İşte 62. Hükümetin programı!
Başbakan Ahmet Davutoğlu, 62. Hükümet Programını TBMM Genel Kurulu'nda okudu.
TBMM Genel Kurulu'nda Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun sunumunu yaptığı 62. hükümet programında, 10 Ağustos 2014 tarihinin, ülke siyasi tarihinde iftiharla hatırlanacak son derece anlamlı bir gün olduğu ve 12. Cumhurbaşkanı'nın ilk turda halk tarafından doğrudan belirlendiği kaydedildi.
Bu sayede, geçmişte krizlere konu olan, vesayet odakları tarafından suistimal edilen Cumhurbaşkanlığı makamının yepyeni bir anlam kazandığı ifade edilen programda, "Seçimler, huzur içinde, özgür ve adil bir şekilde, hiçbir vesayet tartışmasına konu olmadan gerçekleşmiştir" denildi.
"10 Ağustos'ta milletimizin iradesi hiçbir tereddüde mahal vermeyecek bir netlikte tecelli etmiş, halkın tercihi yönetime güçlü bir şekilde yansımış ve demokrasimiz ileri bir aşamaya geçmiştir. Bu seçim ile 'Yeni Türkiye'nin kapıları ardına kadar açılmıştır. 1O Ağustos ile birlikte 'Yeni Türkiye'yi inşa süreci başlamıştır" ifadesine yer verilen programda, son 12 yılda atılan adımlar ve yapılan reformlar olmasa bugün "Yeni Türkiye"den bahsedilemeyeceği belirtildi.
Hükümet programında, şu ifadelere yer verildi:
"Halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanımız ile Hükümetimizin birlikte ve uyumlu çalışması, hiç şüphesiz, büyük bir sinerji ortaya çıkaracaktır. Bu sinerji, milli gücün ve milli iradenin daha da tahkim edilmesini sağlayacaktır. Yeni dönemde; seçilmiş ve güçlü bir Cumhurbaşkanı, seçilmiş ve güçlü bir başbakan ve hükümet olarak halkımıza çok daha etkili bir şekilde hizmet etmenin gayreti içinde olacağız. Şunu önemle belirtmek isterim; bugüne kadar görev yapan AK Parti hükümetleri, sadece bir devleti, bir siyaseti, bir otoriteyi tesis etmek üzere değil, yeni bir medeniyet ihyası için ayağa kalkmış ve yeni bir yola koyulmuştur. Bu çerçevede, 62. Hükümet de, önceki AK Parti Hükümetleri gibi ülkemizin kritik bir döneminde tarihi bir sorumluluk üstlenmektedir. Hükümetimiz, üzerinde yükseldiği parlak geçmişi, önüne hedef olarak koyduğu parlak gelecek ile buluşturan güçlü bir köprü olacaktır.
Son 12 yılda yapılanları yeni bir atılım dönemi ile taçlandırmak hükümetimizin temel misyonu olacaktır. İkinci bir değişim ve dönüşüm dönemi ile ulaşmayı öngördüğümüz 2023 Vizyonu artık uzak bir vizyon olmaktan çıkmıştır. Geçmişte elde edilmiş olan başarılarımız dolayısıyla asla reha vete kapılmayacağız. Yeni dönemde de ülkemizin hızlı, istik rarlı ve insan odaklı bir şekilde kalkınması için, bizden önce gelen dört AK Parti hükümetinin tecrübesine yaslanarak aşkla, heyecanla çalışma azmindeyiz. Bizden önce gelen hükümetlerin başarısı çıtamızı yükseltmekte, daha ileri adımlar atma kararlılığımızı güçlendirmektedir. Amacımız çok daha güçlü, müreffeh, saygın ve demokratik bir Türkiye'ye ulaşmak; ekonomisi, bilim ve teknolojisi, siyaseti, sosyal ve kültürel politikaları ile örnek alınan bir ülke olmaktır. Tüm politikalarımızın temeli halkımızın bizlerden talep ve beklentilerini karşılamak olacaktır. Sorumluluğumuzun büyüklüğünün farkında olduğumuzu, omuzlarımıza yüklenen mukaddes emaneti titizlikle ve onurlu bir şekilde taşıyacağımızı ifade etmek istiyorum.
Küresel kriz ortamında büyümeye devam eden ve milyonlarca insanımıza yeni istihdam imkanları sunan ekonomimiz temel önceliklerimiz arasında yer almaya devam edecektir. 'Yeni Türkiye'nin güçlü ekonomisi, güven ve istikrar içinde çok daha rekabetçi ve yenilikçi bir zeminde 2023 Hedeflerine emin adımlarla yürüyecektir.
Çözüm süreci başta olmak üzere ülkemizin iç meselelerinin çözümüne yönelik güçlü adımlar kararlılıkla atılacak, millet olarak dünyadaki yarışta konumumuz güçlendirilecektir. Milletimiz, odağında, çokluk içinde birlik ve kardeşlik olan büyük bir medeniyerin mirasçısı ve taşıyıcısıdır. Biz de Hükümet olarak devletimizin tüm kurum ve kuruluşları ile bu medeniyet mirasına sahip çıkacak, vatandaşlarımızın kadim medeniyet değerlerimize aidiyetlerini güçlendirmek için var gücümüzle çalışacağız. Zira, devletler ve milletler ancak ve ancak aidiyet bilinciyle ayakta dururlar, eğer bir toplumda aidiyet bilinci zayıflamışsa, devlet bir grup vatandaşını dışlamışsa, ötekileştirmişse, o andan itibaren o devletin ayağa kalkması, o milletin felah ve sükun bulması mümkün değildir.
Dünyada hiçbir ülke medeniyet mirası bakımından bizim ülkemiz kadar şanslı ve birikimli değildir. Eğer insanlık tarihi kadim, modernite ve küreselleşme gibi evrelere ayrılırsa şunu çok açık bir şekilde söyleyebiliriz ki, bu ülke, bu aziz topraklar, jeostratejik önemi kadar jeokültürel önemi de haiz bu topraklar, kadimin bütün renklerini bünyesinde barındırırlar."
"Eski ve yeni tüm vesayet unsurlarıyla mücadele kararlılığı"
"Şimdi büyük ve yeni bir kültürel uyanışın arifesindeyiz. Bu yeni kültürel uyanış, bütün insanlığa evrensel bir medeniyet çağrısıdır. Bu bakımdan, içselleştirici ve bütünleştirici kültürü egemen kılacağız" ifadelerinin kullanıldığı Hükümet programında, müstesna bir coğrafyada genç ve dinamik nüfusu ile milletin sahip olduğu muazzam enerjinin iç çekişmelere değil, 2023 Vizyonu ile çerçevesi çizilen yeni hedeflere yönlendirileceği kaydedildi.
