AB'de olacaksan İngiltere olacaksın!
Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş'ten çarpıcı açıklamalar
Eski Devlet Bakanı ve ABD'deki düşünce kuruluşu Brookings Institute'un Başkan Yardımcısı Kemal Derviş, ''Avro bölgesi içinde olmayı istemek, bence ne Avro bölgesi ne de Türkiye için fizibıl. AB'nin içinde tam üye olup ancak İngiltere gibi bir pozisyonda olmayı istemek, bence fizibıl bir teklif'' dedi.
Derviş, SETA Vakfı'nın Washington ofisi tarafından Ulusal Basın Kulübü'nde düzenlenen Genç Akademisyenler Konferansı'nda konuştu.
Türk ekonomisinin son 12 yılda tarihindeki en iyi dönemini yaşadığını belirten Derviş, Türkiye'de 2001 ekonomik kriz sonrasında pek çok reformun hayata geçirildiğini, bugüne kadar oldukça olumlu dönemin yaşandığını ve Türkiye'nin gerçek anlamda bambaşka ülke haline geldiğini kaydetti. Derviş, özellikle Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın bu dönemde ekonomiyi çok iyi idare ettiğini söyledi.
Derviş, Türkiye'de gelir dağılımının hala istenen düzeyde olmasa da son 10-15 yılda nispeten eşit orana doğru ilerlediğini söyledi. Büyümenin de bu yüzyılın başından beri ortalama yılda yüzde 5,5 düzeyinde olduğunu belirten Derviş, son 50 yıla bakıldığında aslında tablonun pek farklı olmadığını, ancak şu anki nüfus artış oranıyla karşılaştırılarak hesaplandığında bu alanda Türkiye'de Cumhuriyet tarihinin en iyi performansına ulaşıldığını kaydetti.
''Ben olsam '6x6x6' derdim''
Ekonomideki bazı kırılganlıklara değinen Derviş, Türkiye'de ulusal tasarruf oranının çok düşük olduğunu, bunun artırılmasının Türkiye'ye güç katacağını ve dış şoklara karşı çok daha fazla koruma sağlayacağını söyledi.
Derviş, cari işlemler açığının da geçen yıl yüzde 8-9 oranından yüzde 5 civarına düşmesinin önemli başarı olduğunu, ancak büyüme oranının da yüzde 8-9'dan yüzde 3'e düştüğünü hatırlattı. Şu anda cari işlemler açığının büyüme oranının daha düşük olması sebebiyle azaldığını belirten Derviş, cari işlem açığının asıl olarak yapısal yollardan azaltılması gerektiğini, böylece büyümenin de yüzde 6'larda seyredebileceğini ifade etti.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın 5x5x5 yaklaşımına değinen Derviş, ''Bu olursa gayet iyi olur. Aslında ben büyüme için yüzde 6'yı tercih ederim, Türkiye bunu başarabilir. Eğer yüzde 6-6,5 civarında büyürsek, belki yüzde 6 düzeyinde cari açığı kaldırabiliriz, enflasyonun da yüzde 6'ya çıkmasında bence problem yok. Dolayısıyla ben '6x6x6' derdim ama kendisiyle bu konuda çok yakınız, yaklaşımından memnuniyet duyuyorum'' dedi.
''Merkez Bankası, birinci sınıf'"
Derviş, Merkez Bankası'nın son yıllarda mükemmel iş çıkardığını belirterek, ''Türkiye şu anda çok profesyonel, güçlü, birinci sınıf Merkez Bankası'na sahip'' diye konuştu.
Türkiye'de önemli ilerlemeler kaydedilse de eğitim açığının hala çok ciddi oranda olduğunu da belirten Derviş, kadınların da istihdama katılımının artırılması gerektiğini ifade etti. Derviş, yine de Türkiye'nin iyi yönde ilerlediğini ve güçlü mali pozisyona sahip olduğunu kaydetti.
Derviş, ekonomideki olağanüstü dinamizm, olağanüstü girişimcilik ruhu, makro istikrar, borcun GSYH'ye oranının Avrupa ve hatta dünya genelinde en düşükler arasında bulunması gibi olumlu gelişmelerden örnekler verdi.
''Çok boyutlu olmak zayıflık değil güç''
Derviş, Türk siyasetçi ve diplomatların, önceki yıllarla karşılaştırıldığında çok daha küresel perspektif geliştirdiğini belirterek, Türk siyasetçilerin 20 yıl öncesinde uluslararası platformlarda sadece Türkiye ve çevresindeki birkaç sorunu konuşurken, şimdi Afrika, Arap dünyası, Avrupa ve Latin Amerika'dan bahsettiğini söyledi.
