Bali: Gelecek yıl dengeli büyüyeceğiz
İş Bankası Genel Müdürü Bali, bankanın 2016'yı programda hedeflenen şekilde kapatacağını, 2017'de de dengeli büyümeyi hedef alacağını söyledi.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, yıl sonunu, programlarında öngördükleri şekilde tamamlayacaklarını tahmin ettiğini belirterek, "2017'de de bu yıl olduğu gibi yine dengeli büyümeyi hedef alan bir tablomuz olacak." dedi. Bali ayrıca, faiz indirimi, gelecekteki riskler, küresel ekonomi gibi önemli konulara değindi.
Adnan Bali, İş Bankası'nın 2016 gerçekleşmeleri ve gelecek yıla ilişkin beklentilerini değerlendirdi. Bali, Mali bünyelerinin sağlamlığı, güçlülüğü, yönetme kaliteleri ve kriz yönetme tecrübeleriyle darbe girişimine karşı finans sektörü olarak çok sağlam bir duruş sergilediklerini ifade etti.
Yıl içinde, yönetim pratiği, kuralları ve süreçleri açısından herhangi bir olağan dışı değişikliğe başvurmak zorunda kalmadan bu süreci yönetebildiklerini belirten Bali, "Fakat şunun hakkını kesinlikle vermemiz lazım; bunu böyle yapabilmemiz bize ait bir başarı, bize ait bir kazanım değil. Çünkü bizlerin bu süreçleri yönetmesinde güçlük yaratacak ya da olağan dışı tedbirlere başvurmaya mecbur bırakacak bir müşteri davranışı değişikliği de görmedik. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum." şeklinde konuştu.
Olağan dışı bir mevduat çıkışı, nakit talebi veya kredi talebi olmadığını bildiren Bali, "Fiyatlama politikalarımızı değiştirmeye, daha açık ifade etmem gerekirse örneğin, faiz oranlarımızı yükseltmeye dair bizi zorlayan herhangi bir unsurla karşılaşmadık." dedi.
'Sorumluluk bilinciyle hareket ediyoruz'
Adnan Bali, eylül sonu itibarıyla bankanın aktif büyüklüğünün 292,9 milyar liraya ulaştığını, Türkiye'nin en büyük özel bankası unvanını koruduklarını, nakdi kredilerin 189,6 milyar liraya ve gayrinakdi kredilerin de 55,6 milyar liraya yükseldiğini belirterek, krediler yoluyla ekonomiye sağladıkları desteğin 245 milyar lirayı aştığını ve öz kaynaklarının da 35 milyar liranın üzerine çıktığını kaydetti.
Bu yılın genelinde, önceki yıllarda olduğu gibi takipteki kredilerinin toplam kredilere oranının sektör ortalamasının altında seyrettiğine işaret eden Bali, gelişmiş teknolojik altyapıları ve alternatif kanallarının sunduğu çok yönlü bankacılık hizmetleriyle yılın 9 ayında mevduatlarının önceki yılın sonuna göre yüzde 8 artarak 166 milyar lirayı geçtiğini bildirdi.
Mevduat dışı fon kaynaklarını da etkin bir şekilde kullanmaya devam ettiklerini belirten Bali, sendikasyon, seküritizasyon ve eurotahvil ihracı yoluyla bu yılın 10 aylık döneminde 4,7 milyar dolar tutarında kaynak sağladıklarını, eurotahvil ihracını bu yıl 2 kez gerçekleştirdiklerini kaydetti.
Bali, küresel ekonomik büyümenin yavaşladığı, yakın coğrafyada jeopolitik risklerin arttığı ve söz konusu gelişmelerin makroekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkilerinin hissedilmeye başladığı bir ortamda İş Bankası olarak Türkiye'ye ve vatandaşlara karşı sorumluluk bilincinde hareket ettiklerini söyledi.
'Büyümenin esas gücünü mobil bankacılık oluşturacak'
İş Bankası Genel Müdürü Bali, "Türkiye'nin En İyi Dijital Bankası Olma" vizyonuyla dijital temas noktalarında müşterilere uçtan uca tasarlanmış ideal deneyimler sunmak amacıyla yürüttükleri çalışmalarda yeni finansal teknolojilerden üst düzeyde yararlanmak istediklerini, finansal teknoloji girişimlerini oldukça önemsediklerini ifade etti.
Bali, "Mayıs 2016'da Silikon Vadisi'nde kurduğumuz iştirakimiz Maxitech, gelecek vadeden FinTech girişimlerinin erken aşamalarında tespit edilmesine ve yıllardır yeniliklerin Türkiye'de öncüsü olan bankamızın bu konuda da Türkiye'de bankacılığa yön vermesine katkı sağlayacak. Ülkemizde finansal teknoloji girişimleri ile ortaklaşa çalışarak müşterilerimizin hayatına değer katacak, yenilikçi çözümler geliştirmeye devam edeceğiz. Bu amaçla yapacağımız işbirliği ve yatırımlar gündemimizin önemli bir kısmını oluşturuyor." şeklinde konuştu.
Müşterilerinin başta mobil olmak üzere dijital kanal kullanım oranlarının artan bir hızla yükselmeye devam ettiğini belirten Bali, İşCep uygulamasının, yüzde 30'un üzerindeki pay ile en çok tercih edilen kanal olduğunu, şube dışı temas noktalarından yapılan işlemlerin oranının da yüzde 84'e ulaştığını kaydetti.