Bir tek ülke insanının bile kendisini kıyıda köşede kalmış hissetmediği, fırsat eşitliğini ve sosyal adaleti en üst düzeyde yaşayan bir ülkede, vatanımızın her karışını, milletimizin bütün kesimlerini kucaklayan bir hükümet olma azminde olunduğunun kaydedildiği programda, "Bir yandan ekonomik ve sosyal politikalarımızı etkili bir şekilde uygularken, diğer yandan nereden gelirse gelsin, ülkemizin bu kutlu yürüyüşünü akamete uğrarmaya çalışan ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden eski ve yeni tüm vesayet unsurlarıyla mücadelemizi kararlılıkla devam ettireceğiz" denildi.
Türkiye'nin, köklü tarih ve medeniyetini, insanlığın evrensel birikimi ile harmanlayarak, bölgede ve dünya da barış ve istikrara aktif katkı sağlayan bir ülke olarak yoluna devam edeceğinin belirtildiği programda, "Dış politikada temel ilkemiz, politikamızın Ankara merkezli olmasıdır. Hükümetlerimiz döneminde dış politikamız çok boyutlu olmuştur, çok boyutlu olmaya devam edecektir; bu, aynı zamanda coğrafyamızın bir zaruretidir. Türkiye belli bölge ve kıtalar arasına sıkıştırılamaz. Bununla birlikte, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefi stratejik bir hedeftir ve kararlılıkla sürdürülecektir" ifadelerine yer verildi.
"Millete efendi değil hizmetkar olmaya devam edeceğiz"
"Gündemi başkaları tarafından belirlenen bir ülke olmayacağız. Bir yandan ülkemizin hızla yükselmesi için çalışırken, diğer yandan daha müreffeh, adil ve barış içinde bir bölge ve dünya için el birliği ile katkı sunmaya devam edeceğiz" denilen hükümet programında, şunlar kaydedildi:
"Bugün eski Türkiye'nin tüm vesayet kurumları ve vesayetçi zihniyeti kaybetmiş, Yeni Türkiye kazanmıştır. Ülkemizin bütün sorunlarının özgürce görüşülüp, farklı çözüm önerilerinin ortaya konduğu ve milli iradenin tecellisiyle nihai kararların alındığı yegane çatı TBMM'dir. Eski Türkiye'nin vesayetçi anlayışını ve uygulamalarını değişik kılıklar altında yeniden canlandırmaya çalışanlar karşılarında milleti ve temsilcilerini bulacaklardır. Aziz milletimiz, demokrasi tarihimizde görülmemiş, dünyada da eşine az rastlanır bir şekilde birbiri peşi sıra üç dönem partimizin oylarını artırarak iktidarımıza olan güvenini tazelemiştir. 30 Mart yerel seçimleri ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi halkımızın yönetimde istikrarı güçlü bir şekilde sürdürme kararlılığını açıkça ortaya koymuştur.
Siyaset tarihimize silinmez harflerle yazılan tüm bu başarılar, aynı zamanda sorumluluğumuzu ve aziz millerimize olan hizmet aşkımızı artırmaktadır. Sahip olduğumuz kişisel ve kurumsal tecrübe ile hiç eksilmeyen heyecanımızı birleştirerek, bu millete efendi değil hizmetkar olmaya devam edeceğiz.
Milletimiz, Meclisimizi tüm sorunların çözüm adresi olarak görmekte ve Meclisimize dair büyük beklentiler içindedir. Bizlere düşen milletimizin bu beklentisi doğrultusunda millet ile devleti kucaklaştırmak, iktidarı ve muhalefeti ile yeni Türkiye'yi inşa etmektir. AK Parti başından beri yeni bir siyaset anlayışını temsil etmiştir. Yıllarca hırpalanan, güven erozyonuna uğrayan, milleti temsil etme yeteneğini yitiren siyaset, AK Parti kadrolarıyla birlikte milletle olan bağlarını güçlü bir şekilde kurmuş ve siyasi alanı yeniden inşa etmeye başlamıştır. Bu yeni inşa sürecinin temelinde insanı, insan onurunu merkez kabul eden bir anlayış yer almaktadır. İnsan onurunu korumak bizim asli görevimizdir. Bu onurun esası da özgürlük ve güvenliğin teminidir. Özgürlüğü garanti edilmemiş insanın onur duyması, güvenliği tehdit altında olan birinin de özgürlüğünü yaşaması mümkün değildir. Onun için daha ilk hükümet programlarında bugüne kadar hep özgürlük, güvenlik dengesi dedik. Şimdi bir kez daha söylüyoruz, Türkiye'de düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, girişim özgürlüğü AK Parti hükümetlerinin teminatı altındadır. Biz, köklü tarihimizden ve medeniyerimizden aldığımız özgüvenle hareket ettik ve insanımızın özgüvenini pekiştirdik. Ülkemizin sahip olduğu muazzam potansiyeli harekete geçirmek üzere şeffaf, ülke gerçekleri ile tutarlı ve güven verici politikalarla milletimizin huzuruna çıkmayı en önemli ilke olarak benimsedik. Milleti esas alan bir siyaseti hayata geçirdik Siyaset kurumu nu milletle, milleti devletle kucaklaştıran bir anlayışla hareket ettik. Siyasetimizde insanımızın değerlerini, talep ve beklenti lerini esas aldık, siyaset kurumuna güvenin ancak böyle sağlanacağına inandık. Ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığı dünyamızda kaybedecek bir tek günümüz yoktur. Hükümetimiz 2023 perspektifi ile 2015 Haziran ayında yapılacak seçimlere kadar icraatını yoğun bir şekilde gerçekleştirecek ve reformlara devam edecektir."
"AK Parti ezber bozmaya devam edecektir"
İstikrar ve süreklilik içinde yenilenme ve daha ileri hedeflere yürüme anlayışı ile hareket eden hükümetin, geçmiş başarılar ile gelecek vizyonu arasında köprü olacak ve ülkeyi 2015 ve sonrasına hazırlayacağı ifade edilen programda, "AK Parti kurulduğu günden bugüne ezber bozan bir parti oldu, bundan sonra da ezber bozmaya devam edecektir. 62. Hükümet de alışılageldik kalıplarla değil, ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçları doğrultusunda hareket edecektir. Hükümetimiz değişimin gerektirdiği cesaret ve dirayeti göstermeye devam edecektir" denildi.