Derviş, her yönüyle ''köprü'' olan Türkiye'nin bu rolünden vazgeçilmesi yönünde çok tartışma olduğunu belirterek, ''Bence bu çok üzücü olur, bu role bağlı kalmalıyız. Türkiye, bugün çoğunluğu maalesef Müslüman dünyasında yaşanan sorunların çözümüne, Avrupa'dan vazgeçerek değil, Avrupa'ya daha güçlü biçimde kenetlenerek daha fazla yardımcı olabilir'' dedi.
Türkiye'nin birçok açıdan hem Ortadoğu'ya hem Avrupa'ya ait olduğunu belirten Derviş, ''Türkiye, hiçbir zaman tamamen tek bir tarafta yer almadı'' dedi. Amerikalı ünlü siyaset bilimci Samuel Huntington'ın, ''Medeniyetler Çatışması'' adlı kitabında Türkiye'nin iki ''medeniyet blokuna'' da tam olarak uymaması nedeniyle sorun yaşayacağı tezini savunduğuna işaret eden Derviş, 'Bence bunda çok yanlıştı. Siz güçlü kaldıkça, ekonominiz sağlam durdukça ve yabancı sermayeye çok fazla bağımlı olmadığınız müddetçe, çok boyutlu olmak aslında günümüzün modern dünyasında büyük güç kaynağı, zayıflık değil'' diye konuştu.
ABD'nin çok çeşitlilik içeren nüfus yapısına işaret eden Derviş, ''Tüm bunların hepsi Amerikalı ama kimliklerinin kültürel kaynaklarıyla da bağlarını koruyorlar. Türkiye de buna benzer olabilir. Türkler de farklı farklı yerlerden gelmişler ve bunu korumalıyız, bir taraf adına diğerinden vazgeçmemeliyiz. Türkiye, bu çok boyutlu pozisyonunu ne kadar çok korursa o kadar çok değerli hale gelir, küreselleşmenin sunduğu fırsatlardan daha fazla istifade eder'' dedi.
''AB'de Türkiye için yeni bir fırsat doğmakta''
Arap ve Müslüman dünyasındaki liderlerin, Türkiye'nin Avrupa'da katıldığı toplantılarda kendilerinin sesi olmasını takdir ettiğini, son bir ankete göre Arapların yüzde 66'sının Türkiye'nin AB üyesi olmasını istediğini belirten Derviş, ''Sırf (eski Fransa Cumhurbaşkanı) Sarkozy çok olumsuz davrandı ya da birisi saçma bir şey söyledi diye bundan vazgeçmek, bence doğru davranış değil. Bu tip şeylerin hedefimizi saptırmasına izin vermemeliyiz, Doğu ile Batı arasında bağlantı olma rolümüzü, AB'nin parçası olma isteğimizi korumalıyız'' diye konuştu.
Derviş, AB'nin gelecekte giderek farklı bir yapıya sahip olacağını ve iki tür görünüm sergileyebileceğini belirterek, birincisini Avro bölgesinde giderek daha entegre olmuş AB üyeleri grubu, ikincisini de İngiltere gibi Avro bölgesi içinde olmayan ve böylece ciddi entegrasyon ve egemenlik paylaşımına girmek istemeyen ama hala AB'nin tam üyesi olan ülkeler grubu olarak tanımladı.
Kemal Derviş, Türkiye'nin ikinci grupta olabilmesi için fırsat bulunduğunu belirterek, ''Avro bölgesi içinde olmayı istemek ne Avro bölgesi ne de Türkiye için fizibıl ama AB'nin içinde, ikinci sınıf statü değil, tam üye olup ama aynı zamanda da İngiltere gibi bir pozisyonda olmayı istemek bence fizibıl bir teklif'' dedi.
Bu konuya, konuştuğu bazı Fransız ve Alman dostlarının ilgi gösterdiğini ifade eden Derviş, ''Türkiye'yi destekleyenler arasında bile bu dev ülkenin entegrasyon derecesiyle ilgili bazı kaygılar hissedenler var. Dolayasıyla burada önümüzdeki fırsatı değerlendirmeliyiz. Bence bu, batmakta olan süreci yeniden başlatmak için tarihi fırsat. Bu, Ortadoğu'da ya da İslam dünyasındaki aktif politikalarımızı bırakmamız anlamına gelmiyor. Bu bölgelerle çok sayıda tarihsel ve kültürel bağlara sahibiz ve bunun üzerine inşa etmeliyiz ama aynı zamanda AB ile müzakere sürecini de yeniden başlatmalıyız'' diye konuştu.