Türkiye'nin, genç nüfusun yoğun olduğu ve genel olarak yeni teknolojilere hızla adapte olabilen bir yapısı bulunduğunu ifade eden Bali, gelecek yıl da bankacılık sektöründe büyümenin esas gücünü mobil bankacılığın oluşturacağını öngördüklerini söyledi.
Bali, "Müşterilerimizin yaşam yolculuklarının her evresinde onlara eşlik edebilen ve kişiselleştirilmiş deneyimlerle hayatlarını kolaylaştıran bir çözüm ortağı haline gelmek asıl gayemiz... Bu amaçla mobil bankacılık, mobil ödeme gibi doğrudan müşterilerimizle temas kurmamıza imkan veren uygulamalarımızda ideal bir müşteri deneyimi sunmak istiyoruz. Bunun için müşteri deneyimi tasarımında bilginin gücünden azami ölçüde yararlanabilmek, süreçlerimizi basitleştirmek ve etkili iş birlikleri geliştirerek İş Bankası ekosistemini kurmak öncelik verdiğimiz konulardan birini oluşturuyor." ifadelerini kullandı.
'Mega projelere kaynak aktaracağız'
Adnan Bali, reel sektöre olan desteklerini aralıksız şekilde sürdürürken ekonominin lokomotif sektörleri arasında yer alan ve son dönemde mega projeler ile ön plana çıkan inşaat-taahhüt sektörüne de kaynak aktarmaya devam ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:
"İş Bankası, köprü-otoyol, kamu-özel sektör ortaklığında geliştirilen sağlık tesisleri, liman ve benzer altyapı/üst yapı yatırımları için sağlanan proje finansmanlarındaki lider konumu, anılan finansmanların kurgulanması ve hayata geçirilmesi aşamasında üstlendiği belirleyici rol ve deneyimi ile ekonomik kalkınma temelinin oluşturulmasında geçmişten bugüne kilit rol oynamıştır. Gebze-İzmir Otoyolu Projesi, üçüncü Boğaz Köprüsü’nü de içeren Kuzey Marmara Otoyolu Projesi, Avrasya Tüneli Projesi ve Galataport Projesi son dönemde bankamızın da içerisinde yer aldığı konsorsiyumlarca finansman sağlanan önemli altyapı projelerinden... Ayrıca, kamu-özel sektör ortaklığı ile geliştirilen entegre sağlık kampüsü ve şehir hastanesi projeleri de son dönemde kredilendirdiğimiz projeler arasında yer alıyor. Bu projelerden en yüksek yatırım bütçelerine sahip olan Ankara Etlik ve Ankara Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü projeleri ile Isparta ve Eskişehir Şehir Hastanesi projelerine yaklaşık 800 milyon dolar tutarında kaynak sağladık.
90 yılı aşkın süredir olduğu gibi, bundan sonra da öncü ve lider rolümüzün sorumluluğuyla Çanakkale Köprüsü ve Kanal İstanbul projeleri de dahil olmak üzere ülke ekonomisine katma değer yaratacak ve tüm yönleriyle ülkemize uzun vadede fayda sağlayacak, kredilendirme prensiplerimize uygun, sosyal ve çevresel açıdan sorunsuz projelerin hayata geçirilmesi için finansman çözümleri üretmeye devam edeceğiz."
'Dengeli büyümeyi hedef alacağız'
İş Bankası Genel Müdürü Bali, bu yılın ilk 3 çeyreği genelinde kredi talebinin zayıf bir seyir izlediğini ancak 15 Temmuz sonrasında alınan kararlar ve tüketici kredilerine yönelik tedbirlerin bir miktar gevşetilmesinin etkisiyle kredi talebinde yılın son çeyreğinde bir miktar toparlanma gözlenmeye başlandığını, ayrıca, zorunlu karşılıklarda yapılan düzenlemelerin bankacılık sektöründe fonlama maliyetlerini olumlu yönde etkilediğini ifade etti.
Bali, "İş programımızı 2016 yılı için nasıl belirlediysek, öyle gittik. Yıl içerisindeki bütün gelişmeler sırasında da tekraren bir revizyon ihtiyacı duymadığımızı ifade ettik. Şu anda da dönemin gerektirdiği bazı hassasiyetleri özel bir konsantrasyonla yöneterek yolumuza devam ediyoruz. Yıl sonunu, programımızda öngördüğümüz şekilde tamamlayacağımızı tahmin ediyorum. 2017'de de bu yıl olduğu gibi yine dengeli büyümeyi hedef alan bir tablomuz olacak." diye konuştu.
Sektörde de, 2017 yılında kredi büyümesinde tüketim eğiliminin devamı ve yatırım iştahındaki gelişmeler ile birlikte bankaların sermaye yeterlilik oranlarının seyrinin belirleyici olacağını düşündüklerini ifade eden Bali, son dönemde ekonomik aktiviteyi canlandırmak adına alınan bir dizi tedbirle 2017 yılında kredi büyümesinin, bu yılın üzerinde seyretmesini öngördüklerini kaydetti.
'Birçok yük yeniden gözden geçirilmeli'
Gelecek yıl ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini belirten Bali, "Mevcut riskler dikkate alındığında mali disiplinden taviz verilmemesiyle kamu maliyesi tarafında uzun bir zamandır sergilenen olumlu performansın önümüzdeki dönemde kamu harcamalarının artırılması suretiyle ekonomik aktivitenin desteklenmesi açısından yeterli hareket alanı sağlayacağını öngörüyoruz." dedi.
