Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli'den dolar yorumu

Bakan Canikli doların yükselmesiyle alakalı olarak; "Herkes rahat olsun, Bu seçime yöneliktir. Seçim sonuçlarını etkilemeye yöneliktir" dedi

Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, kurdaki yükselişle ilgili olarak, "Türkiye içerisinde son aylarda yoğun bir şekilde ekonomideki gelişmeleri abartarak, olduğundan çok daha kötü gösteren bir projenin yürütüldüğünü hep birlikte görüyoruz. Buradan sesleniyorum, TL'nin değer kaybetmesi sürmez. Bunun önündeki en büyük engel yabancılar olacaktır. Neden, borsanın yüzde 65'i yabancı ve TL'de. TL'nin değer kaybetmesinden en çok onlar zarar görüyor.'Önümüzdeki dönemlerde ne olur?' gibi sorular geliyor. Herkes rahat olsun. Bu seçime yöneliktir. Seçim sonuçlarını etkilemeye yöneliktir" dedi.

Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Dolarda son günlerde yaşanan artış ve euro karşısında değer kazanmasını değerlendiren Bakan Canikli, doların euro karşısında bir miktar değerlendiğini ama Türk Lirası'nın değer kaybının daha fazla olduğunu söyledi. Doların fiyatının artması için hiçbir ekonomik nedenin bulunmadığının altını çizen Bakan Canikli, "Türkiye ekonomisinin her şeyi uzun yıllardan beri övülür. AK Parti dönemlerinde büyümesi, faiz oranlarındaki düşüş, reel enflasyondaki düşüş veya makro göstergelerdeki iyileşme sadece yumuşak karın olarak cari açığın yüksekliği gösterilirdi. Bütün derecelendirme kuruluşlarının raporlarında, uluslararası finans kuruluşlarının değerlendirmelerinde 'her şey çok iyi ama işte cari açık kırılganlık unsurudur' diye belirtilirdi. Cari açığın 60 milyar dolar gibi rakamlara yaklaştığı dönemlerde dahi böyle bir dalgalanma olmadı ve ekonominin genel görünüm itibariyle olumsuz bir algı hiç oluşmadı, hiçbir raporda da gündeme gelmedi. Olumlu yönler hep teyit edildi ama diğer tarafından da 'cari açık bir kırılganlık unsurudur ona dikkat edin' diye önerilerde bulunurdu" dedi.

"TÜRKİYE'NİN BUNDAN ETKİLENMEMESİ MÜMKÜN DEĞİL"

Bakan Canikli, hiçbir makroekonomik göstergede bir bozulmanın söz konusu olmadığını kaydetti. Cari açıkta çok ciddi bir iyileşmenin ve düşüşün söz konusu olduğunu vurgulayan Bakan Canikli, konuşmasına şöyle devam etti:"Bu da trend olarak devam ediyor, eğilim de devam ediyor. Bir miktar büyüme aşağıya geldi ama uluslararası tamamen konjonktürün bir gereği olarak. Ayrıntılara girmek istemiyorum ama en büyük ticari partnerimiz AB'de çok ciddi daralma yaşanırken Türkiye'nin bundan etkilenmemesi mümkün değil. Yani doğal olarak bizim ihracatımız da azalıyor. Artış var ama potansiyel olarak yapabileceğimiz ihracatın çok altındayız. Oradaki bir İngiliz vatandaşının satın alma gücü düştüğü zaman, daha az satın almaya başladığı zaman bu bütün tüketim malları kapsıyor. Türk mallarını da kapsıyor."

"TÜRKİYE'NİN CARİ AÇIĞINDA CİDDİ BİR İYİLEŞME VAR"

Büyüme göstergelerinde herhangi bir problemin bulunmadığına dikkat çeken Bakan Canikli, "Dolayısıyla büyüme göstergelerinde herhangi bir problem yok. Bunlar ve ayrıca orta vadede bizim geçmişte çok büyük sıkıntı olan enflasyon görünümünde ve beklentilerinde de aşağı yönlü daha iyileşme olacağı şeklindeki tahminler de ortada hem Merkez Bankası'nın hem de IMF'nin raporlarında Türkiye için söylüyorum. Neden? Petrol başta olmak üzere bütün mal piyasalarında fiyatlar düşüyor, konjonktür son derece uygun, dünyada faiz oranları sıfıra yaklaşmış. Yani bütün bunların hepsi makro göstergelerin Türkiye'nin de dahil olduğu küresel ölçekte tüm makro göstergeleri, ekonomik göstergeleri olumlu yönde değiştirecek beklentisi olurken artı olarak Türkiye'nin cari açığında yani hep kırılganlık faktörü olarak görülen cari açığında ciddi bir iyileşme var. Böyle bir ortamda bu hareketlenme meydana geliyor.