Derviş, Türkiye'nin AB'de tek pazarın parçası olması, ancak Schengen bölgesine girmeyi asla istememesi gerektiği görüşünü de dile getirdi. Türkiye'nin, Schengen'e dahil olmanın Ortadoğu ülkelerine açılımlarının etkileyebileceğini, örneğin Mısırlılara, Ürdünlülere vize serbestliği tanıyamayacağını belirten Derviş, ''İngiltere Schengen'e dahil değil ama İngiliz vatandaşları Avrupa'da istedikleri yere gidip çalışabiliyorlar. Aynı model Türkiye'ye de uygulanabilir ve bu her iki tarafın da çıkarına'' dedi.
''Komşularımızın iç siyasetinde taraf olmamalıyız''
Derviş, komşularla kültürel bağları geliştirmenin, vizeleri kaldırmanın, ticaret ve yatırımı artırmanın Türkiye'yi güçlendirdiğini ama bazı komşularının iç siyasetinde ''çok fazla oranda taraf seçmeyi'' ise doğru bulmadığını söyledi.
''Bence aktif dış politika, belirli bir noktanın ötesine geçip diğerlerinin iç siyasetinde aktif bir aktör olmak anlamına gelmez. Biz de dahil hiç kimse, dışarıdan birisinin gelip ne yapılması gerektiğini söylemesinden hoşnut olmaz'' diyen Derviş, ''Niyetimiz iyi olsa da burada dikkatli olmalıyız. ABD de bizi bunu yapmaya teşvik etmemeli -ki maalesef bazen kendi çıkarları için ettiğini düşünüyorum- ama uzun vadede bu kimsenin çıkarına değil, çünkü ülkeler kendi siyasi dinamiklerini kendileri geliştirmeli'' diye konuştu.
Türkiye'nin zaten kendi içerisinde Kürt meselesi gibi çözmesi gereken problemler olduğuna işaret eden Derviş, Türkiye'nin en büyük etkiyi, doğrudan müdahale ederek değil, örnek oluşturarak yapabileceğini söyledi. Derviş, Türkiye'nin güçlü, dinamik ve büyüyen ekonomiye, hukukun üstünlüğüne, birinci sınıf demokrasi ve özgürlüklere sahip olma gibi olguları başarması halinde en büyük katkıyı sunacağını belirtti.
Derviş, SETA Vakfı'nın Washington ofisi tarafından Ulusal Basın Kulübü'nde düzenlenen Genç Akademisyenler Konferansı'nda konuştu.
Türk ekonomisinin son 12 yılda tarihindeki en iyi dönemini yaşadığını belirten Derviş, Türkiye'de 2001 ekonomik kriz sonrasında pek çok reformun hayata geçirildiğini, bugüne kadar oldukça olumlu dönemin yaşandığını ve Türkiye'nin gerçek anlamda bambaşka ülke haline geldiğini kaydetti. Derviş, özellikle Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın bu dönemde ekonomiyi çok iyi idare ettiğini söyledi.
Derviş, Türkiye'de gelir dağılımının hala istenen düzeyde olmasa da son 10-15 yılda nispeten eşit orana doğru ilerlediğini söyledi. Büyümenin de bu yüzyılın başından beri ortalama yılda yüzde 5,5 düzeyinde olduğunu belirten Derviş, son 50 yıla bakıldığında aslında tablonun pek farklı olmadığını, ancak şu anki nüfus artış oranıyla karşılaştırılarak hesaplandığında bu alanda Türkiye'de Cumhuriyet tarihinin en iyi performansına ulaşıldığını kaydetti.
''Ben olsam '6x6x6' derdim''
Ekonomideki bazı kırılganlıklara değinen Derviş, Türkiye'de ulusal tasarruf oranının çok düşük olduğunu, bunun artırılmasının Türkiye'ye güç katacağını ve dış şoklara karşı çok daha fazla koruma sağlayacağını söyledi.