AK Parti iktidarıyla birlikte devletin büyük bir restorasyondan, ihya sürecinden geçtiğini, AK Parti hükümetlerinin dirayeti devlette karar alma yeteneğini geliştirdiğini, fakat şimdi o geçmiş vesayetler bittikten sonra yeni vesayet türlerinin çıkmaya başladığı belirtilen Hükümet programında, "Ancak, kimden kaynaklanırsa kaynaklansın ve hangi niyetle olursa olsun devlet otoritesinin parçalanmasına yönelik hiçbir faaliyete asla izin vermeyeceğiz" ifadesi yer aldı.
"Hem kadim kültürümüzün siyaset felsefe metni olan Nizamülmülk'ün Siyasetname'sindeki ehliyet esasları açısından, hem de modern rasyonel bürokrasinin şartları açısından bürokraside aranacak temel nitelikler ehliyet, liyakat ve dürüstlüktür" denilen programda "İktidara geldiğimiz günden bugüne birçok iç ve dış badireyi dirayetle atlattık. Milletin iradesine ve bizlere yüklediği emanete sahip çıktık, milletimizin ekmeğinden de özgürlüğünden de taviz vermedik. Çeşitli kılıflarda sergilenen ve demokratik siyaset kurumunu bir bütün olarak zayıftatmaya yönelik her türlü tahrik ve tertibi aştık. Bundan sonra da milletimizle birlikte aşmaya kararlıyız. Demokrasimize ve ulusal güvenliğimize kasteden yapılanmalara karşı, hukuk içinde kararlılıkla mücadele etme görevi halkımızın bizlere yüklediği bir sorumluluktur" denildi.
62. Hükümet programında şunlar kaydedildi:
"Yaptığımız tüm reformlarda, yaşadığımız sessiz devrimde milletimiz ve milli iradenin tecelligahı olan Meclisimiz en büyük desteğimiz oldu. Bundan sonra da Yeni Türkiye'nin inşa sürecinin adresi TBMM ve onun çok değerli üyeleri olacaktır.
Anti demokratik hiçbir baskıya boyun eğmeden, gerekli adımları atacak, meclisimizin çizdiği ratada ilerleyeceğiz. Önümüz deki dönemde de Meclisimiz içinde diyaloğa, uzlaşma arayışına ve işbirliğine önem vermeye devam edeceğiz.
Şu anda sizlere sunmakta olduğum Hükümet Programımız, 2023 Vizyonuyla şekillendirdiğimiz son Seçim Beyannamemizde yer alan hedeflerimizi, 61. Hükümet programımızı, 10. Kalkınma Planımızı ve kamuoyu ile paylaştığımız çeşidi taahhüderimizi ve politika belgelerimizi esas almaktadır. 2023 Vizyonumuz çerçevesinde bu dönemde atacağımız her adım bizi Cumhuriyetimizinı 100. yılı hedeflerine daha da yaklaştıracaktır. 2053 ve 2071 gibi çok daha uzun vadeli bir bakış açısından hareketle istikrarlı bir şekilde hedeflerimize yürüyoruz. Takdirinize sunduğumuz ve güveninizi beklediğimiz bu program, Yeni Türkiye'nin ikinci atılım dönemini açacaktır. 21. yüzyılın yükselen ülkesi olarak, bölgemizde ve dünyada hak ettiğimiz konumu pekiştirecektir.
Bu ikinci atılımın ana kaynağı, gücü, insanımız ve coğrafyamızdır. Dünyada hiçbir güç ekonomik anlamda insan kaynağından daha önemli değildir. Bu nedenle eğitim reformu en öncelikli alanlarımızdan biri olacaktır. Rekabet gücümüzün artırılması, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi için ar-ge yatırımlarına da öncelik vereceğiz.
Ekonomide, sosyal hayatta, siyasette ve dış politikada devletin rolü yeniden tanımlanmakta, milletin her alanda çok daha etkili olduğu bir dönem şekillenmektedir. Devlet ile millet arasındaki mesafenin giderek azaldığı bu yeni dönem devletin güç kaybetmesi anlamına gelmemektedir. Tam aksine milli irade ve değerler üzerinde, demokratik ilkelere ve hukuk normlarına dayalı devlet eskisinden de güçlü bir konuma yükselmiştir. Meşruiyetin sağladığı bu güç, devletin milleti yerine milletin devleti olmanın bir sonucudur.
Bizim için siyaset bir erdem ve ahlak vesilesidir. Siyaset, ahlak ve erdeme dayandığı zaman anlam taşır, var oluşumuza cevap teşkil eder. Onun için siyasetimizin ahlakı Şeyh Edebali'nin ahlakıdır; 'İnsanı yaşar ki devlet yaşasın' ahlakıdır. Siyasetimizin odağında yer alan kavramlardan biri de adalettir. 'Adalet mülkün temelidir' dendiğinde sadece şahsi mülk kaste dilmez, aynı zamanda devlet kastedilir. Adaletin olmadığı yerde devletin yaşaması mümkün değildir.
Uzun tarihi ve kültürel tecrübemiz, milletimizin temel değerleri, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve demokratik dönüşüm sürecimiz Yeni Türkiye'nin temel parametrelerini oluşturmaktadır.
21. yüzyılın evrensel standart ve normları ile birleştiğinde bu temel parametreler çeşitli alanlarda atmamız gereken ilave adımları ve yapılacak ileri reformları büyük oranda ifade etmektedir.
Önümüzdeki dönemde yapacağımız temel tercih açıktır. Yeni Türkiye'yi her alanda büyütmek ve güçlendirmek... 2015 genel seçimlerine kadar ve sonrasında ortaya kanacak politikalar ile yapılacak reformlar bu temel tercihi tereddütlere yer bırakmayacak bir şekilde netleştirmiş olacaktır."
"Hastanelerde rehin alınma dönemi geride kaldı"
Sağlık alanında daha kaliteli, daha adil ve kolay ulaşılabilir hizmet sunma yolunda hayal edilemeyen başarılar elde edildiği belirtilen programda, iktidar olarak sağlık hizmetlerinin "temel insan hakkı" olarak kabul edildiği ifade edildi. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık alanında pek çok yapısal düzenlemenin gerçekleştirildiğinin altı çizilen programda, parası olmayanların hastanelerde rehin alındığı dönemlerin geride bırakıldığı vurgulandı. Kamu hastanelerinin tek çatı altında birleştirerek bütün vatandaşların bu hastanelerden hizmet almasına imkan verildiğinin altı çizilen programda, şunlar kaydedildi:
"Üniversite ve özel hastane kapılarını bütün vatandaşlarımıza açtık. Vatandaşlarımızın sağlık sigortalarıyla tüm sağlık kuru hizmet almasını sağladık.