Bankacılığın stratejik bir sektör olduğunu vurgulayan Bali, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savunma kadar, haberleşme kadar, enerji kadar stratejiktir. O yönüyle de bankacılığın kendi fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde görmeye devam etmesi için tedbirler almalıyız. Bu, bankacılığın karlılığının artırılmasından geçer, azaltılmasından değil. Sermaye yeterlilik rasyolarını olumsuz etkileyen bize özgü farkların giderilmesi anlamındaki çalışmaların kritik olduğunu, aracılık maliyetleri anlamında bizim üzerimizdeki birçok yükün yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, kriz şartlarında, o günün koşullarında, bir anlamda kamu bütçesine gelir yaratabilmek için bankaların da çok gelir elde ettiği düşüncesinden hareketle şube harçları konuldu. Bu, o günün konjonktürel bir tedbiriydi fakat sonra kalıcı hale geldi. Daha da önemlisi, teşvikli bölgeler var, teşvikli bölgelerde dahi hala harç ödemeye devam ediyorsunuz. Bu istihdamla da çelişiyor, iş yaratma kapasitesiyle de çelişiyor. Onun için buralarda çok rafine bir çalışma gerekiyor. Bir anonim şirketin kar edip etmemesi olgusunu konuşmuyoruz, bankacılık gibi stratejik bir sektörün sağlığının ülkenin büyümesi, hedeflerine erişmesi, hanehalkının finansmanından firmalara, ihracata, ithalata kadar son derece önemli yansımaları var."
'Fahiş vade farkları uygulanmamalı'
Adnan Bali, "Kredi faiz oranlarının düşürülmesi ve bankaların fon maliyetlerinin azaltılması için ekonomi yönetiminden beklentileriniz nedir?" sorusu üzerine, hep beraber, aynı yönde aynı hedefe odaklanmış olarak ve koordineli hareket etmek durumunda olmaları gerektiğini söyledi.
Bali, şunları kaydetti:
"Kamu yalnız kalmamalı, reel sektör yalnız kalmamalı. Herkes yettiğince, yapabildiğince müşteri ilişkileri, ödemeler, vadeler bunların hepsini iyi yönetmeli. Mesela aracılık maliyetlerinin düşürülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bugün bankacılık sektöründe en basit hesaplarla 4-5 puandan 7-8 puana kadar çıkabilen bir aracılık maliyetinden bahsediyoruz. Bu başka dönemlerde, başka makroekonomik gereklilikler nedeniyle sürdürülüyor olabilirdi. Ama bunun bugün, bir miktar dönemin hassasiyetlerine göre belli kalemlerde düzeltilmesinde yarar var. Zaten kamu da bu konuda belirli bir olumlu yaklaşımla finans sektörünün fonksiyonlarını daha hissedilir hale getirecek çabalar içerisinde. O zaman bize de bankacılık sektörü olarak şu düşüyor; örneğin aracılık maliyetlerinde önemli daralmalar başladıysa, bunu bankacılık sistemi sadece kendi hanesine yazmamalı. Dönüp müşterilerine, özellikle de bu dönemin kritik geçici problemlerine düşen müşterilerine yansıtabilmeli. Aynı şey reel sektör için de geçerli. Bizim yaptığımız işleri etkileyecek unsurları var reel sektörün... Örneğin belirli bir network içerisinde, bayi ağı, acenta, tedarik zinciri içerisinde çalışan işletmelerimiz, büyük işletmelerimiz zorda olana yardımcı olacak şekilde davranmalı. Bir yandan bankacılık sisteminin faizlerinden şikayet ederken, diğer taraftan fahiş vade farkları uygulamamalısınız. Bu sistemin doğrusu için reel sektör, kamu, finans, büyüklü küçüklü işletmelerimiz hep beraber koordineli çalışmamız gerekiyor."
'Avrupa'daki belirsizlik etki edebilir'
İş Bankası Genel Müdürü Bali, ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere, gelişmiş ülke merkez bankaları kararlarının ve bunlara yönelik beklentilerin, küresel piyasaların odağında yer alması ve etkisinin sürdürmesinin beklendiğini, ayrıca, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasının (Brexit) ardından Avrupa'da güçlenen birlik karşıtı eğilimler ile Orta Doğu'da artan jeopolitik risklerin de önem taşımaya devam edeceğini söyledi.
Dünya ekonomisi üzerindeki risklerin politika yapıcılar tarafından başarılı bir şekilde yönetilmesinin gelecek dönemde sergilenecek ekonomik performans açısından belirleyici olacağını dile getiren Bali, ana ihraç pazarı konumundaki Avrupa ülkelerinde artan politik belirsizliklerin de bölgede ekonomik aktivite üzerinde baskı yaratarak Türkiye açısından dış talebin yavaşlamasına neden olabileceğini kaydetti.
Avrupa ülkelerini yoğun bir seçim ve referandum takvimi beklediği düşünüldüğünde, tüm bu gelişmelerin bankacılık sektörünün performansı üzerinde de belirleyici rol oynayacağını ifade eden Bali, küresel ekonomiye ilişkin risklerin yanı sıra Türkiye'nin kendine özgü dinamiklerinden kaynaklanan gelişmelerin de 2017 yılında etkili olmaya devam edeceğini vurguladı. Bali, "Artan referandum ihtimalinin ve buna bağlı gelişmelerin gelecek yılın özellikle ilk yarısında finansal piyasalar üzerinde etkili olabileceğini öngörüyoruz." dedi.