Derviş, cari işlemler açığının da geçen yıl yüzde 8-9 oranından yüzde 5 civarına düşmesinin önemli başarı olduğunu, ancak büyüme oranının da yüzde 8-9'dan yüzde 3'e düştüğünü hatırlattı. Şu anda cari işlemler açığının büyüme oranının daha düşük olması sebebiyle azaldığını belirten Derviş, cari işlem açığının asıl olarak yapısal yollardan azaltılması gerektiğini, böylece büyümenin de yüzde 6'larda seyredebileceğini ifade etti.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın 5x5x5 yaklaşımına değinen Derviş, ''Bu olursa gayet iyi olur. Aslında ben büyüme için yüzde 6'yı tercih ederim, Türkiye bunu başarabilir. Eğer yüzde 6-6,5 civarında büyürsek, belki yüzde 6 düzeyinde cari açığı kaldırabiliriz, enflasyonun da yüzde 6'ya çıkmasında bence problem yok. Dolayısıyla ben '6x6x6' derdim ama kendisiyle bu konuda çok yakınız, yaklaşımından memnuniyet duyuyorum'' dedi.
''Merkez Bankası, birinci sınıf'"
Derviş, Merkez Bankası'nın son yıllarda mükemmel iş çıkardığını belirterek, ''Türkiye şu anda çok profesyonel, güçlü, birinci sınıf Merkez Bankası'na sahip'' diye konuştu.
Türkiye'de önemli ilerlemeler kaydedilse de eğitim açığının hala çok ciddi oranda olduğunu da belirten Derviş, kadınların da istihdama katılımının artırılması gerektiğini ifade etti. Derviş, yine de Türkiye'nin iyi yönde ilerlediğini ve güçlü mali pozisyona sahip olduğunu kaydetti.
Derviş, ekonomideki olağanüstü dinamizm, olağanüstü girişimcilik ruhu, makro istikrar, borcun GSYH'ye oranının Avrupa ve hatta dünya genelinde en düşükler arasında bulunması gibi olumlu gelişmelerden örnekler verdi.
''Çok boyutlu olmak zayıflık değil güç''
Derviş, Türk siyasetçi ve diplomatların, önceki yıllarla karşılaştırıldığında çok daha küresel perspektif geliştirdiğini belirterek, Türk siyasetçilerin 20 yıl öncesinde uluslararası platformlarda sadece Türkiye ve çevresindeki birkaç sorunu konuşurken, şimdi Afrika, Arap dünyası, Avrupa ve Latin Amerika'dan bahsettiğini söyledi.
Derviş, her yönüyle ''köprü'' olan Türkiye'nin bu rolünden vazgeçilmesi yönünde çok tartışma olduğunu belirterek, ''Bence bu çok üzücü olur, bu role bağlı kalmalıyız. Türkiye, bugün çoğunluğu maalesef Müslüman dünyasında yaşanan sorunların çözümüne, Avrupa'dan vazgeçerek değil, Avrupa'ya daha güçlü biçimde kenetlenerek daha fazla yardımcı olabilir'' dedi.
Türkiye'nin birçok açıdan hem Ortadoğu'ya hem Avrupa'ya ait olduğunu belirten Derviş, ''Türkiye, hiçbir zaman tamamen tek bir tarafta yer almadı'' dedi. Amerikalı ünlü siyaset bilimci Samuel Huntington'ın, ''Medeniyetler Çatışması'' adlı kitabında Türkiye'nin iki ''medeniyet blokuna'' da tam olarak uymaması nedeniyle sorun yaşayacağı tezini savunduğuna işaret eden Derviş, 'Bence bunda çok yanlıştı. Siz güçlü kaldıkça, ekonominiz sağlam durdukça ve yabancı sermayeye çok fazla bağımlı olmadığınız müddetçe, çok boyutlu olmak aslında günümüzün modern dünyasında büyük güç kaynağı, zayıflık değil'' diye konuştu.
ABD'nin çok çeşitlilik içeren nüfus yapısına işaret eden Derviş, ''Tüm bunların hepsi Amerikalı ama kimliklerinin kültürel kaynaklarıyla da bağlarını koruyorlar. Türkiye de buna benzer olabilir. Türkler de farklı farklı yerlerden gelmişler ve bunu korumalıyız, bir taraf adına diğerinden vazgeçmemeliyiz. Türkiye, bu çok boyutlu pozisyonunu ne kadar çok korursa o kadar çok değerli hale gelir, küreselleşmenin sunduğu fırsatlardan daha fazla istifade eder'' dedi.
