Faiz indirimi suya mı düştü?
Merkez Bankası'nın baskılara dayanamayıp faizi indireceği beklentisi suya düşmüş olabilir
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Merkez Bankası'nın faizleri indirmesi gerektiğini sürekli dile getirmesinin ardından ortaya çıkan Musul olayları nedeniyle faiz indirimi askıya alınabilir.
Habertürk yazarı Abdurrahman Yıldırım konuyu köşesine taşıdı. İşte o yazı:
Martın son haftasından finansal piyasalarda başlayan pozitif eğilim, Musul olayı ile geçen hafta kesildi. Bu kesilme kısa süreli bir nefeslenme mi, yoksa cumhurbaşkanlığı seçimi ile birleşen daha orta vadeli bir eğilim mi olacağını Musul olayları belirleyecek gibi.
Eğer Musul olayı olmasaydı Türkiye daha hızlı bir faiz indirimi yapabilecek ve yanında rezervlerin daha hızlı artırılması söz konusu olabilecekti. Çünkü Türkiye'ye güçlü bir sermeye girişi olduğu, açıklanan nisan ayı ödemeler dengesi verilerinden de görülüyor. TL'nin daha fazla değerlenmemesi ve cari açığın büyümemesi için, hem rezerv artışına hem de faizlerin daha hızlı biçimde düşürülmesi yoluna gidilecekti. Şimdi Musul olayı bu pozitif gidişi durduruyor. Hatta 24 Haziran'a kadar çözülemezse faiz indirimini bile suya düşürebilir.
-Bunun elbette ilk nedeni Türkiye riskinin Musul ile birlikte artmasıdır.
-İkinci ana nedeni ise bir sorun varsa bunun büyüme tarafından çok enflasyon tarafında olmasıdır. Çünkü geçen hafta açıklanan yılın ilk çeyrek büyüme rakamı yüzde 4.3 çıktı. Yıllık hedef yüzde 4. ikinci çeyrekte de iç talep devreye girdi. İç ve dış talebin dengeli desteğiyle yıllık yüzde 4 büyümeye rahatlıkla ulaşılabilir.
-Buna karşılık yıllık yüzde 5 büyüme hedefi imkansız gibi. Zaten Merkez Bankası son revizyonla yıl sonu tahminini yüzde 7.6'ya yükseltti. Piyasanın beklentisi yüzde 8, 8.5 arasında gerçekleşeceği yönünde. Böyle bir durumda faizi düşürmek büyümeye biraz daha gaz vermek, buna karşılık enflasyonu da talep kaynaklı olarak biraz daha yükseltmek anlamına geliyor.
-Merkez Bankası'nın tercihi açık. Başkan Başçı'nın Bakanlar Kurulu'na sunumunda mali disiplinin uygulanmasıyla reel faizlerin nasıl düşürüldüğü bir grafikle anlatılıyor. 2009 yılındaki kamu maliyesine uygulanan bir disiplindi ve reel faizleri sıfıra hatta negatife kadar götürdü. Şubat ayından itibaren yürürlüğe konulan ise özel kesime mali disiplin. Reel faizler de yeni bir düşüş var. Hazine gösterge faizi yaklaşık 3 puan kadar geriledi.
-Yine artırılan faizlerin ve parasal sıkılaştırmanın döviz kurlarını düşürme yönündeki etkisi gayet açık. O da bir grafikle anlatılmış. Bunun sonucudur ki, dolar kuru 2.39 seviyesinden 2.10 seviyesine kadar geriledi.
-Dövizin enflasyon üzerinde ne kadar etkili olduğu ise bitişikteki bir başka grafikte yer alıyor. Son 10 yılda sepet döviz kuru nereye gitmişse ve ne oranda gitmişse enflasyonu da arkasından çekmiş. Yükselmişse enflasyonu yükseltmiş, düşmüşse enflasyonu indirmiş. Grafiğe baktığımızda son 10 yılda kur kaynaklı olarak enflasyonda 5 büyük yukarı yönde dalga yaşamamışız. Kurun bu dalgalara etkisi 3 puana kadar varmış. Enflasyon 10 ise bunun 3 puanı kurdan gelmiş.
-Döviz kurları enflasyon üzerinde düşüş yönünde 2-3 dalga yaratabilmiş. Bunun düşürücü etkisi ise 1.5 puana kadar olmuş. Buradan çıkan sonuç ise kurun enflasyonu yükseltici etkisi yüksek, düşürücü etkisi ise sınırlı. O zaman da, kuru kontrol eden enflasyonu eder sonucu çıkıyor. Kurun kontrolünün en iyi aracı da TL'yi kontrolden geçiyor.
-Hükümetin tercihi de açık. Faizleri düşürmek ve ekonomiyi daha canlandırmak. Buna Merkez Bankası'ndan kısmen cevap alıyor. Tıpkı başka isteklerine sınırlı cevap almasında olduğu gibi. TCMB Başkanı Erdem Başçı geçen hafta sonu konuştu, bugün de Konya'da konuşacak. Demek ki, Başbakan ile sorunları bir ölçüde çözüm yoluna koydu ve önünü kısmen de olsa aydınlattı ki, konuşmaya başladı diye düşünüyorum.
