin sonu" diye. Merkez Bankası Başkanı'na soruluyor, "Ne yapacaksınız dolara karşı, faizi artırıp bu yangını söndürmeyecek misiniz" diye. Bizde son 10 yılda alışıldık cümleler edilmeye devam ediliyor muhattapları tarafından. Diyor ki bakan, "Türkiye yine bu işten kârlı çıkacak". Yani çok iyi hatırladığımız şekliyel "Bizi teğet geçer" diyor. Merkez Bankası Başkanı da pek farklı değil açıkçası. Dolara efelenip, "Bak, kemiklerini kırarız. Hiç de öyle faiz artışı falan da beklemeyin. Gerekirse döviz rezervlerini kullanırım" diyor.
Peki ekonomi ve piyasları yöneten isimler bu kadar kendinden eminken ne oluyor da dolar 2.1 TL'ye dayanıyor, borsa 65 binleri test ediyor?
Yoksa birileri ekonomi yönetimine veya TL yönetimine güvenmiyor mu?
Bunu söylemek falz iddialı olur, bunun yerine piyasalar son 10 yılda ilk kez "Merkez Bankası ve ekonomi yönetiminden ileri bir noktada" yanıtını vermek daha doğru olacak. Merkez ve ekonomi bürokrasisi, koşulların ne kadar değiştiğini ve daha ne kadar değişebileceğini ya kabul etmek istemediğinden ya da gerçekten yanlış bir beklenti içerisinde olmaktan kaynaklı olarak piyasaları daha da gerecek ve zaten kaygan zeminde tutunmaya çalışan güveni zedeleyecek açıklamalarda bulunuyor.
Çünkü zaten Türkiye bunun bedelini çoktan ödemeye başladı bile. Hem de hiç hafife alınmayacak boyutlarda.
Borsanın tarihi zirvesini gördüğü 22 Mayıs 2013'ten bugüne borsa şirketlerinde yaşanan değer kaybı 115 milyar dolar. Yani borsa toplam 97 günde her gün ortalama 1.2 milyar dolar, her saat 50 milyon dolar, her dakika 826 bin dolar eritti.
Bunların çoğunun yabancı yatırımcıdan gitmiş olması belki birileri için rahatlık unsuru olarak gösterilebilir fakat bu rahat olmamızı değil tam aksine çok ciddi şekilde kaygı duymamızı gerektiren bir durum.
Bugüne kadar tüm dünyada olduğu gibi bir ülkeye giden sıcak para (bu borsa veya hazine bonolarına yatırım şeklinde görülür) o ülkelere akacak doğrudan yatırımın akıncı kuvveti olarak algılanmıştır. Yani eğer bir ülke yüksek büyüme potansiyeli veriyor ve istikrar vaat ediyorsa o ülkeye sıcak para gider ve bu da o ülke borsasının hareketinde önce gösterge olur.
Borsa yükselir, rekorlar kırar, onun ardından da zaten doğrudan yabancı sermaye gelmeye başlar. Eğer bir ülkeye doğrudan yabancı sermaye gelmiyor da sadece sıcak para geliyorsa o zaman o para akışı spekülatiftir ve en ufak bir olumsuz durumda satıp çıkar. Dolayısıyla borsada işlem gören şirketlerin borsa yoluyla ucuz finansman kanalları bir anda kapanır. Halka arzlar durur ve ülkenin finansman dengesinde büyük açıklar ortaya çıkar. Hükümetler işin ciddiyetini ancak, tek haneli faizle bono veya tahvil satamadıklarında ve borçlanma maliyetleri zirveye çıktığında anlar.
Şu anda Türkiye o noktaya gelmemek için direniyor. Buradan en önemli şey, ekonomi ve bürokrasisinin işin vehametini anlayıp bunu anladığını piyasa aktörlerine hissettirmesidir. Eğer bu yapılmazsa işte o zaman çok ciddi bir psikolojik satış başlar ki bu satış sadece o ülkenin borsasında yapılmaz, hazine bonolarında, tahvillerinde, daha doğrusu o ülkenin ismini taşıyan her varlıkta yapılır. Örneğin bir yabancı yatırımcı milyarlarca dolarlık yatırımından bir anda vazgeçiyor veya askıya alıyorsa o zaman iş ciddidir.
Bu açıdan borsa endeksini anailz ederseniz Türkiye'nin çok ciddi bir piskolojik destek arayışında olduğunu görürsünüz. Borsa endeksi açısından bunun karşılığı şu anda 65 binler düzeyi.
Bu seviye aşağı kırılır ve endeks ciddi bir tepkiyle karşılaşmazsa, ki bunun olabilmesi için piyasalarla kavga etmek yerine piyasaları anladığını gösteren mesajlar vermek gerekir, o zaman çok daha aşğılarla ufukta görünür.