''AB'de Türkiye için yeni bir fırsat doğmakta''
Arap ve Müslüman dünyasındaki liderlerin, Türkiye'nin Avrupa'da katıldığı toplantılarda kendilerinin sesi olmasını takdir ettiğini, son bir ankete göre Arapların yüzde 66'sının Türkiye'nin AB üyesi olmasını istediğini belirten Derviş, ''Sırf (eski Fransa Cumhurbaşkanı) Sarkozy çok olumsuz davrandı ya da birisi saçma bir şey söyledi diye bundan vazgeçmek, bence doğru davranış değil. Bu tip şeylerin hedefimizi saptırmasına izin vermemeliyiz, Doğu ile Batı arasında bağlantı olma rolümüzü, AB'nin parçası olma isteğimizi korumalıyız'' diye konuştu.
Derviş, AB'nin gelecekte giderek farklı bir yapıya sahip olacağını ve iki tür görünüm sergileyebileceğini belirterek, birincisini Avro bölgesinde giderek daha entegre olmuş AB üyeleri grubu, ikincisini de İngiltere gibi Avro bölgesi içinde olmayan ve böylece ciddi entegrasyon ve egemenlik paylaşımına girmek istemeyen ama hala AB'nin tam üyesi olan ülkeler grubu olarak tanımladı.
Kemal Derviş, Türkiye'nin ikinci grupta olabilmesi için fırsat bulunduğunu belirterek, ''Avro bölgesi içinde olmayı istemek ne Avro bölgesi ne de Türkiye için fizibıl ama AB'nin içinde, ikinci sınıf statü değil, tam üye olup ama aynı zamanda da İngiltere gibi bir pozisyonda olmayı istemek bence fizibıl bir teklif'' dedi.
Bu konuya, konuştuğu bazı Fransız ve Alman dostlarının ilgi gösterdiğini ifade eden Derviş, ''Türkiye'yi destekleyenler arasında bile bu dev ülkenin entegrasyon derecesiyle ilgili bazı kaygılar hissedenler var. Dolayasıyla burada önümüzdeki fırsatı değerlendirmeliyiz. Bence bu, batmakta olan süreci yeniden başlatmak için tarihi fırsat. Bu, Ortadoğu'da ya da İslam dünyasındaki aktif politikalarımızı bırakmamız anlamına gelmiyor. Bu bölgelerle çok sayıda tarihsel ve kültürel bağlara sahibiz ve bunun üzerine inşa etmeliyiz ama aynı zamanda AB ile müzakere sürecini de yeniden başlatmalıyız'' diye konuştu.
Derviş, Türkiye'nin AB'de tek pazarın parçası olması, ancak Schengen bölgesine girmeyi asla istememesi gerektiği görüşünü de dile getirdi. Türkiye'nin, Schengen'e dahil olmanın Ortadoğu ülkelerine açılımlarının etkileyebileceğini, örneğin Mısırlılara, Ürdünlülere vize serbestliği tanıyamayacağını belirten Derviş, ''İngiltere Schengen'e dahil değil ama İngiliz vatandaşları Avrupa'da istedikleri yere gidip çalışabiliyorlar. Aynı model Türkiye'ye de uygulanabilir ve bu her iki tarafın da çıkarına'' dedi.
''Komşularımızın iç siyasetinde taraf olmamalıyız''
Derviş, komşularla kültürel bağları geliştirmenin, vizeleri kaldırmanın, ticaret ve yatırımı artırmanın Türkiye'yi güçlendirdiğini ama bazı komşularının iç siyasetinde ''çok fazla oranda taraf seçmeyi'' ise doğru bulmadığını söyledi.
''Bence aktif dış politika, belirli bir noktanın ötesine geçip diğerlerinin iç siyasetinde aktif bir aktör olmak anlamına gelmez. Biz de dahil hiç kimse, dışarıdan birisinin gelip ne yapılması gerektiğini söylemesinden hoşnut olmaz'' diyen Derviş, ''Niyetimiz iyi olsa da burada dikkatli olmalıyız. ABD de bizi bunu yapmaya teşvik etmemeli -ki maalesef bazen kendi çıkarları için ettiğini düşünüyorum- ama uzun vadede bu kimsenin çıkarına değil, çünkü ülkeler kendi siyasi dinamiklerini kendileri geliştirmeli'' diye konuştu.
Türkiye'nin zaten kendi içerisinde Kürt meselesi gibi çözmesi gereken problemler olduğuna işaret eden Derviş, Türkiye'nin en büyük etkiyi, doğrudan müdahale ederek değil, örnek oluşturarak yapabileceğini söyledi. Derviş, Türkiye'nin güçlü, dinamik ve büyüyen ekonomiye, hukukun üstünlüğüne, birinci sınıf demokrasi ve özgürlüklere sahip olma gibi olguları başarması halinde en büyük katkıyı sunacağını belirtti.