SONUÇ: ”Rüzgâr yoksa dalga da yoktur.” Çin atasözü
Habertürk yazarı Abdurrahman Yıldırım konuyu köşesine taşıdı. İşte o yazı:
Martın son haftasından finansal piyasalarda başlayan pozitif eğilim, Musul olayı ile geçen hafta kesildi. Bu kesilme kısa süreli bir nefeslenme mi, yoksa cumhurbaşkanlığı seçimi ile birleşen daha orta vadeli bir eğilim mi olacağını Musul olayları belirleyecek gibi.
Eğer Musul olayı olmasaydı Türkiye daha hızlı bir faiz indirimi yapabilecek ve yanında rezervlerin daha hızlı artırılması söz konusu olabilecekti. Çünkü Türkiye'ye güçlü bir sermeye girişi olduğu, açıklanan nisan ayı ödemeler dengesi verilerinden de görülüyor. TL'nin daha fazla değerlenmemesi ve cari açığın büyümemesi için, hem rezerv artışına hem de faizlerin daha hızlı biçimde düşürülmesi yoluna gidilecekti. Şimdi Musul olayı bu pozitif gidişi durduruyor. Hatta 24 Haziran'a kadar çözülemezse faiz indirimini bile suya düşürebilir.
-Bunun elbette ilk nedeni Türkiye riskinin Musul ile birlikte artmasıdır.
-İkinci ana nedeni ise bir sorun varsa bunun büyüme tarafından çok enflasyon tarafında olmasıdır. Çünkü geçen hafta açıklanan yılın ilk çeyrek büyüme rakamı yüzde 4.3 çıktı. Yıllık hedef yüzde 4. ikinci çeyrekte de iç talep devreye girdi. İç ve dış talebin dengeli desteğiyle yıllık yüzde 4 büyümeye rahatlıkla ulaşılabilir.
-Buna karşılık yıllık yüzde 5 büyüme hedefi imkansız gibi. Zaten Merkez Bankası son revizyonla yıl sonu tahminini yüzde 7.6'ya yükseltti. Piyasanın beklentisi yüzde 8, 8.5 arasında gerçekleşeceği yönünde. Böyle bir durumda faizi düşürmek büyümeye biraz daha gaz vermek, buna karşılık enflasyonu da talep kaynaklı olarak biraz daha yükseltmek anlamına geliyor.
-Merkez Bankası'nın tercihi açık. Başkan Başçı'nın Bakanlar Kurulu'na sunumunda mali disiplinin uygulanmasıyla reel faizlerin nasıl düşürüldüğü bir grafikle anlatılıyor. 2009 yılındaki kamu maliyesine uygulanan bir disiplindi ve reel faizleri sıfıra hatta negatife kadar götürdü. Şubat ayından itibaren yürürlüğe konulan ise özel kesime mali disiplin. Reel faizler de yeni bir düşüş var. Hazine gösterge faizi yaklaşık 3 puan kadar geriledi.
-Yine artırılan faizlerin ve parasal sıkılaştırmanın döviz kurlarını düşürme yönündeki etkisi gayet açık. O da bir grafikle anlatılmış. Bunun sonucudur ki, dolar kuru 2.39 seviyesinden 2.10 seviyesine kadar geriledi.
-Dövizin enflasyon üzerinde ne kadar etkili olduğu ise bitişikteki bir başka grafikte yer alıyor. Son 10 yılda sepet döviz kuru nereye gitmişse ve ne oranda gitmişse enflasyonu da arkasından çekmiş. Yükselmişse enflasyonu yükseltmiş, düşmüşse enflasyonu indirmiş. Grafiğe baktığımızda son 10 yılda kur kaynaklı olarak enflasyonda 5 büyük yukarı yönde dalga yaşamamışız. Kurun bu dalgalara etkisi 3 puana kadar varmış. Enflasyon 10 ise bunun 3 puanı kurdan gelmiş.
-Döviz kurları enflasyon üzerinde düşüş yönünde 2-3 dalga yaratabilmiş. Bunun düşürücü etkisi ise 1.5 puana kadar olmuş. Buradan çıkan sonuç ise kurun enflasyonu yükseltici etkisi yüksek, düşürücü etkisi ise sınırlı. O zaman da, kuru kontrol eden enflasyonu eder sonucu çıkıyor. Kurun kontrolünün en iyi aracı da TL'yi kontrolden geçiyor.
-Hükümetin tercihi de açık. Faizleri düşürmek ve ekonomiyi daha canlandırmak. Buna Merkez Bankası'ndan kısmen cevap alıyor. Tıpkı başka isteklerine sınırlı cevap almasında olduğu gibi. TCMB Başkanı Erdem Başçı geçen hafta sonu konuştu, bugün de Konya'da konuşacak. Demek ki, Başbakan ile sorunları bir ölçüde çözüm yoluna koydu ve önünü kısmen de olsa aydınlattı ki, konuşmaya başladı diye düşünüyorum.
SONUÇ: ”Rüzgâr yoksa dalga da yoktur.” Çin atasözü