Bunun için de artık endeksin analizinde son 10 yılda kullanılan yöntemlerden uzaklaşıp yeni yöntemler kullanmakta fayda var. Bunu da bir sonraki yazıda anlatacağım.
twitter: @ucuncuseans
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız!
Peki ekonomi ve piyasları yöneten isimler bu kadar kendinden eminken ne oluyor da dolar 2.1 TL'ye dayanıyor, borsa 65 binleri test ediyor?
Yoksa birileri ekonomi yönetimine veya TL yönetimine güvenmiyor mu?
Bunu söylemek falz iddialı olur, bunun yerine piyasalar son 10 yılda ilk kez "Merkez Bankası ve ekonomi yönetiminden ileri bir noktada" yanıtını vermek daha doğru olacak. Merkez ve ekonomi bürokrasisi, koşulların ne kadar değiştiğini ve daha ne kadar değişebileceğini ya kabul etmek istemediğinden ya da gerçekten yanlış bir beklenti içerisinde olmaktan kaynaklı olarak piyasaları daha da gerecek ve zaten kaygan zeminde tutunmaya çalışan güveni zedeleyecek açıklamalarda bulunuyor.
Çünkü zaten Türkiye bunun bedelini çoktan ödemeye başladı bile. Hem de hiç hafife alınmayacak boyutlarda.
Borsanın tarihi zirvesini gördüğü 22 Mayıs 2013'ten bugüne borsa şirketlerinde yaşanan değer kaybı 115 milyar dolar. Yani borsa toplam 97 günde her gün ortalama 1.2 milyar dolar, her saat 50 milyon dolar, her dakika 826 bin dolar eritti.
Bunların çoğunun yabancı yatırımcıdan gitmiş olması belki birileri için rahatlık unsuru olarak gösterilebilir fakat bu rahat olmamızı değil tam aksine çok ciddi şekilde kaygı duymamızı gerektiren bir durum.
Bugüne kadar tüm dünyada olduğu gibi bir ülkeye giden sıcak para (bu borsa veya hazine bonolarına yatırım şeklinde görülür) o ülkelere akacak doğrudan yatırımın akıncı kuvveti olarak algılanmıştır. Yani eğer bir ülke yüksek büyüme potansiyeli veriyor ve istikrar vaat ediyorsa o ülkeye sıcak para gider ve bu da o ülke borsasının hareketinde önce gösterge olur.
Borsa yükselir, rekorlar kırar, onun ardından da zaten doğrudan yabancı sermaye gelmeye başlar. Eğer bir ülkeye doğrudan yabancı sermaye gelmiyor da sadece sıcak para geliyorsa o zaman o para akışı spekülatiftir ve en ufak bir olumsuz durumda satıp çıkar. Dolayısıyla borsada işlem gören şirketlerin borsa yoluyla ucuz finansman kanalları bir anda kapanır. Halka arzlar durur ve ülkenin finansman dengesinde büyük açıklar ortaya çıkar. Hükümetler işin ciddiyetini ancak, tek haneli faizle bono veya tahvil satamadıklarında ve borçlanma maliyetleri zirveye çıktığında anlar.
Şu anda Türkiye o noktaya gelmemek için direniyor. Buradan en önemli şey, ekonomi ve bürokrasisinin işin vehametini anlayıp bunu anladığını piyasa aktörlerine hissettirmesidir. Eğer bu yapılmazsa işte o zaman çok ciddi bir psikolojik satış başlar ki bu satış sadece o ülkenin borsasında yapılmaz, hazine bonolarında, tahvillerinde, daha doğrusu o ülkenin ismini taşıyan her varlıkta yapılır. Örneğin bir yabancı yatırımcı milyarlarca dolarlık yatırımından bir anda vazgeçiyor veya askıya alıyorsa o zaman iş ciddidir.
Bu açıdan borsa endeksini anailz ederseniz Türkiye'nin çok ciddi bir piskolojik destek arayışında olduğunu görürsünüz. Borsa endeksi açısından bunun karşılığı şu anda 65 binler düzeyi.
Bu seviye aşağı kırılır ve endeks ciddi bir tepkiyle karşılaşmazsa, ki bunun olabilmesi için piyasalarla kavga etmek yerine piyasaları anladığını gösteren mesajlar vermek gerekir, o zaman çok daha aşğılarla ufukta görünür.
Bunun için de artık endeksin analizinde son 10 yılda kullanılan yöntemlerden uzaklaşıp yeni yöntemler kullanmakta fayda var. Bunu da bir sonraki yazıda anlatacağım.
twitter: @ucuncuseans
Yazarın diğer yazıları için tıklayınız!