Piyasalarda 'Çin işkencesi'
Çin'de pay piyasalarında son bir ayda yaşanan sert düşüşün, küresel pay ve emtia piyasalarına negatif yansıması endişeleri artırdı
Çin'de geçen yılın mayıs ayında başlayan ve bir yıl boyunca yükseliş trendine giren pay piyasalarında son bir ayda yaşanan düşüş, gündemin odak noktasına yerleşirken, söz konusu düşüşün küresel ve emtia piyasalarına negatif yansıması endişeleri artırdı.
Çin hisse senedi piyasaları, her ne kadar son dönemde yaşanan değer kaybıyla gündemin üst sıralarında yer alsa da, geçen yılın mayıs ayından bu yılın ikinci yarısına kadar etkili olan yükseliş trendi ile yüzde 150'yi aşan kazanç elde etmişti.
Analistler, bir yılı aşkın bir süre devam eden yükseliş trendiyle ilgili bir gerekçe bulmakta zorlanırken, piyasada aşırı değerlenme olduğunu ve hisse senedi fiyatlarında oluşan balonun patlayabileceğini dile getirdi.
Bu süreçte ABD Merkez Bankası'nın (Fed) para politikalarında normalleşme hamleleri, Avrupa'da yaşanan ekonomik kriz, Yunanistan'ın borç sorunu, jeopolitik gelişmeler ve dolardaki yükseliş gibi yurt dışı kaynaklı olumsuzlukların yanı sıra, yurt içinde zayıf ekonomik veriler ve bu yönde büyümeye ilişkin endişelerin artması Çin piyasasındaki yükselişe haziran ayına kadar engel olamadı.
Her olumsuz gelişme sonrasında Çin hükümeti ve ülke merkez bankasının müdahaleleriyle pay piyasaları desteklenirken, her olumlu gelişmede ise piyasadaki yükseliş ivme kazandı.
Piyasadaki düşüşün altında yatan gerekçe
Japonya'yı geçerek 2010 yılında ABD'nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelen Çin'de, 2. çeyrek büyüme rakamlarının yüzde 7 ile hedeflerin altında kalması yatırımcıların endişelerini artırırken, şeffaflık ve bilgi akışındaki kısıtlamalar nedeniyle ekonomik gidişatın tam anlamıyla mercek altına alınamaması da risk algısını yükseltti.
Öte yandan dünyanın en büyük ihracatçı, aynı zamanda ikinci büyük ithalatçı ülkesi konumunda bulunan Çin'de, Avro Bölgesi'ndeki ekonomik buhran, küresel ekonomideki toparlanma sürecinin yavaş ilerlemesi ve dış talepteki daralma nedeniyle dış ticaret rakamları da hedeflenenin gerisinde kaldı.
Japonya'nın düşük yen politikası karşısında yuanın değerinin yükselmesiyle zor durumda kalan Çin'de, kredilerdeki artış ve bu yılın başındaki halka arz dalgası sonrasında likidite krizi yaşanması da karar alıcıların karşı karşıya kaldığı bir başka sorun olarak öne çıktı.
Hükümet ve ülke merkez bankası, bu zorluklar karşısında piyasaya likidite enjekte edilmesi, hisse alımı, faizlerde artırıma gitme, halka arzlara kısıtlama ve kredilerde denetimin artırılması gibi canlandırmaya yönelik yollara başvurdu.
Yapılan müdahaleler, hükümetin büyüme hedefi doğrultusunda gerekli önlemleri artıracağı beklentilerini yükseltirken, tüm bunların endekste son bir ayda yaşanan düşüşün önüne geçememesi piyasadaki volatilitenin gerekçesine ilişkin soru işaretleri oluşturdu.
Çin'de Şanghay bileşik endeksi, bu yılın haziran ayında 5.166 puanı görmesi sonrasında sert düşerek, 3.373 puana kadar indi. Bu süreçte endekste yaklaşık yüzde 35 değer kaybı yaşanırken, şirketlerin piyasa değerindeki gerilemenin 4 trilyon doları aştığı belirtiliyor.
Bazı analistler pay piyasalarının yaklaşık bir yıllık yükseliş sonrasında düzeltme sürecine girdiğini belirterek, büyümeye yönelik endişelerdense likidite sorununun söz konusu düşüşte çok daha etkili olduğunu savunuyor.