"DOLARIN DEĞER KAZANMASI ANLAMLIDIR"

Doların değer kazanması anlamlıdır. İşin birinci boyutu bu. TL'nin eurodan daha fazla oranda değer kaybetmesi kısmını söylüyorum. Genel olarak bakıldığında ekonomik kriterlerle, gerekçelerle izah edebiliyoruz dolardaki hareketi. İlk defa mark yerine euro kullanmaya başlandığında 1 euro 1.2 dolardı. Sonra 0.9'a kadar düştü ve sonra 1.6'ya kadar çıktı. Yani euro-dolar karşısında. Maksimumla en uç noktalar arasındaki oynama oranı yüzde 75-80'lerde. Hatta bundan 5-6 ay önce 1.30'un üzerindeydi. Çok kısa süre içerisinde euro dolar karşısında yüzde 30'un üzerinde değer kaybetmiş oluyor. Euro-dolar karşısında bir yıl içerisinde ortalama olarak yüzde 45'lik bir değer kaybı söz konusu" diye konuştu.

"AVRUPA VE ABD'DE BÖYLE BİR TARTIŞMA YOK"

Türkiye'de dolarda yaşanan artış sonrası yapılan açıklamalara atıfta bulunan Bakan Canikli, yapılan açıklamaları eleştirdi. Hiçbir Avrupa ülkesinde böyle bir tartışmanın olmadığına dikkati çeken Canikli, "'Battık, öldük' gibi hiçbir tartışma yok, olmadı, hiçbir ekonomist de böyle düşünmedi. Tıpkı dolar daha önce değer kazanırken de öyleydi, değer kaybederken de öyleydi ABD'de. Çünkü 0.9'lardan 1.6'ya kadar çıktığı dönemlerde de ABD'de hiçbir ekonomist çıkıp doların-euro karşısında değerini orada bir sıkıntı kaynağı olarak görmedi. Bakın dalgalı kur politikası bu son derece normaldir. Belli dönemlerde bir zikzaklar olur. Hem bütün makro göstergelerde olur, enflasyonda, büyümede, işsizlikte ve en hareketlisi, en oynağı kurlar arasındadır. Yani para birimleri arasındaki inanılmaz oynaklıktır" şeklinde konuştu.

"DOLARIN DEĞER KAZANMASI TÜRK LİRASI İLE ALAKALI DEĞİLDİR"

Bakan Canikli, dolar ve euro arasında çok kısa sürede değişimlerin olduğunu belirterek, "Yani euro-dolar arasındaki bu değişim çok kısa sürede olunca biraz keskin oldu zikzaklar. Genel olarak son aylardaki euro-dolar arasındaki, daha doğrusu doların değer kazanması Türk Lirası ile alakalı değildir. 2014'dün Temmuz'undan 2015'in 14 Nisan'a kadarki dönem içerisinde Türk Lirası en çok değer kaybeden dördüncü para birimidir. İstatistiklerde dolar ve euroda değer kaybediyor ama dikkate alınmıyor. TL ve euro birlikte hareket ediyor. Euronun değerine göre baktığınız zaman euro ve TL'nin değerindeki değişmeler aşağı yukarı paralel çizgilerle çok az bir sapma, ayrışma meydana geliyor zaman zaman son günlerde olduğu gibi. Onun dışında trend euro ile TL'nin değeri paralel gidiyor. Dolar karşısında ikisi birlikte değer kaybediyor" diye konuştu.