Sağlık çalışanlarımızın çalışma ve iş yeri güvenliği şartlarını iyileştirdik, gelirlerini artırdık. Önümüzdeki dönemde de iyileştirmelerimiz devam edecektir.
İlaçtaki KDV oranını düşürdük ve ilaç fiyatlarında önemli oranda indirim sağladık. İlacı, geçtiği her aşamada izleyen İlaç Takip Sistemi (İTS) kurduk. Eczane bulunmayan kırsal bölgelerde yaşayan halkın ilaca ulaşımını kolaylaştırmak için mobil eczane uygulaması başlattık."
Aile Hekimliği uygulamasına geçildiği ifade edilen programda, halkın tümünün sağlık hizmetlerinden aynı standartta faydalandığı, yoksulların primlerinin devlet tarafından karşılandığı, 18 yaşın altındaki çocukların tamamının sağlık güvencesi altında olduğu Genel Sağlık Sigortası Sistemi'nin hayata geçirildiği belirtildi.
Sağlık personeli sayısı artırıldı
Programda, sağlık personeli sayısında önemli artışlar elde edildiğine işaret edilerek, şöyle devam edildi:
"Tam Gün Yasası ile hekimlerin kamu ve özelde aynı anda çalışmaları ortadan kaldırılarak vatandaşlarımızın özel muayenehanelere gitme mecburiyetini büyük ölçüde azalttık.
Merkezi Hastane Randevu Sistemi (MHRS) uygulamasını başlatarak, tüm yurda yaygınlaştırdık. Güvenli ürüne erişimi sağlamak ve kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında ülkemizde üretilen veya ithal edilen tıbbi cihazların ve kozmetik ürünlerin piyasaya sürülmesi, denetimi, takibi ve gözetimini yapmak üzere Ürün Takip Sistemi'nin (ÜTS) kurulması çalışmalarına başladık.
Cumhuriyet tarihimizde inşa edilen toplamı 10,5 milyon metrekare sağlık alanının yarısı AK Parti iktidarları döneminde gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında 161 bin olan hasta yatağı sayısını 2013 yılı itibarıyla 205 bine yükselttik. Mevcut yatakların 89 bininde koğuş sisteminden, banyosu tuvaletleri içinde olan oda sistemine geçilmiş ve eski olan hastaneler bu anlayışla yeniden düzenlenmektedir. Bu kapsamda, Sağlık Bakanlığının nitelikli yatak oranı yüzde 6'dan yüzde 43'e yükselmiştir."
Koruyucu sağlık hizmetlerinin bütçesinde yaklaşık 9 kat artış sağlandığı vurgulanan programda, 2010 yılında başlatılan evde sağlık bakımı hizmetleriyle yatağa bağımlı hastaların evlerinde kaliteli, etkin, ulaşılabilir ve güvenli sağlık hizmeti alınmasına olanak sağlandığı ifade edildi. Programda, evde bakım hizmetlerinin tüm yurda yaygınlaştırıldığına işaret edildi.
Tüm vatandaşların birinci basamak sağlık hizmetlerinin ücretsiz alınmasının sağlandığı belirtilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Yalnızca şehirlerde değil, köylerde de "112 Acil Sağlık" hizmeti sunmaya başladık. Bu kapsamda istasyon sayısını artırıp ambulanslarımızı en son teknolojilerle donatırken, sisteme hava ve deniz taşıma araçlarını ekledik.
2002 yılı sonunda 618 olan tam donanımlı 112 ambulans sayısını 3 bin 858'e ulaştırdık. 2015 yılında 4 bin 600 ambulans sayısına ulaşmış olacağız. Ulaşımda güçlük çekilen bölgelerde 295 adet kar paletli ambulansı halkımızın hizmetine sunduk. Bu gelişmelerle 112 Acil Sağlık Hizmeti sadece şehirlerde değil, köyler de de yaygın olarak verilen bir hizmet niteliği kazanmıştır.
2002 yılında 112 istasyon sayısı 481 iken, şu an itibariyle 2 bin 147'ye çıkardık ve daha da artıracağız. 112 Acil hizmetleri ile 2002 yılında 350 bin hastaya tahliye ve sağlık hizmeti sunulurken, bu rakam 2013 yılı itibariyle 3.665.000'e ulaşmıştır."
Programda, hava ambulans sisteminin 2008 yılında faaliyete geçirildiği anımsatılarak, mevcut durumda ülke geneline hizmet verecek şekilde 17 ambulans helikopter ile 3 ambulans uçağın mevcut olduğu belirtildi. Helikopter ambulans sistemiyle bugüne kadar yaklaşık 18 bin, uçak ambulanslarla ise 6 bin hasta taşındığı aktarılan programda, 2014 sonuna kadar helikopter ambulansların gece uçuşlarının da başlatılacağı vurgulandı. 2015 Haziran'ına kadar 4 bölgede gece hizmet verebilecek niteliğe erişileceğinin altı çizilen programda, ücretsiz gezici sağlık hizmetlerinin de tüm yurda yayıldığına işaret edildi.
Memnuniyet oranı 2013 yılında yüzde 74,7'ye ulaştı
2003 yılında yüzde 39 olan sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranının 2013 yılında yüzde 74,7'ye ulaştığına dikkat çekilen programda, "Cumhuriyetimizin 100. yılında ülkemizi sadece kendi halkımız için değil, bölge ülkeleri için de cazip bir sağlık üssü haline getireceğiz" ifadesine yer verildi.
Programda, kapsamlı Koruyucu Sağlık Stratejisi'nin çok sektörlü bir yaklaşımla hayata geçirileceğine işaret edilerek, şöyle devam edildi:
"Hizmet kalitesini artırmak ve maliyet-etkin sağlık hizmeti sunabilmek amacıyla temelleri atılmaya başlanan Şehir Hastaneleri'ni ülkenin dört bir tarafına yaygınlaştıracağız.
Yeni Türkiye'de toplum temelli sağlık hizmetlerini geliştirmeye devam edeceğiz. Yurt sathında oluşturulacak 29 sağlık bölgesinde istisnalar hariç, hastaların diğer bölgelere gitmesini gerektirmeyecek seviyede gelişmiş bir hizmet altyapısı kurmuş olacağız.
Aile hekimi başına ortalama 2015'te 3 bin 500 nüfusun düştüğü bir yapıyı gerçekleştireceğiz. Koruyucu sağlık, tedavi ve bakım hizmetlerinde sağlanan ilerlemelerle, hamileliğe bağlı anne ölüm oranını ve bebek ölüm oranını daha da düşük seviyelere çekeceğiz.