Şanghay bileşik endeksindeki sert düşüşe karşın, piyasanın hala geçen yılın mayıs ayına göre yaklaşık yüzde 85 yukarıda bulunması da pay piyasasındaki gerilemenin devam edebileceği beklentilerini beraberinde getiriyor.
Borsadaki düşüşün reel ekonomiye etkisi
Çin borsasında yapılan işlemlerin yüzde 80'ine yakınının ülke vatandaşları tarafından gerçekleştirilmesi, hisse senedi piyasalarındaki düşüşün reel ekonomiye etkilerinin ağır olacağı endişelerini de beraberinde getiriyor.
Vatandaşların hisse senedi dışında yatırımlarını çoğunlukla konut alımıyla değerlendirdiği ülkede, emlak piyasasında da yapısal sorunların bulunması bu endişelerin artmasına yol açıyor.
Ülke vatandaşlarının hisse senedi fiyatlarındaki düşüşten dolayı varlık seviyelerinin azaldığını, bunun yurt içi yatırım ve tüketim harcamalarını negatif etkileyeceği görüşü öne çıkarken, bu durumun büyümeye yönelik endişelerin devam ettiği ülke için önemli bir sorun teşkil ettiği, ancak hükümet müdahalelerinden dolayı etkisinin "ılımlı" olacağı öngörülüyor.
Emtia ve küresel piyasalara Çin etkisi
Küresel emtia piyasasına yön verdiği bilinen Çin'de borsadaki sert düşüş ve büyümeye yönelik endişeler emtia fiyatlarına negatif yansıdı. Yıl başından bu yana dolardaki yükselişle baskı altında kalan emtia piyasası, Çin'deki gelişmeler sonrasında çöküş yaşadı.
En fazla altın rezervine sahip ülkeler arasında bulunan Çin'in 5 tonluk altın satışı gerçekleştirdiği ve altın rezervlerini beklentilerin altında tuttuğuna ilişkin açıklamalar, altın fiyatlarının 1.073,40 dolara gerileyerek son 5,5 yılın en düşük seviyesini görmesine yol açmıştı.
Bunun yanında talep endişeleriyle başta petrol ve bakır fiyatlarında düşüş yaşanması, birçok emtia ihracatçısı ülke için risk oluştururken, bu durum Fed'in faiz artırımına gidiş sürecinde küresel ekonomiye ilişkin endişelerin artmasını destekleyen bir diğer unsur oldu.
Çin hisse senedi piyasaları, her ne kadar son dönemde yaşanan değer kaybıyla gündemin üst sıralarında yer alsa da, geçen yılın mayıs ayından bu yılın ikinci yarısına kadar etkili olan yükseliş trendi ile yüzde 150'yi aşan kazanç elde etmişti.
Analistler, bir yılı aşkın bir süre devam eden yükseliş trendiyle ilgili bir gerekçe bulmakta zorlanırken, piyasada aşırı değerlenme olduğunu ve hisse senedi fiyatlarında oluşan balonun patlayabileceğini dile getirdi.
Bu süreçte ABD Merkez Bankası'nın (Fed) para politikalarında normalleşme hamleleri, Avrupa'da yaşanan ekonomik kriz, Yunanistan'ın borç sorunu, jeopolitik gelişmeler ve dolardaki yükseliş gibi yurt dışı kaynaklı olumsuzlukların yanı sıra, yurt içinde zayıf ekonomik veriler ve bu yönde büyümeye ilişkin endişelerin artması Çin piyasasındaki yükselişe haziran ayına kadar engel olamadı.
Her olumsuz gelişme sonrasında Çin hükümeti ve ülke merkez bankasının müdahaleleriyle pay piyasaları desteklenirken, her olumlu gelişmede ise piyasadaki yükseliş ivme kazandı.
Piyasadaki düşüşün altında yatan gerekçe
Japonya'yı geçerek 2010 yılında ABD'nin ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelen Çin'de, 2. çeyrek büyüme rakamlarının yüzde 7 ile hedeflerin altında kalması yatırımcıların endişelerini artırırken, şeffaflık ve bilgi akışındaki kısıtlamalar nedeniyle ekonomik gidişatın tam anlamıyla mercek altına alınamaması da risk algısını yükseltti.