"TL'NİN DEĞER KAYBI DAHA FAZLA SÜRMEZ"

Cari açık düşerken tam tersine Türk Lirası'nın normal şartlar altında kıymetlenmesi gerektiğini dile getiren Bakan Canikli, finansmanda herhangi bir sorunun bulunmadığını vurguladı. Çarpıcı açıklamalarda bulunan Bakan Canikli, konuşmasına şöyle devam etti: "Son aylarda yoğun bir şekilde ekonomideki gelişmeleri abartarak olduğundan çok daha kötü göstererek lanse etme şeklinde bir projeyi çok net ve rahat olarak söyleyebiliyorum yürütüldüğünü hep birlikte görüyoruz Türkiye içerisinde. Yani daha da rakamlar bozulsun, özellikle kurdaki gelişme bozulsun ondan sonra bunlar fiyatlara yansısın, başka rakamlara yansısın ve seçim öncesinde insanlar bundan etkilensin de tercihlerini ona göre kullansınlar. Buradan sesleniyorum; TL'nin değer kaybetmesi sürmez. Bunun önündeki en büyük engel yabancılar olacaktır.

Neden, borsanın yüzde 65'i yabancı ve TL'de. TL'nin değer kaybetmesinden en çok onlar zarar görüyor. Borsada yatırım yapmış yüzde 65'ler. Bu aynı zamanda dalgalı kur politikasının da garanti mekanizmasını ve sistemini oluşturuyor. Hep bu konuşuldu. Yani ani çıkışları engelliyor. Çok ani çıkışlar olduğu zaman buna yabancılar TL'de olduğu için sadece borsada değil aynı zamanda kamu kağıtları piyasasında da yüzde 20'den fazla yabancı payı var. Yani burada meydana gelecek TL'deki değer kaybı bunları ciddi anlamda olumsuz yönde etkiliyor. Esasında TL'nin bu türlü ani ve rahatsız edici boyutlarda değer kaybını önleyecek olan bu yabancıların durumudur. Güvenlik mekanizması adeta, bir sigorta gibi düşünmek lazım."

"HERKES RAHAT OLSUN BU SEÇİME YÖNELİKTİR"

"'Önümüzdeki dönemlerde ne olur?' gibi sorular geliyor. Herkes rahat olsun. Bu seçime yöneliktir. Seçim sonuçlarını etkilemeye yöneliktir" diyen Bakan Canikli, "Euro-TL'nin gidişinde meydana gelen sapmalar, yani birlikte değer değişiminin euro-TL arasındaki fark kadar kısmına ilişkin gelişme tamamen seçime yöneliktir. Diğer kısmı ekonomiktir. Doların genel olarak bir değer kazanmasından kaynaklanıyor. Son birkaç günden beri ona yönelik bir gelişme var. Önümüzdeki dönemler için hiç kimsenin en ufak kuşkusu olmasın. Rahatsız edici bir şekilde TL'den bir değer kaybı meydana gelmez ve bu rakamlarda rahatsız edeci rakamlar değildir. Bunlar son derece doğal beklenen şeylerdir. Belli açılardan da, özellikle cari açıdan da mutlaka faydası da olur. Kurda meydana gelebilecek olan bir artış yüzde 15 oranında fiyatlara yansıyor.

Yani yüzde 10'luk bir TL'nin değer kaybı olmuşsa, dövizin fiyatı artmışsa bu iç piyasada fiyatlar genel seviyesine yüzde 15 olarak yansıyor. Bu oran 2002 öncesinde çok daha yüksekti. Yani yüzde 50'lilerin üzerindeydi. Bu gelişme, 'öldük, bittik' anlamına gelmez. Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu özellik dikkate alınarak olumlu yönlerde meydana gelecektir. Elbette birtakım olumsuz yansımada olacaktır ama bu çok rahatsız edici boyutlara ulaşmayacaktır. Bunun önündeki güvenlik mekanizması da dalgalı kur politikası ve bunun sonucunda Türkiye gelmiş, yatırım yapmış yabancılardır. Dolayısıyla her şeyden önce bunlar müsaade etmezler. Artış ekonomik değildir, seçimden sonra göreceksiniz en fazla seçime kadar bir miktar oynama yapılabilir ama seçimden sonra her şey normale döner. Varsayımımız istikrarlı bir yönetim sandıktan çıkması şartıyla. Eğer başka bir kombinasyonlar gündeme gelirse onun tartışması başkadır. Şuanda piyasanın tek parti, istikrarlı bir hükümet beklentisidir" dedi.