Tütün, alkol, uyuşturucu ve diğer madde kullanımlarını azaltmak için risk faktörleri ile mücadeleye devam edeceğiz. Sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel faaliyeti teşvik ederek obezite ile mücadeleye etkin bir şekilde devam edeceğiz. Evde bakım ve tele-tıp gibi uygulamalarla sağlık hizmetlerinin kalitesini daha da artıracak, maliyetini düşüreceğiz."
Sağlık turizminde Türkiye
Yeni Türkiye'de sağlıkta küresel marka haline gelen Türkiye'nin, sağlık turizmi alanında dünyanın önde gelen ülkeler arasına girmesi için gerekli adımların atılacağı kaydedilen programda, "Türkiye'nin son dönemde sağlıkta yakaladığı başarıyı Ar-Ge alanında sürdürmesi, sağlık alanında teknoloji merkezi rolünün güçlendirilmesi, dünyada tıp alanında meydana gelen bilimsel gelişmelere uyum sağlanması, kanser ve diğer hastalıkların artan maliyetlerinin kontrolü ve yönetimi amaçlarıyla sağlık bilimlerinde üst düzey eğitim ve araştırma merkezi oluşturacağız" ifadesine yer verildi.
İthal yolla temin edilen ürünlerinin, kamu özel işbirliği modeli ile Türkiye'de üretecek teknolojileri elde etmek ve bu ürünlerin ihracatında dünya ölçeğinde söz sahibi olmak üzere çalışmalara başlandığı vurgulanan programda, çalışmaların en kısa sürede sonuçlandırılacağı belirtildi.
Programda, şunlar kaydedildi:
"Sağlıkta dönüşüm programıyla gerçekleştirdiğimiz daha adil ve daha kolay ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin sunumunda baş aktör olan sağlık personelimizin çalışma standartlarını düzenleyen ve memnuniyetlerini artıracak yenilikler yapılacaktır.
Vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artırmak amacıyla, demografik yapıyı, gelişen tıbbi teknolojiyi ve klinik yöntemleri dikkate alarak, sağlık sistemimizin finansal yapısının sürdürülebilirliği güçlendirilecektir."
"Demokrasi mücadelesi devam edecek"
62. Hükümet programında, geçmiş dört hükümet döneminde gerçekleştirilen demokrasi mücadelesinin 2023 vizyonu çerçevesinde derinleştirerek devam ettirme kararlılığında olunduğu vurgulandı. Demokrasi yürüyüşünün, toplum-siyaset-devlet arasındaki engellerin kaldırılması, toplumsal talep ve eğilimlerin siyasette ve devlet idaresinde esas alınması anlayışı üzerine bina edildiği belirtildi.
Toplumu siyasetin öznesi kılmak için bütün hükümetleri döneminde siyaseti ve toplumun iradesini rehin alan vesayet sistemine karşı aktif bir mücadele yürütüldüğü ifade edildi. Vesayet sistemine temel teşkil eden sivil ve askeri bürokratik kurumları dönüştürme ve demokratikleştirme mücadelesi verildiği vurgulanarak, siyasete, siyaset dışı yollardan müdahale etme ve onu etkileme döneminin sona erdirildiği belirtildi. Bunun sonucu olarak, bugün artık ne bürokratik kurumların siyasete yön verebildiği ne de Meclis'in, iradesini seçilmemiş kurumlara devrettiği vurgulandı.-"Yeni Türkiye'nin harcına katacağız"
Ortaya konulan 12 yıllık demokrasi mücadeleleriyle, siyasete itibar, Meclis'e saygınlık kazandırıldığı vurgulanan programda, millete güven aşıladıkları, halkı hakem, demokratik süreç ve mekanizmaları yegane yol belirledikleri kaydedildi. Geçmiş AK Parti hükümetlerinin oluşturduğu bu demokratik mirası derinleştirerek devam ettirecekleri, bu mirası yeni Türkiye'nin harcına katacakları ifade edildi.
Yeni Türkiye'de kurumlar ve aktörlerin, ancak milletten aldıkları yetki ve meşruiyet ölçüsünde siyasal güç sahibi olabileceğine işaret edilen programda,"Geniş halk kitlelerini dar kadrolara karşı güçlü kılan ve tüm dünyada demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilen sandığın onurunu korumaya devam edecek, çoğunluğun yönetme haklarının gasp edilmesine müsamaha göstermeyeceğiz" denildi.
"Demokratik katılım ile taçlandırmak"
AK Parti Hükümetleri'nin, temsili demokrasiyi katılımcı demokrasinin bir alternatifi değil, hazırlayıcısı olarak gördüğü belirten 62. Hükümet programında, "Katılımcı demokrasinin hayata geçmesi için öncelikle temsili demokrasinin kurumsallaşması, milli iradeyi örseleyen siyaset dışı odakların etkinliklerinin sınırlandırılması, toplumsal eğilimlerin demokratik süreçlerle siyasete yansımasının garanti altına alınması gerektiğine inanıyoruz" ifadeleri yer aldı.
Yeni dönemde demokrasinin artık yeni bir evreye geçtiğine işaret edilerek, temsili demokrasiyi, siyasi ve demokratik katılım ile taçlandırmanın, bu dönemdeki ana hedefler olacağı bildirildi. Bu hedefe yönelik olarak, hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacağına vurgu yapıldı.
"Yeni Türkiye yolunda hedefimiz"
Türkiye'de demokrasi açığına kaynaklık eden ana nedenin, devleti yönetenlerin kimlik dayatan, toplum mühendisliği yapan zihniyeti olduğu vurgulanan programda, şunlar kaydedildi:
"Bu zihniyet ve uygulama, siyasetimizi zayıf, demokrasimizi ayıplı, devlet-toplum ilişkilerimizi sorunlu kılmıştır. AK Parti hükümetleri, iktidara geldiği günden beri, devletin topluma kimlik biçme, dikte etme hakkının olmadığını dile getirerek, bu vesayetçi zihniyetle mücadele etmiş, siyaseti demokratik meşruiyete kavuşturma hedefini öncelemiştir. İktidarımız döneminde, topluma kimlik dayatmadığımız gibi, daha önce izlenen ret ve inkar siyasetini de sona erdirdik. Hiçbir insanımızın kendisini dışlanmış veya ikinci sınıf hissetmediği, kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı bir vatandaşlık anlayışı içerisinde birliğimizi ve bütünlüğümüzü pekiştiriyoruz. Artık devlet kapılarından geri çevrilen başörtülü kızlarımız, anadilini konuştuğu için zulüm gören kardeşlerimiz yok. Alevi vatandaşlarımız artık kimliklerini gizlemek zorunda kalmıyor. Gayrimüslim cemaat vakıflarının malları iade ediliyor. Avrupa'da Romanlara karşı ayrımcı politikaların uygulandığı bir ortamda, Roman Dili ve Kültürü Enstitüleri kurarak, Roman vatandaşlarımızın yaşam koşullarını iyileştirme kararı aldık.