Dünya genelinde jeopolitik ve ekonomik risklerin artmasının beklendiği bir ortamda Türkiye’de siyasi istikrarın sürdürülmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden Bali, ekonomik ilişkilerinin yoğunluğu dikkate alındığında, AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki siyasi gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceğinin de önemli olacağını vurguladı.
'Yapısal reformaların hayata geçirilmesi önemli'
Adnan Bali, son dönemde kamu otoritelerince tüketim ve yatırım harcamalarını desteklemek adına alınan tedbirlerin katkısıyla 2017 yılında ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Bununla birlikte orta vadede daha güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme performansının sağlanabilmesi için bir an önce yapısal reformlara odaklanılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu çerçevede orta vadeli büyüme perspektifi açısından yapısal reformlara yurt içi ve yurt dışı kaynaklı jeopolitik, siyasi ve ekonomik gerekçelerle 2017 yılında da odaklanılamaması ihtimali, gelecek yıla ilişkin en önemli risklerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, bugüne kadar sistemik bir risk yaratmasa da özellikle son dönemde TL’deki değer kaybının ivme kazanmasının bazı firmaların mali yapılarında bozulmaya ve geri ödeme güçlüğü çekmelerine neden olabilmesi de 2017 yılına ilişkin öne çıkan riskler arasında yer alıyor. Söz konusu risklerin bankacılık sektörünün aktif kalitesinin korunması açısından da yakından takip edilmesi önem arz ediyor."
Not indirimlerine karşın bankacılık sektörünün kaynak temin etme konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamadığını ancak bu durumun kaynak maliyetlerinde bir miktar yükselişe neden olduğunu belirten Bali, "İçinde bulunduğumuz tablo, Türkiye ekonomisinin sağlam bir zemine sahip olduğunu, güçlü bankacılık sektörünün ve kamu bütçesinin ekonomi açısından önemli birer çıpa olduğunu bir kez daha teyit etmiştir." dedi.
Bali, kaybedilen yatırım yapılabilir ülke notunun geri kazanılması için söz konusu alanlardaki kazanımların korunmasının yanında mevcut belirsizliklerin azaltılması ve yapısal reformların yeniden önceliklendirilerek hayata geçirilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı.
'2017'de kısmi bir toparlanma olması muhtemel'
Adnan Bali, ABD'de Donald Trump'ın başkanlığa seçilmesinin ardından Fed'in izleyeceği para politikasına ilişkin belirsizliklerin arttığını, Avrupa ile Japonya’da ise gevşek para politikalarının kısa vadede sona ermesinin beklenmediğini ifade ederek, Fed'in hamlelerinin öngörülenden daha hızlı olması halinde bu durumun uluslararası finansal piyasalarda oynaklığın artmasına ve özellikle dış finansman ihtiyacı yüksek, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışına yol açabileceğine dikkati çekti.
Böyle bir ortamda, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde büyümenin aşağı yönlü baskı altında kalmasının söz konusu olabileceğine işaret eden Bali, dünya genelinde para politikalarının etkinliğinin ve sınırlarının sorgulandığı bir süreçte kamu harcamalarının artış eğiliminde olacağı yönündeki beklentiler dikkate alındığında, 2017 yılında dünya ekonomisinde kısmi bir toparlanma yaşanmasının muhtemel görüldüğünü ifade etti.
'Avantajlarımızın da farkında olmamız lazım'
ABD’nin yanı sıra AB’de meydana gelebilecek siyasi gelişmelerin, halihazırda toparlanmamış küresel ticaret hacmini baskılayabilecek ilave risk unsurları olarak karşılarına çıktığını, bu durumun, iş dünyası açısından öngörülebilirliğin ve yatırım iştahının azalmasına neden olduğunu belirten Bali, şunları kaydetti:
"Bununla birlikte Türkiye, hem büyüme açısından göreceli olarak bu ülkelerden çok farklı bir noktada hem de disiplinli mali politikalar sayesinde ekonomiye ivme kazandırabilecek hareket alanına sahip. Avantajlarımızın da farkında olmamız lazım. Ülke olarak bu bakımdan bir karamsarlığa kapılmaya da gerek yok, yol açmaya da gerek yok. Aslında belli başlı ekonomik göstergelerimize bakıldığında olumlu yönde ayrışma imkanımız var iken, maalesef önümüze çıkan öngörülür, öngörülmez badireler nedeniyle bu olumlu yöndeki ayrışmayı yaşayamıyoruz, yaşayamadık. Böyle bir yılda bile Türkiye’nin yüzde 3’e yakın büyüme gerçekleştireceği öngörülüyor. 2005 yılından bu yana bizim büyümemiz 7 milyon kişi ile birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla yeni iş kapasitesi yaratmıştır. Büyümenin iş gücü, iş hacmi ve istihdam yaratacak şekilde oluşması da aslında son dönemlerin kapsayıcı büyüme modelleri açısından da önemli ipuçları veriyor diye düşünüyorum. Mali disiplinden de ödün verilmeksizin gerçekleştirilmiş durumda bunlar...
Bankacılık sistemine baktığınızda sermaye yeterlilik oranlarının yüzde 15-16 gibi seviyelerde olduğunu görüyorsunuz. Sorunlu kredilerde de oran, bankacılık sektörü için yüzde 3’ün biraz üzerinde. En büyük kreditör özel banka olarak bizim bunun da bir puan kadar altında. Özetle, bugün tartışılan, karşı karşıya kaldığımız sorunların yanında avantajlarımızın, farklarımızın da bilincinde olmamız gerekiyor."
