IMF'den şok Türkiye analizi!
IMF'nin 4. Madde raporu ekonomi yönetimini çok kızdıracak!
Uluslararası Para Fonu (IMF), bugün 4. Madde Değerlendirme Raporu'nu açıkladı. Merkez Bankası'nın unorthodox yani klasik politikalardan farklı olan politikasını değerlendiren IMF, politikanın ilk başlarda başarılı olsa da ilerleyen dönemde Merkez Bankası'nın kendi kendini köşeye sıkıştırdığını savundu.
Merkez Bankas'ının politika faizi olarak uyguladığı faizin bir çıpa olma özelliğini hızla kaybettiğini savunan IMF, Haziran 2011'den itibaren yeni para politikasının sorunlu hale gelmeye başladığını iddia etti. Bunda küresel ekonomik kriz nedeniyle para akımlarının politikanın başladığı dönemden farklı olarak terse dönemüş olmasının çok büyük bir etkisi olduğunu savunan IMF, Merkez'in para akımına odaklı politikasının kendi kendini köşeye sıkıştırmasına neden olduğunu vurguladı. Bu durumu kurtarmak için Merkez Bankası'nın parasal sıkılaştırmaya gitmek, kısa vadeli faizleri 5 puan artırmak ve döviz rezervlerinin yüzde 15'ini satarak TL'ye müdahale etmek durumunda kaldığına dikkat çeken IMF, bu politikaların tüketim ve yatırım harcamalarını yavaşlattığının altını çizdi.
Radikal gazetesi köşe yazarı ekonomist Uğur Gürses, köşe yazısında "Raporda, 2010-2011 dönemindeki önlemlerin hem kredi hem de dış dengede, zamanında ve belirgin bir iyileşme sağlayamadığı savunuluyor. IMF'nin raporun ilerleyen bölümlerinde uygulanan para politikasına ve genel çerçeveye katılmadığını, hatalar gördüğünü anlatan metinler fazlasıyla açık biçimde yer alıyor. Örneğin ekonomideki çıktı açığı konusunda IMF ile otoriteler arasında derin bir ayrılık var. IMF'nin çıktı fazlası olduğunu savunduğu dönemde Merkez Bankası'nın olmadığını söylediği anlaşılıyor. Malum; para politikasında politika faizinin en önemli belirleyicilerinden biri çıktı açığı. Raporda, 2011 yılı için Türk yetkililerin çıktı açığının sıfıra yakın olduğunu savundukları, oysa IMF ekonomistlerinin hesapladığının ise potansiyel milli gelirin yüzde 2 ila 4'ü oranında çıktı fazlası olduğu yazılmış. Geçen yıl bu konu ekonomistler arasında da tartışılmış, Merkez Bankası ekim ayına gelene dek faizleri düşük tutmuştu. IMF, enflasyonun hâlâ yüksek olduğunu, bu dünya konjonktüründe Merkez Bankası'nın çoklu hedef peşinde koşmak yerine beklentilere çapa oluşturmasını öneriyor. Piyasa katılımcılarının para politikası algısının "büyümeye yaslanan" biçimde olduğunu not düşen IMF, enflasyon hedeflemesine dönmesini öneriyor. Para politikası çerçevesinin başarısının, enflasyon hedefinin gerçekleştirilmesine bağlı olduğunu hatırlatan IMF, Merkez Bankası'nın öncelikler listesinde büyüme ve döviz kuru istikrarının enflasyondan önde geldiği izlenimi bıraktığını not düşmüş. Bu yüzden aktarım mekanizmasının da zayıfladığı; bankanın politika faizinin ekonomiye yaygın biçimde kılavuzluk yapma yeteneğinin de hızlı biçimde eridiği anlatılıyor. IMF, yeniden bir haftalık repo faizinin tek politika faizi olarak geçerli kılınmasını, bunun da mevcut enflasyon eğilimine göre reel olarak pozitif faiz olması gerektiği görüşünde" ifadelerine yer verdi.
Merkez Bankas'ının politika faizi olarak uyguladığı faizin bir çıpa olma özelliğini hızla kaybettiğini savunan IMF, Haziran 2011'den itibaren yeni para politikasının sorunlu hale gelmeye başladığını iddia etti. Bunda küresel ekonomik kriz nedeniyle para akımlarının politikanın başladığı dönemden farklı olarak terse dönemüş olmasının çok büyük bir etkisi olduğunu savunan IMF, Merkez'in para akımına odaklı politikasının kendi kendini köşeye sıkıştırmasına neden olduğunu vurguladı. Bu durumu kurtarmak için Merkez Bankası'nın parasal sıkılaştırmaya gitmek, kısa vadeli faizleri 5 puan artırmak ve döviz rezervlerinin yüzde 15'ini satarak TL'ye müdahale etmek durumunda kaldığına dikkat çeken IMF, bu politikaların tüketim ve yatırım harcamalarını yavaşlattığının altını çizdi.
Radikal gazetesi köşe yazarı ekonomist Uğur Gürses, köşe yazısında "Raporda, 2010-2011 dönemindeki önlemlerin hem kredi hem de dış dengede, zamanında ve belirgin bir iyileşme sağlayamadığı savunuluyor. IMF'nin raporun ilerleyen bölümlerinde uygulanan para politikasına ve genel çerçeveye katılmadığını, hatalar gördüğünü anlatan metinler fazlasıyla açık biçimde yer alıyor. Örneğin ekonomideki çıktı açığı konusunda IMF ile otoriteler arasında derin bir ayrılık var. IMF'nin çıktı fazlası olduğunu savunduğu dönemde Merkez Bankası'nın olmadığını söylediği anlaşılıyor. Malum; para politikasında politika faizinin en önemli belirleyicilerinden biri çıktı açığı. Raporda, 2011 yılı için Türk yetkililerin çıktı açığının sıfıra yakın olduğunu savundukları, oysa IMF ekonomistlerinin hesapladığının ise potansiyel milli gelirin yüzde 2 ila 4'ü oranında çıktı fazlası olduğu yazılmış. Geçen yıl bu konu ekonomistler arasında da tartışılmış, Merkez Bankası ekim ayına gelene dek faizleri düşük tutmuştu. IMF, enflasyonun hâlâ yüksek olduğunu, bu dünya konjonktüründe Merkez Bankası'nın çoklu hedef peşinde koşmak yerine beklentilere çapa oluşturmasını öneriyor. Piyasa katılımcılarının para politikası algısının "büyümeye yaslanan" biçimde olduğunu not düşen IMF, enflasyon hedeflemesine dönmesini öneriyor. Para politikası çerçevesinin başarısının, enflasyon hedefinin gerçekleştirilmesine bağlı olduğunu hatırlatan IMF, Merkez Bankası'nın öncelikler listesinde büyüme ve döviz kuru istikrarının enflasyondan önde geldiği izlenimi bıraktığını not düşmüş. Bu yüzden aktarım mekanizmasının da zayıfladığı; bankanın politika faizinin ekonomiye yaygın biçimde kılavuzluk yapma yeteneğinin de hızlı biçimde eridiği anlatılıyor. IMF, yeniden bir haftalık repo faizinin tek politika faizi olarak geçerli kılınmasını, bunun da mevcut enflasyon eğilimine göre reel olarak pozitif faiz olması gerektiği görüşünde" ifadelerine yer verdi.