Bütün etnik, mezhebi ve dini kesimlere, başörtülü veya başı açık, köylü veya şehirli, kadın veya erkek, yoksul veya zengin, şu veya bu siyasi görüşten tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede duruyor, her bir bireyin temel hak ve özgürlüğünden en ileri derecede yararlanacağı bir Türkiye'yi hedefliyoruz. Etnik, dini ve mezhepsel aidiyetlerden önce tarihdaşlık ve vatandaşlık anlayışını benimsiyoruz. Bu anlayış, devletin bütün kimliklerle hakkaniyet ölçüsünde, eşitlik temelinde ve demokratik bir ilişki geliştirmesini gerekli kılıyor; bu da hükümetimizin toplumsal zenginliğimizin unsuru olan etnik, dini ve mezhepsel çoğulculuğumuza yaklaşımındaki temel felsefesini oluşturuyor. Yeni Türkiye yolunda hedefimiz; etnik kimliği, mezhebi ve inancı ne olursa olsun herkesi kucaklayan, onları eşit vatandaşlık ile evrensel ilkeler ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayışın hayata geçirilmesidir. Bugüne kadar nasıl toplumdaki her bir ferdin yaşam tarzına saygı gösterdiysek, bundan sonra da farklı yaşam tarzlarına saygı gösteren, onları güvence altına alan bir Türkiye hedefliyoruz. Kişisel özgürlüklerin önünü kapatan değil, açan bir iktidar olmaya devam edeceğiz."
"Alevi vatandaşların talepleri"
Hükümet'in, yeni Türkiye'yi inşa misyonu doğrultusunda diğer toplumsal kesimler gibi Alevi vatandaşların da inanç ve kültür temelli taleplerini karşılamayı hedeflediği bildirildi. Hükümet'in bu süreci, Alevi vatandaşların kanaat önderleri ve temsilcileriyle koordine ederek yürütmeye devam edeceği belirtildi.
Demokrasi alanında atılacak adımların, aynı zamanda kalkınmaya da yeni bir ivme ve seviye kazandıracağına işaret edilen programda, dünya deneyimlerinin, demokrasi ile ileri derecede kalkınma arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyduğu vurgulandı. Programda, "Bir ülke demokrasisini tahkim etmeden ancak belli bir seviyeye kadar kalkınabilir, cazibe merkezi haline gelebilir. Bu çerçevede, insani kalkınma için demokrasimizin standartlarının daha ileri düzeylere taşınması şarttır" denildi.
"Kazanımları kurumsallaştırmak"
AK Parti Hükümetlerinin, iktidara geldiği ilk andan itibaren demokrasi ile kalkınmayı birbirinin karşısına konumlandırıp, birinden diğeri lehine feragat etmekten ziyade, ikisini içeren, hatta biri için diğerini gerekli gören bir söylem ve siyaset geliştirdiği kaydedildi. Bunun sonucunda Türkiye'nin, Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik kalkınma ve demokratik gelişim dönemini yaşadığı ifade edildi.
Yeni dönemde, son 12 yılda verilen demokrasi mücadelesinde elde edilen kazanımları kurumsallaştırarak, Türkiye demokrasisini sağlam, öngörülebilir ve kalıcı kılmanın hedeflendiği belirtildi. Demokrasinin bu şekilde kurumsallaşmasının, toplumsal refahın daha da artmasına ve refahın daha adil dağılımına yol açtığına dikkati çekildi.
Programda, "Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi hedefimiz, Türkiye'ye dünya demokrasileri sıralamasında sınıf atlatacaktır. Bu bağlamda, daha önce gerçekleştirdiğimiz, iç hukukumuz ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar arasında ihtilaf çıkması halinde, uluslararası andaşmaları esas alan politikamızla uyumlu olarak, temel hak ve özgürlükler alanında uluslararası normlar, bundan sonra da tüm politikalarımıza temel teşkil edecektir" ifadeleri kullanıldı.
"Demokrasiye derinlik kazandırdı"
Programda, AB sürecine de yer verildi. Cumhuriyet'in ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olan AB üyelik sürecinin, ilk kez AK Parti Hükümetleri döneminde sistematik bir çerçeveye oturduğu ve siyaset vizyonunun bir parçası haline getirildiği vurgulandı.
Katılım müzakereleri başladığında ortaya konulan tam üyelik hedefinin, AB kaynaklı gecikmelere ve engellere rağmen, bugün de aynı şekilde devam ettiği bildirildi.
AB müktesebatı çerçevesinde yapılan anayasal düzenlemeler, yargı reformları ve yasal değişikliklerin, Türk demokrasisine derinlik kazandırdığına işaret edilen programda, AB'nin tahsis ettiği mali yardımlardan etkili biçimde yararlanıldığı, Türkiye'ye 2014-2020 yıllarını kapsayan dönemde 4,5 milyar avro bütçe tahsis edilmesinin planlandığı vurgulandı.
Programda, "Avrupa'dan Ortadoğu'ya geniş bir coğrafyada tarihin yeniden yazıldığı bu kritik dönemde, AB üyeliğinin ülkemiz açısından stratejik önemi ortadadır. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de çok yönlü dış politikamızın en önemli ayaklarından biri AB ile katılım müzakereleri olacaktır. Türkiye, her zaman Avrupa'nın üzerinde yükseldiği evrensel değerlerin arkasında olmuştur ve olmaya devam edecektir. AB sürecine ve bu süreçte yaşanan değişime, dönüşüme inanan Hükümetimiz AB üyeliği konusunda kararlı ve istikrarlı politikasını sürdürecektir. Sürecin tüm zorluklarına rağmen, bizim için AB ile yürütülen müzakerelerin amacı tam üyeliktir. Hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü AB üyeliği ile taçlandırmaktır" denildi.
"Yeni bir anayasa yapılmalı"
62. Hükümet programında, mevcut anayasanın, milletin ulaştığı olgunluğa, sahip olduğu beklenti, talep, anlayış ve hedeflere dar geldiği, eski anlayış ve yönetim araçlarının, yeni Türkiye'ye uyum sağlayamadığı vurgulandı.