Dünya
Adnan Bali, İş Bankası'nın 2016 gerçekleşmeleri ve gelecek yıla ilişkin beklentilerini değerlendirdi. Bali, Mali bünyelerinin sağlamlığı, güçlülüğü, yönetme kaliteleri ve kriz yönetme tecrübeleriyle darbe girişimine karşı finans sektörü olarak çok sağlam bir duruş sergilediklerini ifade etti.
Yıl içinde, yönetim pratiği, kuralları ve süreçleri açısından herhangi bir olağan dışı değişikliğe başvurmak zorunda kalmadan bu süreci yönetebildiklerini belirten Bali, "Fakat şunun hakkını kesinlikle vermemiz lazım; bunu böyle yapabilmemiz bize ait bir başarı, bize ait bir kazanım değil. Çünkü bizlerin bu süreçleri yönetmesinde güçlük yaratacak ya da olağan dışı tedbirlere başvurmaya mecbur bırakacak bir müşteri davranışı değişikliği de görmedik. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum." şeklinde konuştu.
Olağan dışı bir mevduat çıkışı, nakit talebi veya kredi talebi olmadığını bildiren Bali, "Fiyatlama politikalarımızı değiştirmeye, daha açık ifade etmem gerekirse örneğin, faiz oranlarımızı yükseltmeye dair bizi zorlayan herhangi bir unsurla karşılaşmadık." dedi.
'Sorumluluk bilinciyle hareket ediyoruz'
Adnan Bali, eylül sonu itibarıyla bankanın aktif büyüklüğünün 292,9 milyar liraya ulaştığını, Türkiye'nin en büyük özel bankası unvanını koruduklarını, nakdi kredilerin 189,6 milyar liraya ve gayrinakdi kredilerin de 55,6 milyar liraya yükseldiğini belirterek, krediler yoluyla ekonomiye sağladıkları desteğin 245 milyar lirayı aştığını ve öz kaynaklarının da 35 milyar liranın üzerine çıktığını kaydetti.
Bu yılın genelinde, önceki yıllarda olduğu gibi takipteki kredilerinin toplam kredilere oranının sektör ortalamasının altında seyrettiğine işaret eden Bali, gelişmiş teknolojik altyapıları ve alternatif kanallarının sunduğu çok yönlü bankacılık hizmetleriyle yılın 9 ayında mevduatlarının önceki yılın sonuna göre yüzde 8 artarak 166 milyar lirayı geçtiğini bildirdi.
Mevduat dışı fon kaynaklarını da etkin bir şekilde kullanmaya devam ettiklerini belirten Bali, sendikasyon, seküritizasyon ve eurotahvil ihracı yoluyla bu yılın 10 aylık döneminde 4,7 milyar dolar tutarında kaynak sağladıklarını, eurotahvil ihracını bu yıl 2 kez gerçekleştirdiklerini kaydetti.
Bali, küresel ekonomik büyümenin yavaşladığı, yakın coğrafyada jeopolitik risklerin arttığı ve söz konusu gelişmelerin makroekonomik dengeler üzerindeki olumsuz etkilerinin hissedilmeye başladığı bir ortamda İş Bankası olarak Türkiye'ye ve vatandaşlara karşı sorumluluk bilincinde hareket ettiklerini söyledi.
'Büyümenin esas gücünü mobil bankacılık oluşturacak'
İş Bankası Genel Müdürü Bali, "Türkiye'nin En İyi Dijital Bankası Olma" vizyonuyla dijital temas noktalarında müşterilere uçtan uca tasarlanmış ideal deneyimler sunmak amacıyla yürüttükleri çalışmalarda yeni finansal teknolojilerden üst düzeyde yararlanmak istediklerini, finansal teknoloji girişimlerini oldukça önemsediklerini ifade etti.
Bali, "Mayıs 2016'da Silikon Vadisi'nde kurduğumuz iştirakimiz Maxitech, gelecek vadeden FinTech girişimlerinin erken aşamalarında tespit edilmesine ve yıllardır yeniliklerin Türkiye'de öncüsü olan bankamızın bu konuda da Türkiye'de bankacılığa yön vermesine katkı sağlayacak. Ülkemizde finansal teknoloji girişimleri ile ortaklaşa çalışarak müşterilerimizin hayatına değer katacak, yenilikçi çözümler geliştirmeye devam edeceğiz. Bu amaçla yapacağımız işbirliği ve yatırımlar gündemimizin önemli bir kısmını oluşturuyor." şeklinde konuştu.
Müşterilerinin başta mobil olmak üzere dijital kanal kullanım oranlarının artan bir hızla yükselmeye devam ettiğini belirten Bali, İşCep uygulamasının, yüzde 30'un üzerindeki pay ile en çok tercih edilen kanal olduğunu, şube dışı temas noktalarından yapılan işlemlerin oranının da yüzde 84'e ulaştığını kaydetti.
Türkiye'nin, genç nüfusun yoğun olduğu ve genel olarak yeni teknolojilere hızla adapte olabilen bir yapısı bulunduğunu ifade eden Bali, gelecek yıl da bankacılık sektöründe büyümenin esas gücünü mobil bankacılığın oluşturacağını öngördüklerini söyledi.