"İŞSİZLİK RAKAMLARI EN GEÇ MAYIS AYINDAN İTİBAREN DÜŞÜŞE GEÇER"

Türkiye'de işsizlik oranındaki artışı da değerlendiren Bakan Canikli, gençler ve kadınlar başta olmak üzere Türkiye'de son yıllarda iş gücüne katılım oranlarında çok büyük artışlar meydana geldiğine dikkat çekti. 2014 yılında 1.5 milyon yeni iş imkanı ortaya çıkardıklarının altını çizen Bakan Canikli, "Hiçbir dönemde, hiçbir ülkede gerçekleşmemiş bir istihdam oluşturmasıdır bu. Gerçekten bir tarihi başarıdır ve reformdur. Ama ona rağmen işsizlik oranı yükseliyor. Yani Avrupa 10 yılda böyle bir istihdam oluşturamıyor 1.5 milyon. Biz bir yılda oluşturuyoruz. Tarım kesiminden gizli işsizler tarım dışı alana geliyor. Kadınlarımız artık istihdam piyasasına talep olarak giriyorlar. Aynı şekilde gençler içinde geçerli. Dolayısıyla iş arayanların sayısında inanılmaz bir artış söz konusu. Buda ekonomiye ve partiye, hükümete duyulan bir güvenin sonucudur. Daha önce insanlar 'iş bulamam' diye talep etmiyorlardı, piyasaya girmiyorlardı. İş gücü piyasasına iş arayan olarak girmiyorlardı. Ama şimdi giriyorlar. 44'ten 51'e çıkmış artamaya da devam edecek. Burada yetersiz iş alanı oluşturmadan kaynaklanan hiçbir sıkıntı yok. Tam tersi bütün dünyanın takdir ettiği bir gelişmedir bu. Bütün finans kuruluşları bunu raporlarında açık olarak belirtiyorlar.

Türkiye iş piyasasında bir yılda 1.5 milyon iş imkanın oluşturulmasını gerçekten yani o kelime biraz abartılı olur ama 'mucize' gibi görüyorlar. O kadar büyük bir gelişmedir. Şimdi 2002 yılında toplam istihdamın yüzde 36'ısı kırsal istihdamdan oluşuyordu. Şunda yüzde 24. Bu ne demek 10 puanlık bir tarımda çalışan esasında çalışmayan ama çalışıyor gözüken kesim biz ona 'gizli işsiz' diyoruz tarım dışı alana gelmiş. OECD ülkeleri arasında bu oran yüzde 5-11 arasındadır. Devam edecektir bu dönüşüm. Bu dönüşümü dünya 1960-70'li yıllarda tamamlamış yani kırsal kesimden kente göçüş ve aynı şekilde istihdam piyasasındaki bu dönüşüm keza kadınların ve gençlerin belli oranlarda iş piyasana katılım bu dönüşüm 60'lı 70'li yıllarda dünya tamamlamış biz daha yeni bu geçişi sağlıyoruz. Sıkıntımızdan bir tanesi o. Yada şöyle söyleyeyim; yani tarımdan herhangi bir iş kayması olmamış olsaydı kesinlikle bugün işsizlik oranı yüzde 4-4.5'lar civarında olacaktı. Ama 24'ler yüzde 10-11'lere kadar düşecek. Çünkü OECD ülkeleri en yüksek oran yüzde 11 yanlış hatırlamıyorsam. Tarımda çalışanların toplam çalışanlara oranı yüzde 5'le 11 arasında. Dolayısıyla o 11.3'lük Ocak ayı işsizlik rakamları bu anlamda işsizliğin arttığını göstermiyor toplam olarak, ekonomiye bütün olarak bakıldığında. Daha çok fazla insana iş bulunuyor ama o kadar kişi gidiyor ki piyasaya iş arayan olarak gidiyor. Buradan çok sağlıklı bir yapı söz konusu. Bu işsizlik rakamları en geç Mayıs ayından itibaren düşüşe geçer" diye konuştu.