Öte yandan dünyanın en büyük ihracatçı, aynı zamanda ikinci büyük ithalatçı ülkesi konumunda bulunan Çin'de, Avro Bölgesi'ndeki ekonomik buhran, küresel ekonomideki toparlanma sürecinin yavaş ilerlemesi ve dış talepteki daralma nedeniyle dış ticaret rakamları da hedeflenenin gerisinde kaldı.
Japonya'nın düşük yen politikası karşısında yuanın değerinin yükselmesiyle zor durumda kalan Çin'de, kredilerdeki artış ve bu yılın başındaki halka arz dalgası sonrasında likidite krizi yaşanması da karar alıcıların karşı karşıya kaldığı bir başka sorun olarak öne çıktı.
Hükümet ve ülke merkez bankası, bu zorluklar karşısında piyasaya likidite enjekte edilmesi, hisse alımı, faizlerde artırıma gitme, halka arzlara kısıtlama ve kredilerde denetimin artırılması gibi canlandırmaya yönelik yollara başvurdu.
Yapılan müdahaleler, hükümetin büyüme hedefi doğrultusunda gerekli önlemleri artıracağı beklentilerini yükseltirken, tüm bunların endekste son bir ayda yaşanan düşüşün önüne geçememesi piyasadaki volatilitenin gerekçesine ilişkin soru işaretleri oluşturdu.
Çin'de Şanghay bileşik endeksi, bu yılın haziran ayında 5.166 puanı görmesi sonrasında sert düşerek, 3.373 puana kadar indi. Bu süreçte endekste yaklaşık yüzde 35 değer kaybı yaşanırken, şirketlerin piyasa değerindeki gerilemenin 4 trilyon doları aştığı belirtiliyor.
Bazı analistler pay piyasalarının yaklaşık bir yıllık yükseliş sonrasında düzeltme sürecine girdiğini belirterek, büyümeye yönelik endişelerdense likidite sorununun söz konusu düşüşte çok daha etkili olduğunu savunuyor.
Şanghay bileşik endeksindeki sert düşüşe karşın, piyasanın hala geçen yılın mayıs ayına göre yaklaşık yüzde 85 yukarıda bulunması da pay piyasasındaki gerilemenin devam edebileceği beklentilerini beraberinde getiriyor.
Borsadaki düşüşün reel ekonomiye etkisi
Çin borsasında yapılan işlemlerin yüzde 80'ine yakınının ülke vatandaşları tarafından gerçekleştirilmesi, hisse senedi piyasalarındaki düşüşün reel ekonomiye etkilerinin ağır olacağı endişelerini de beraberinde getiriyor.
Vatandaşların hisse senedi dışında yatırımlarını çoğunlukla konut alımıyla değerlendirdiği ülkede, emlak piyasasında da yapısal sorunların bulunması bu endişelerin artmasına yol açıyor.
Ülke vatandaşlarının hisse senedi fiyatlarındaki düşüşten dolayı varlık seviyelerinin azaldığını, bunun yurt içi yatırım ve tüketim harcamalarını negatif etkileyeceği görüşü öne çıkarken, bu durumun büyümeye yönelik endişelerin devam ettiği ülke için önemli bir sorun teşkil ettiği, ancak hükümet müdahalelerinden dolayı etkisinin "ılımlı" olacağı öngörülüyor.
Emtia ve küresel piyasalara Çin etkisi
Küresel emtia piyasasına yön verdiği bilinen Çin'de borsadaki sert düşüş ve büyümeye yönelik endişeler emtia fiyatlarına negatif yansıdı. Yıl başından bu yana dolardaki yükselişle baskı altında kalan emtia piyasası, Çin'deki gelişmeler sonrasında çöküş yaşadı.
En fazla altın rezervine sahip ülkeler arasında bulunan Çin'in 5 tonluk altın satışı gerçekleştirdiği ve altın rezervlerini beklentilerin altında tuttuğuna ilişkin açıklamalar, altın fiyatlarının 1.073,40 dolara gerileyerek son 5,5 yılın en düşük seviyesini görmesine yol açmıştı.
Bunun yanında talep endişeleriyle başta petrol ve bakır fiyatlarında düşüş yaşanması, birçok emtia ihracatçısı ülke için risk oluştururken, bu durum Fed'in faiz artırımına gidiş sürecinde küresel ekonomiye ilişkin endişelerin artmasını destekleyen bir diğer unsur oldu.