Bali, "Müşterilerimizin yaşam yolculuklarının her evresinde onlara eşlik edebilen ve kişiselleştirilmiş deneyimlerle hayatlarını kolaylaştıran bir çözüm ortağı haline gelmek asıl gayemiz... Bu amaçla mobil bankacılık, mobil ödeme gibi doğrudan müşterilerimizle temas kurmamıza imkan veren uygulamalarımızda ideal bir müşteri deneyimi sunmak istiyoruz. Bunun için müşteri deneyimi tasarımında bilginin gücünden azami ölçüde yararlanabilmek, süreçlerimizi basitleştirmek ve etkili iş birlikleri geliştirerek İş Bankası ekosistemini kurmak öncelik verdiğimiz konulardan birini oluşturuyor." ifadelerini kullandı.
'Mega projelere kaynak aktaracağız'
Adnan Bali, reel sektöre olan desteklerini aralıksız şekilde sürdürürken ekonominin lokomotif sektörleri arasında yer alan ve son dönemde mega projeler ile ön plana çıkan inşaat-taahhüt sektörüne de kaynak aktarmaya devam ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:
"İş Bankası, köprü-otoyol, kamu-özel sektör ortaklığında geliştirilen sağlık tesisleri, liman ve benzer altyapı/üst yapı yatırımları için sağlanan proje finansmanlarındaki lider konumu, anılan finansmanların kurgulanması ve hayata geçirilmesi aşamasında üstlendiği belirleyici rol ve deneyimi ile ekonomik kalkınma temelinin oluşturulmasında geçmişten bugüne kilit rol oynamıştır. Gebze-İzmir Otoyolu Projesi, üçüncü Boğaz Köprüsü’nü de içeren Kuzey Marmara Otoyolu Projesi, Avrasya Tüneli Projesi ve Galataport Projesi son dönemde bankamızın da içerisinde yer aldığı konsorsiyumlarca finansman sağlanan önemli altyapı projelerinden... Ayrıca, kamu-özel sektör ortaklığı ile geliştirilen entegre sağlık kampüsü ve şehir hastanesi projeleri de son dönemde kredilendirdiğimiz projeler arasında yer alıyor. Bu projelerden en yüksek yatırım bütçelerine sahip olan Ankara Etlik ve Ankara Bilkent Entegre Sağlık Kampüsü projeleri ile Isparta ve Eskişehir Şehir Hastanesi projelerine yaklaşık 800 milyon dolar tutarında kaynak sağladık.
90 yılı aşkın süredir olduğu gibi, bundan sonra da öncü ve lider rolümüzün sorumluluğuyla Çanakkale Köprüsü ve Kanal İstanbul projeleri de dahil olmak üzere ülke ekonomisine katma değer yaratacak ve tüm yönleriyle ülkemize uzun vadede fayda sağlayacak, kredilendirme prensiplerimize uygun, sosyal ve çevresel açıdan sorunsuz projelerin hayata geçirilmesi için finansman çözümleri üretmeye devam edeceğiz."
'Dengeli büyümeyi hedef alacağız'
İş Bankası Genel Müdürü Bali, bu yılın ilk 3 çeyreği genelinde kredi talebinin zayıf bir seyir izlediğini ancak 15 Temmuz sonrasında alınan kararlar ve tüketici kredilerine yönelik tedbirlerin bir miktar gevşetilmesinin etkisiyle kredi talebinde yılın son çeyreğinde bir miktar toparlanma gözlenmeye başlandığını, ayrıca, zorunlu karşılıklarda yapılan düzenlemelerin bankacılık sektöründe fonlama maliyetlerini olumlu yönde etkilediğini ifade etti.
Bali, "İş programımızı 2016 yılı için nasıl belirlediysek, öyle gittik. Yıl içerisindeki bütün gelişmeler sırasında da tekraren bir revizyon ihtiyacı duymadığımızı ifade ettik. Şu anda da dönemin gerektirdiği bazı hassasiyetleri özel bir konsantrasyonla yöneterek yolumuza devam ediyoruz. Yıl sonunu, programımızda öngördüğümüz şekilde tamamlayacağımızı tahmin ediyorum. 2017'de de bu yıl olduğu gibi yine dengeli büyümeyi hedef alan bir tablomuz olacak." diye konuştu.
Sektörde de, 2017 yılında kredi büyümesinde tüketim eğiliminin devamı ve yatırım iştahındaki gelişmeler ile birlikte bankaların sermaye yeterlilik oranlarının seyrinin belirleyici olacağını düşündüklerini ifade eden Bali, son dönemde ekonomik aktiviteyi canlandırmak adına alınan bir dizi tedbirle 2017 yılında kredi büyümesinin, bu yılın üzerinde seyretmesini öngördüklerini kaydetti.
'Birçok yük yeniden gözden geçirilmeli'
Gelecek yıl ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini belirten Bali, "Mevcut riskler dikkate alındığında mali disiplinden taviz verilmemesiyle kamu maliyesi tarafında uzun bir zamandır sergilenen olumlu performansın önümüzdeki dönemde kamu harcamalarının artırılması suretiyle ekonomik aktivitenin desteklenmesi açısından yeterli hareket alanı sağlayacağını öngörüyoruz." dedi.