"İL BAŞKANLIĞI GÖREVİNDEN KAÇIYORLARDI, O GÜNLERDEN BU GÜNLERE GELDİK"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun dün Ankara Arena'da açıkladığı seçim beyannamesinde üç dönem kuralına takılan milletvekilleri için jest niteliği taşıyan konuşması ile ilgili de açıklamalarda bulunan Bakan Canikli, Başbakan Davutoğlu'nun duygulu bir konuşma yaptığını ve hüzünlenmemelerinin, etkilenmemelerinin mümkün olmadığını dile getirdi. Başbakan Davutoğlu'nun dün yaptığı konuşmada üç dönem kuralına takılan vekilleri onure ettiğini ve son derece mutlu olduklarını kaydeden Bakan Canikli, "Bu arkadaşlarımız bunu fazlasıyla hak ediyorlar. Beni dışarıda bırakın öyle değerlendirme yapalım. Biz kaç yıldan beri iktidarız. Normalde bu kadar uzun süre iktidarda kalan siyasi partilerde bir yorgunluk meydana gelir. Kaçınılmaz olarak bir yorgunluk meydana gelir.
Dün alanı gördünüz, salonu gördünüz. Yani coşku ilk günkü gibi taze, samimi ve zirvede. Başından sonuna kadar ve çok da uzun sürdü. Buna rağmen salonda en ufak bir gevşeme söz konusu değil. Çünkü bunu samimiyetinizi, yüreğinizi her şeyinizi ortaya koyduğunuz da böyle sonuçları elde edebilirsiniz. Bu kadrolarla yola çıktığınız zaman işiniz çok kolay. Yani tabi kolay olmadı. 2002'yi de hatırlıyorum. Ben partinin kurucusuyum aynı zamanda. Bana o zaman üç ilin il başkanlığının oluşturulması görevi verilmişti. İsimlerini açıklamayacağım. Orada istişarelerden sonra öne çıkan isimlere teklif götürdüğümüzde birçoğu kabul etmedi. İl başkanlığından kaçıyorlardı yani. O günlerden bugünlere geldik. Ama tabi o samimi yaklaşım, o coşkulu yaklaşım, o hakikaten tarihe katkı yaptığına inanan arkadaşlarımızın, tarihi bir görevi yerine getirdiklerine inanan arkadaşlarımızın bu coşkuları, bu samimi yaklaşımları hiç bitmedi. Bitecek gibi de gözükmüyor. Diğerlerinden en önemli farkımız da bu" ifadelerini kullandı.

"BU HAREKETİN LİDERİ CUMHURBAŞKANIMIZDIR"

Bakan Canikli, AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Davutoğlu'nun seçim beyannamesini açıkladığı törende salondaki coşkunun harika olduğunu söyledi. Coşkunun programın sonuna kadar devam ettiğini kaydeden Bakan Canikli, "Sayın Başkanımızın da konuşması gerçekten dolu konuşmalardı. Sayın Cumhurbaşkanımız bizim liderimiz. Biz bir siyasi partiyiz ama aynı zamanda siyasi bir hareketiz. Bakın bu çok önemli. Ben bunu her yerde vurguluyorum. Yani Anayasa'daki Cumhurbaşkanının bağımsızlıkla, tarafsızlıkla hiçbir alakası yok ve o hareketin lideri de sayın Cumhurbaşkanımızdır. Hiçbir zaman bir karşılaştırma yapılmaması gerekir. Zaman zaman bu hataya düşüyorlar.
Sayın Başkanımızın konuşması gayet etkili, son derece doyurucu biliyorsunuz güzel bir hatip. Çünkü ilk zamanlarda insanlarda ister istemez bir tedirginlik oluyor acaba uyum sağlana bilir mi? Tabi birde çıta çok yüksek yerden devralındı. Bunu da görmek geriyor. Ama birde akademik kesimden geldiği zaman bu soru işaretleri daha da artabiliyor. Yani pratik ve siyasetin gerçekleri biraz farklı olabilir. Başbakanımıza gösterilen sevginin dozajını, içeriğini gördünüz. O aşamalar geçmiş artık bütünleşme sağlandı. Yani sayın başbakanımızın teşkilatlarla, seçmenimizle bütünlenmesinin sağlandığı bir kongre veya organizasyon olarak değerlendirile bilir" diye konuştu.