Bankacılığın stratejik bir sektör olduğunu vurgulayan Bali, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savunma kadar, haberleşme kadar, enerji kadar stratejiktir. O yönüyle de bankacılığın kendi fonksiyonunu sağlıklı bir şekilde görmeye devam etmesi için tedbirler almalıyız. Bu, bankacılığın karlılığının artırılmasından geçer, azaltılmasından değil. Sermaye yeterlilik rasyolarını olumsuz etkileyen bize özgü farkların giderilmesi anlamındaki çalışmaların kritik olduğunu, aracılık maliyetleri anlamında bizim üzerimizdeki birçok yükün yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin, kriz şartlarında, o günün koşullarında, bir anlamda kamu bütçesine gelir yaratabilmek için bankaların da çok gelir elde ettiği düşüncesinden hareketle şube harçları konuldu. Bu, o günün konjonktürel bir tedbiriydi fakat sonra kalıcı hale geldi. Daha da önemlisi, teşvikli bölgeler var, teşvikli bölgelerde dahi hala harç ödemeye devam ediyorsunuz. Bu istihdamla da çelişiyor, iş yaratma kapasitesiyle de çelişiyor. Onun için buralarda çok rafine bir çalışma gerekiyor. Bir anonim şirketin kar edip etmemesi olgusunu konuşmuyoruz, bankacılık gibi stratejik bir sektörün sağlığının ülkenin büyümesi, hedeflerine erişmesi, hanehalkının finansmanından firmalara, ihracata, ithalata kadar son derece önemli yansımaları var."
'Fahiş vade farkları uygulanmamalı'
Adnan Bali, "Kredi faiz oranlarının düşürülmesi ve bankaların fon maliyetlerinin azaltılması için ekonomi yönetiminden beklentileriniz nedir?" sorusu üzerine, hep beraber, aynı yönde aynı hedefe odaklanmış olarak ve koordineli hareket etmek durumunda olmaları gerektiğini söyledi.
Bali, şunları kaydetti:
"Kamu yalnız kalmamalı, reel sektör yalnız kalmamalı. Herkes yettiğince, yapabildiğince müşteri ilişkileri, ödemeler, vadeler bunların hepsini iyi yönetmeli. Mesela aracılık maliyetlerinin düşürülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Bugün bankacılık sektöründe en basit hesaplarla 4-5 puandan 7-8 puana kadar çıkabilen bir aracılık maliyetinden bahsediyoruz. Bu başka dönemlerde, başka makroekonomik gereklilikler nedeniyle sürdürülüyor olabilirdi. Ama bunun bugün, bir miktar dönemin hassasiyetlerine göre belli kalemlerde düzeltilmesinde yarar var. Zaten kamu da bu konuda belirli bir olumlu yaklaşımla finans sektörünün fonksiyonlarını daha hissedilir hale getirecek çabalar içerisinde. O zaman bize de bankacılık sektörü olarak şu düşüyor; örneğin aracılık maliyetlerinde önemli daralmalar başladıysa, bunu bankacılık sistemi sadece kendi hanesine yazmamalı. Dönüp müşterilerine, özellikle de bu dönemin kritik geçici problemlerine düşen müşterilerine yansıtabilmeli. Aynı şey reel sektör için de geçerli. Bizim yaptığımız işleri etkileyecek unsurları var reel sektörün... Örneğin belirli bir network içerisinde, bayi ağı, acenta, tedarik zinciri içerisinde çalışan işletmelerimiz, büyük işletmelerimiz zorda olana yardımcı olacak şekilde davranmalı. Bir yandan bankacılık sisteminin faizlerinden şikayet ederken, diğer taraftan fahiş vade farkları uygulamamalısınız. Bu sistemin doğrusu için reel sektör, kamu, finans, büyüklü küçüklü işletmelerimiz hep beraber koordineli çalışmamız gerekiyor."
'Avrupa'daki belirsizlik etki edebilir'
İş Bankası Genel Müdürü Bali, ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere, gelişmiş ülke merkez bankaları kararlarının ve bunlara yönelik beklentilerin, küresel piyasaların odağında yer alması ve etkisinin sürdürmesinin beklendiğini, ayrıca, İngiltere’nin AB’den ayrılma kararı almasının (Brexit) ardından Avrupa'da güçlenen birlik karşıtı eğilimler ile Orta Doğu'da artan jeopolitik risklerin de önem taşımaya devam edeceğini söyledi.
Dünya ekonomisi üzerindeki risklerin politika yapıcılar tarafından başarılı bir şekilde yönetilmesinin gelecek dönemde sergilenecek ekonomik performans açısından belirleyici olacağını dile getiren Bali, ana ihraç pazarı konumundaki Avrupa ülkelerinde artan politik belirsizliklerin de bölgede ekonomik aktivite üzerinde baskı yaratarak Türkiye açısından dış talebin yavaşlamasına neden olabileceğini kaydetti.
Avrupa ülkelerini yoğun bir seçim ve referandum takvimi beklediği düşünüldüğünde, tüm bu gelişmelerin bankacılık sektörünün performansı üzerinde de belirleyici rol oynayacağını ifade eden Bali, küresel ekonomiye ilişkin risklerin yanı sıra Türkiye'nin kendine özgü dinamiklerinden kaynaklanan gelişmelerin de 2017 yılında etkili olmaya devam edeceğini vurguladı. Bali, "Artan referandum ihtimalinin ve buna bağlı gelişmelerin gelecek yılın özellikle ilk yarısında finansal piyasalar üzerinde etkili olabileceğini öngörüyoruz." dedi.
Dünya genelinde jeopolitik ve ekonomik risklerin artmasının beklendiği bir ortamda Türkiye’de siyasi istikrarın sürdürülmesinin büyük önem taşıdığını kaydeden Bali, ekonomik ilişkilerinin yoğunluğu dikkate alındığında, AB ülkeleri ile Türkiye arasındaki siyasi gelişmelerin nasıl bir seyir izleyeceğinin de önemli olacağını vurguladı.
'Yapısal reformaların hayata geçirilmesi önemli'
Adnan Bali, son dönemde kamu otoritelerince tüketim ve yatırım harcamalarını desteklemek adına alınan tedbirlerin katkısıyla 2017 yılında ekonomik büyümenin bir miktar hızlanabileceğini ancak potansiyelinin altında kalmaya devam edeceğini tahmin ettiklerini belirterek, şöyle devam etti:
"Bununla birlikte orta vadede daha güçlü ve sürdürülebilir bir büyüme performansının sağlanabilmesi için bir an önce yapısal reformlara odaklanılması gerektiği kanaatindeyiz. Bu çerçevede orta vadeli büyüme perspektifi açısından yapısal reformlara yurt içi ve yurt dışı kaynaklı jeopolitik, siyasi ve ekonomik gerekçelerle 2017 yılında da odaklanılamaması ihtimali, gelecek yıla ilişkin en önemli risklerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, bugüne kadar sistemik bir risk yaratmasa da özellikle son dönemde TL’deki değer kaybının ivme kazanmasının bazı firmaların mali yapılarında bozulmaya ve geri ödeme güçlüğü çekmelerine neden olabilmesi de 2017 yılına ilişkin öne çıkan riskler arasında yer alıyor. Söz konusu risklerin bankacılık sektörünün aktif kalitesinin korunması açısından da yakından takip edilmesi önem arz ediyor."
Not indirimlerine karşın bankacılık sektörünün kaynak temin etme konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamadığını ancak bu durumun kaynak maliyetlerinde bir miktar yükselişe neden olduğunu belirten Bali, "İçinde bulunduğumuz tablo, Türkiye ekonomisinin sağlam bir zemine sahip olduğunu, güçlü bankacılık sektörünün ve kamu bütçesinin ekonomi açısından önemli birer çıpa olduğunu bir kez daha teyit etmiştir." dedi.
Bali, kaybedilen yatırım yapılabilir ülke notunun geri kazanılması için söz konusu alanlardaki kazanımların korunmasının yanında mevcut belirsizliklerin azaltılması ve yapısal reformların yeniden önceliklendirilerek hayata geçirilmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı.
'2017'de kısmi bir toparlanma olması muhtemel'
Adnan Bali, ABD'de Donald Trump'ın başkanlığa seçilmesinin ardından Fed'in izleyeceği para politikasına ilişkin belirsizliklerin arttığını, Avrupa ile Japonya’da ise gevşek para politikalarının kısa vadede sona ermesinin beklenmediğini ifade ederek, Fed'in hamlelerinin öngörülenden daha hızlı olması halinde bu durumun uluslararası finansal piyasalarda oynaklığın artmasına ve özellikle dış finansman ihtiyacı yüksek, gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışına yol açabileceğine dikkati çekti.
Böyle bir ortamda, gelişmekte olan ülke ekonomilerinde büyümenin aşağı yönlü baskı altında kalmasının söz konusu olabileceğine işaret eden Bali, dünya genelinde para politikalarının etkinliğinin ve sınırlarının sorgulandığı bir süreçte kamu harcamalarının artış eğiliminde olacağı yönündeki beklentiler dikkate alındığında, 2017 yılında dünya ekonomisinde kısmi bir toparlanma yaşanmasının muhtemel görüldüğünü ifade etti.
'Avantajlarımızın da farkında olmamız lazım'
ABD’nin yanı sıra AB’de meydana gelebilecek siyasi gelişmelerin, halihazırda toparlanmamış küresel ticaret hacmini baskılayabilecek ilave risk unsurları olarak karşılarına çıktığını, bu durumun, iş dünyası açısından öngörülebilirliğin ve yatırım iştahının azalmasına neden olduğunu belirten Bali, şunları kaydetti:
"Bununla birlikte Türkiye, hem büyüme açısından göreceli olarak bu ülkelerden çok farklı bir noktada hem de disiplinli mali politikalar sayesinde ekonomiye ivme kazandırabilecek hareket alanına sahip. Avantajlarımızın da farkında olmamız lazım. Ülke olarak bu bakımdan bir karamsarlığa kapılmaya da gerek yok, yol açmaya da gerek yok. Aslında belli başlı ekonomik göstergelerimize bakıldığında olumlu yönde ayrışma imkanımız var iken, maalesef önümüze çıkan öngörülür, öngörülmez badireler nedeniyle bu olumlu yöndeki ayrışmayı yaşayamıyoruz, yaşayamadık. Böyle bir yılda bile Türkiye’nin yüzde 3’e yakın büyüme gerçekleştireceği öngörülüyor. 2005 yılından bu yana bizim büyümemiz 7 milyon kişi ile birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla yeni iş kapasitesi yaratmıştır. Büyümenin iş gücü, iş hacmi ve istihdam yaratacak şekilde oluşması da aslında son dönemlerin kapsayıcı büyüme modelleri açısından da önemli ipuçları veriyor diye düşünüyorum. Mali disiplinden de ödün verilmeksizin gerçekleştirilmiş durumda bunlar...
Bankacılık sistemine baktığınızda sermaye yeterlilik oranlarının yüzde 15-16 gibi seviyelerde olduğunu görüyorsunuz. Sorunlu kredilerde de oran, bankacılık sektörü için yüzde 3’ün biraz üzerinde. En büyük kreditör özel banka olarak bizim bunun da bir puan kadar altında. Özetle, bugün tartışılan, karşı karşıya kaldığımız sorunların yanında avantajlarımızın, farklarımızın da bilincinde olmamız gerekiyor."
Dünya