"MUHTIRA YAZILIYOR SÖYLENTİLERİ BİLE HÜKÜMET GÖTÜRÜRDÜ BU ÜLKEDE"

Başbakan Davutoğlu'nun "Bu bir inşa beyannamesidir" sözlerini de değerlendiren Bakan Canikli, konuşmasını şöyle sürdürdü:"12 yılda çok büyük adımlar atıldı, mesafeler alındı yani her biri bir reform mahiyetinde. Tüm engeller ortadan kaldırıldı. Normalleşmenin önündeki siyasette, hukukta, bütün alanlarda, sosyal alanlarda normalleşmenin önündeki tüm engeller kaldırıldı. Şimdi bunda rahatlıkla söylüyorum ama her biri geçmişte set gibi duran toplumun önünde aşılması imkansız olan engellerdi.

Bir örnek vereyim sadece burada sayın Demirel'in kulaklarını çınlatacağız ama yani geçmişte bir basit muhtıra bile 'muhtıra yazıldı, yazılacak, havada geliyor' söylentileri bile hükümetleri götürürdü. Onun için 6 gittim, 7 geldim nasıldı bu gidişler. Aynen öyle bak. Geçmişi biraz incelediğiniz de bunu görürsünüz. Şimdi basit bunlar artık Türkiye bunlar görülmeyecek. İnşallah gelecekte de insanlar böyle bir şeyle karşılaşmayacak. Yani 2002'den beri karşı karşıya kalmadığımız her biri geçmişte hükümetleri alaşağı eden çalışmalar, teşebbüsler, legal, illegal hepsi hamdolsun engeller derken bunlar kaldırıldı. Şimdi yeni bir dönem yani özellikle cumhurbaşkanlığı makamının doğrudan halk tarafından seçilmesinden sonra başka bir kulvara geçtik. Başka bir formata dönüştü artık Türkiye."

"İKİNCİ BİR DEVRE DEĞİL, BU YENİ BİR DEVRE"

"İkinci bir devre değil bu yeni bir devre. İkinci devre olduğu zaman biten bir devre olur" diyen Bakan Canikli, "Şimdi bu yeni bir devrenin başlangıcı bizim bunu mutlaka aşmamız gerekir. Bundan sonra ikinci, üçüncü devreler olacak. Yani şu hali ile bu sistem yürümez. Kesinlikle yürümez. Şuanda Cumhurbaşkanımız ve başbakanımız aynı partiden, aynı dava uğruna gönül vermiş insanlar yürütüyor uyum içerisinde. Aşmamız gereken şu, ne parlamenter sistem ne başkanlık sistemi devekuşu adeta affedersiniz ne deve, ne kuş. Çünkü parlamenter sistemlerdekinden çok daha fazla bir yetki cumhurbaşkanına verilmiş durumda ama sorumsuz cumhurbaşkanı, yani parlamenter sistemler için sembolik olması gereken tamamen hiçbir yetkisi olmaması gereken, temsili makam olması gereken cumhurbaşkanları için 1982 Anayasası inanılmaz yetkiler veriyor. Başkanlara verilen yetkilerin hemen hemen tamamı veriyor. Aynı yetkiler cumhurbaşkanında da var. Cumhurbaşkanın yetkileri onay makamı olduğu için üst perdeden yetkiler. Yani Başbakan seçim yapıldı hükümet kurulu görevlendirme yapıldı en çok oy alan siyasi partinin genel başkanı görevlendirildi o da kabinesini yaptı getirdi cumhurbaşkanına önüne koydu.

Cumhurbaşkanı eğer bu kabineyi onaylamazsa hükümet oluşmuyor. Yetkiye bakın. Cumhurbaşkanına verilen yetkiye bakın. Örnek olsun diye söylüyorum. Kanunların onaylanmasından, müstakil daire başkanlarına, müsteşar yardımcıları, müsteşarlar bütün bu makamlara atana bilmek üç kararname gerekiyor. İlgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı. Son makam Cumhurbaşkanı. İşte birçok kuruma, yargı kurumuna doğrudan Cumhurbaşkanı atıyor. Ama aynı yetkiler aynı yöntemle gücü almış iki makama da verilmiş. Başbakanlık makamına o da doğrudan halk tarafından almış gücü diğer taraftan cumhurbaşkanına. Şimdi böyle bir durumda çatışmanın olmaması kaçınılmaz. Şimdi neden olmuyor. Şimdi ifade ettiğim gibi yani bir hareketin devamı, parçası dolayısıyla böyle bir yapıda AK Parti'nin başbakanlığı döneminde, başbakanın AK parti'de olduğu bir yapıda bir sıkıntı olmaz. Sıkıntı bu aradaki ilişki koptuğu zaman" şeklinde konuştu.Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, açıklamalarına şöyle devam etti:"Diyelim ki atıyorum sayın Kılıçdaroğlu'nun hükümeti kuracak çoğunluğu elde ettiğini varsayalım. Cumhurbaşkanı da sayın Recep Tayyip Erdoğan. Hükümeti kurma görevi verildi. Sayın Kılıçdaroğlu'da kabinesini yaptı getirdi cumhurbaşkanımızın önüne. Ne yapacak cumhurbaşkanımız.

Cumhurbaşkanımız yetkiyi halktan aldı doğrudan, yetki onda da var. Orası noter makamı değil. Geleni geçeni onayla makamı değil ve millete de seçilirken bir taahhütte bulundu, 'ben yetkilerimi kullanacağım' dedi. 'Bana bu şekilde bu amaç için oy verin' dedi. Millette verdi ve cumhurbaşkanı yaptı. Ne yapacak başarılı olacağına inanmıyorsa o kabinenin diyelim ki 'ben şu şu isimleri' uygun görmüyor. Hatta daha da ileri gedebilir yani Cumhurbaşkanının Recep Tayyip Erdoğan olması veya başkası olması fark etmez, kim olursa olsun aynı şeyi yapar. Doğrudan halk tarafından seçilen her cumhurbaşkanı bu tavrı, bu refleksi gösterir ve müdahale eder. Buyurun ne olacak şimdi. Dedi ki Cumhurbaşkanımız 'atıyorum bu 24 bakandan şunlar tam tam bunlar hizmet ederler, şu sekiz tane ismi değiştir, hatta şu isimleri getir.' Ne olacak? Aynı siyasi partiden siyasetten gelirse orada sorun yok. AK Parti'de bu sorun yaşanmaz. Farklı olduğu zaman peki ne olacak? Ne yapılmalı? Cumhurbaşkanlarının halk tarafından doğrudan seçilmesi halktan alınamayacağına göre hangi siyasi parti buna cesaret edebilir? Ya parlamenter sistemin tüm kurul ve kurullarıyla birlikte uygulamaya koyarsınız, yani iki tane seçeneğimiz var.

Cumhurbaşkanı bütün yetkilerini kaldırırsınız sembolik hale getirirsiniz, halk tarafından seçilmesini ortadan kaldırırsınız hiçbir yetkisi olmaz. Bütün yetki hükümette olur. Bunu yapabilir misiniz? Hiçbir siyasi parti millete verilen cumhurbaşkanlığını doğrudan halk tarafından seçme yetkisini almaya cesaret edemez. Başkanlık sisteminin de en belirgin özelliği başkanın ya da cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesidir. Bunu geriye alamayacağınıza göre yapılması gereken nedir başkanlık sistemi. Hem içimizde bulunduğumuz sorunu kökten çözecek ayrıca kesinlikle Türkiye'de siyasi ve yönetsel istikrarı sağlayacak olan çünkü AK Parti gibi güçlü iktidarlar istisnadır Türk siyasi tarihine baktığınız zaman. Koalisyonlar, zayıf iktidarlar esastır geçmişe baktığınız zaman yine.
Dolayısıyla zayıf hükümetler zamanında da kesinlikle Türkiye ileri gitmemiş. 57. Hükümet üç bankayı, üç kamu bankası, üç siyasi parti arasında paylaşılmış. Bir tanesi Ziraat Bankası'ndan sorumlu olmuş. Halk Bankası galiba DSP'deydi. Ziraat Bankası MHP'deydi. Vakıf Bank Anavatan Partisi'ndeydi. Halbuki üç banka yönetim tarzı, özeli itibariyle bir yerden komuta edilmesi gerekir ve sonuçta bu koalisyon hükümeti bittiğinde üç kamu bankası batmış, Halk Bankası'ndaki batık kredilerin oranı yüzde 90'lara ulaşmış. Batmış. Yani koalisyon demek bu demek, koalisyon demek çözüm üretememek demek."
Sonraki Haber