Milli iradenin kendini gösterdiği zamanlarda, anayasa gerekçe gösterilerek darbeler yapıldığı, farklılıklar düşman kabul edilip, tek tipçi bir toplum yaratılmaya çalışıldığı anımsatıldı.
1982 Anayasası'nın, darbe ikliminin anayasası olduğu, Türkiye'ye dar geldiği konusunda, toplumun her kesiminde ciddi bir mutabakat bulunduğu ifade edildi.
Mevcut anayasanın, demokratik denge ve denetim araçlarına sahip olduğu, temel mantığının, vesayetçi yapıların milletin iradesini denetim altında tutması olduğu vurgulandı. Katı merkeziyetçi yapısının katılımı engellediğine işaret edilen programda, yeni anayasaya dair şu değerlendirmeler yapıldı:
"Biz, topluma dayatılan, dışlayıcı, toplum mühendisliğine dayanan bu anayasanın yerine yeni bir anayasa yapılması gerektiğine inanıyoruz. Yeni Türkiye, toplumsal barışın ve dinamiklerin önünü açan, yüzü geleceğe dönük bir anayasayı gerektirmektedir. Milletimizin güven duyacağı, milletimizin demokrasi, refah, güç ve gelecek beklentilerini ve taleplerini karşılayacak bir yeni ana yasaya ihtiyaç bulunmaktadır. Yeni Türkiye'de artık sivil, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir demokratik ve sivil anayasa vaat olmaktan çıkarılmalıdır. Yeni Türkiye, sivil ve demokratik yeni anayasası ile yönetilmelidir. Geçmiş hükümetlerimiz döneminde olduğu gibi 62. Hükümetimiz de sadece AK Parti'nin değil bütün siyasi partilerin ve sivil toplum unsurlarının beklentisi olan bu vaadi gerçekleştirmeyi ana hedeflerinden birisi olarak görmektedir. Yeni bir anayasanın gerekliliği konusunda oluşan geniş toplumsal uzlaşmayı, yeni anayasa konusundaki vaadimizin en temel meşruiyet kaynağı olarak görüyoruz. Hükümetlerimizin inisiyatifiyle gerçekleştirilen 2004, 2007 ve 2010 anayasa değişikliklerinin; ayrıca Meclis'te oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının, yeni anayasa için zemin hazırladığına inanıyoruz. Kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürleştirici sivil bir anayasa hazırlamak için esasında önümüzde hiçbir engelin olmadığını görüyoruz. Bu çerçevede, milli iradeye rağmen üretilen kırmızı çizgiler anlayışının, yeni anayasa için engelleyici bir faktör olarak gösterilmesini kabul etmediğimizi belirtmek istiyoruz. Önceki hükümetlerimizde olduğu gibi 62. Hükümetimizin de bu konuda temel olarak kabul ettiği kıstasların, birisi haklar ve hürriyetler, diğeri de toplumsal beklentiler olmak üzere, iki ayağı vardır. Yeni Türkiye'nin yeni anayasasında her türlü temel hak ve hürriyetin, demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve düşünce ile inanç özgürlüğünün temeli, toplumsal meşruiyet olacaktır. Diğer yandan, bireysel hak ve özgürlükleri esas alırken, Türkiye'nin son 12 yılda her alanda kat ettiği mesafe ve artan toplumsal beklentiler yanında, başta BM İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi taraf olduğumuz uluslararası normları gözeten demokratik bir anlayışa sahip olmamız da bir zorunluluktur. Yeni anayasanın şekil açısından kısa, açık ve her vatandaş tarafından anlaşılabilir olması da hedeflerimiz arasındadır. Yeni anayasa, ortak aidiyetimizi en geniş kapsamıyla benimseyen, eşit vatandaşlık anlayışını kendisine temel kabul eden bir anayasa olmalıdır."
"Çözüm süreci bölünmenin değil birleşmenin anahtarı olacak"
62. Hükümet Programı'nda, toplumsal bütünleşme ve çözüm sürecine de yer verildi.
Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini geliştirmek, kimlik ve aidiyet sorunlarını ortadan kaldırmak, ayrımcılık yapılmaksızın tüm kesimlere siyasi katılım kanallarını açmak, ortak aidiyet temelinde herkesi eşit vatandaş olarak konumlandırarak ulusal bütünleşmeyi sağlamanın, yeni Türkiye'nin inşası açısından son derece önemli olduğu bildirildi.
AK Parti hükümetlerinin, iktidara geldiği ilk günden itibaren ret, inkar ve asimilasyon politikalarına son vererek hak ve özgürlükleri tüm yurttaşlar için eşit düzeyde gerçekleştirmeye çalıştığı ifade edildi.
Doğu ve Güneydoğu'da, yatırım teşvikleriyle, kamu yatırımlarıyla, özellikle eğitim, sağlık ve sosyal yardımları destekleyip, kayıpları telafi etmenin gayretinde olunduğu vurgulanan programda, bu çerçevede yapılan çalışmalar hakkında bilgi verildi.
Yürütülen bu çalışmalarda esas ilkelerinin, toplumsal birlik ve bütünlüğü daha da sağlam hale getirerek güçlü Türkiye'nin atağa kalkmasını sağlamak olduğu belirtilerek, şöyle devam edildi:
"Bu anlayışla, 61. Hükümetimiz döneminde başlatılan çözüm süreci Türkiye'nin aydınlık geleceği açısından hayati önemdedir. Bu doğrultuda, 61. Hükümetin başlattığı ve çıkarılan çerçeve yasa ile birlikte artık devlet politikası haline gelen Çözüm sürecini daha güçlü bir şekilde sürdürmek için ilgili tüm kurumları etkili bir şekilde koordine etmeye, çözümün ivedilikle sağlanması için gerek duyulan yeni yöntemleri devreye sokmaya ve en önemlisi toplumun her kesiminin bu sürece sahip çıkmaları için gerekli çalışmaları yapmaya devam edeceğiz. Hükümetimiz döneminde bu süreç yine aynı sorumluluk bilinciyle ele alınacaktır. 62. Hükümet olarak çözüm süreci kapsamında yeni yol haritasının hedeflerini; terörün bitmesi, silahsızlandırma, toplumsal hayata kazandırma ve demokratik siyasete katılımın önünü açmak şeklinde koyacağız. Çözüm süreci, bölünmenin değil birleşmenin, küçülmenin değil büyümenin, parçalanmanın değil bütünleşmenin ve kalıcı bir bölgesel güç olabilmenin yegane anahtarı konumundadır. Çözüm süreciyle, makbul vatandaşlık kurgusunu bozup eşit vatandaşlık ve ortak aidiyet anlayışını hayata geçirmeyi hedefledik. Bu süreç, toplumda psikolojik restorasyon yaparak, yeni bir aidiyet bilincini ortaya çıkaracak ve tahkim edecektir. 62. Hükümet olarak bizler, Türkiye'nin kaderini değiştirecek bu Kardeşlik Projesine dört elle sarılmaya devam edeceğiz."
"Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı..."
Programda, yargı alanında yapılan çalışmalar da yer buldu.
Yargı hizmetlerinin hızlandırılması için elektronik tebligatın yaygınlaştırılacağı, yargı hizmetlerinin kalitesini artıracak olan adli ve idari yargı istinaf mahkemelerini süratle hayata geçirilmesinin hedeflendiği bildirildi.
2002'den bu yana hakim-savcı sayısında yaklaşık yüzde 50 artış sağlandığı belirtilen programda, önümüzdeki süreçte 100 bin kişiye düşen hakim sayısının AB ortalaması olan 20, savcı sayısının ise AB ortalaması olan 1O seviyesi ne çıkartılmasının hedeflendiği vurgulandı.
Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığının da hayati öneme sahip olduğuna işaret edilen programda, şöyle denildi:
"Yargı alanındaki temel sorunumuz, bazı yargı mensuplarının siyasi-ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir. Demokratik bir ülkede bireyi devlete, özgürlüğü güvenliğe ve adaleti statükoya üstün tutmak hepimizin ortak ideali olmalıdır.Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devletinin en önemli vasfıdır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargı görevi yapanların anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlere bağlı olmayı, bunun dışındaki bütün bağlılıkları reddetmeyi gerektirir. Yargı görevi yapanın anayasa, kanun ve hukuka bağlılık dışında başka bir bağlılıkla hareket etmesi, yargının bağımsızlığını da tarafsızlığını da yok eder. Yargının bağımsız ve tarafsız olması, yargı üzerinde kurulmak istenen vesayetlerin yok edilmesi, yargının milletin yargısı olması için yapılması gerekenleri tereddütsüz yapmak hükümetimizin ana öncelikleri arasında yer alacaktır."
"Vesayetçi aktörlerin nüfuzunu kırmak için kararlı bir irade sergilendi"
Hükümetlerinin bütün gaye ve hedefinin, ülkenin yönetilmesinin ve ülkeyi yöneten iradenin denetlenmesinin, siyaset mekanizmaları yoluyla, milli iradeye dayalı şekilde gerçekleştirilmesi olduğu kaydedilen programda, bu mücadele neticesinde, Türkiye'nin tarihin de hiç olmadığı kadar demokratikleştiği, sorunlarının üzerine cesaretle gider hale gelindiği ve siyaset mekanizmasının önündeki engelleri kaldırılarak siyasi, ekonomik ve demokratik bir istikrara kavuştuğu belirtti.
Türkiye'nin normalleşmesi ve demokratikleşmesi yolunda atılan adımların, bu çerçevede gerçekleştirilen reformların bir yandan toplumun önünü açmaya, halkın yargıya ve adalete güvenini tesis etmeye, diğer yandan da geçmiş dönemlerde olduğu gibi herhangi bir kurumun veya kuruluşun siyasi iradeyi zaafa uğratmasını engellemeye dönük olduğu belirtilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Bu kapsamda, hükümetlerimiz, vesayetçi aktör ve kurumların siyaset üzerindeki nüfuzunu kırmak üzere kararlı bir irade sergilemiş ve siyasal sistemi demokratikleştirme hedefinde ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak, geleneksel vesayetçi aktör ve kurumlarla yürüttüğü mücadele neticesinde hükümetlerimiz, milli iradeye dayalı demokratik bir siyasal sistemi inşa etme hedefine odaklanmışken, 7 Şubat, 17-25 Aralık hadiseleri ve takip eden gelişmelerle yeni bir vesayet odağının saldırılarına maruz kalmıştır. Yargı ve güvenlik bürokrasisini ve sivil toplumun çeşitli kesimlerini tesiri altına almaya çalışan bu yeni vesayet odağının siyaseti kendi hedefleri doğrultusunda dizayn etme çabalarıyla, bürokrasi içinde şeffaflığı yok eden gayretleriyle, milli güvenliği tehdit eden faaliyetleriyle ve artık eski dönemlerde kalması gereken vesayetçi anlayışıyla, milli iradeden aldığımız güçle, hukukun içinde kalarak mücadele etmeye devam edeceğiz. Ne amaçla olursa olsun, hiç bir çeteleşmeye müsaade etmeyeceğiz. Bu yeni vesayet odağının, toplumu, siyaseti ve devleti baskı altına almasına ve ulusal güvenliğimizi tehdit etmesine izin vermeyeceğiz."
"Ulusal güvenlik sorununa dönüştü"
Uluslararası bağlantıların da değerlendirildiğinde, bu yapılanmaların sadece AK Parti hükümetlerine yönelmiş bir tehdit olarak değil, devletin varlığına kast eden, onun yapısını çökertmeyi hedefleyen bir ulusal güvenlik sorununa dönüştüğü belirten programda, "Bu tür teşebbüsleri, geçmişteki vesayet odaklarının oluşturdukları kadar tehdit olarak görüyor ve her türlü vesayete karşı mücadelemiz çerçevesinde ele alıyoruz. Bu konuda kararlı ve dirayetli duracağımız konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın" denildi.
Güvenlik hizmetlerinin, ileri bir demokrasi hedefine ulaşmak amacıyla temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz bir biçimde kullanılabilmesi ve garanti altına alınabilmesi için ihtiyaç duyulan temel kamu hizmeti" olarak tanımlandığı programda, AK Parti iktidarları döneminde güvenlik hizmetinin bütüncül bir yaklaşımı içeren stratejik bir anlayışla ele alındığı ifade edildi. 62. Hükümet programında, AK Parti iktidarlarında çok yönlü güvenlik politikalarının uygulamaya konulduğu vurgulandı.
"Toplumsal barışı ve huzuru geliştirmenin gayreti içinde olduk"
Hükümet programında, güvenlik hizmetini toplum desteğini içeren bir zihniyetle yeniden tasarlayıp, hizmetlerin sunumunda insan odaklı bir yaklaşım benimsendiğine işaret edilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Kaygılar ve korkularda şekillenen güvenlik yaklaşımını vatandaşa güven temelinde yeniden ele alarak, devlet-toplum-fert ilişkisini güçlendirecek bir yaklaşımı öne çıkardık. Asayiş olaylarından terörle mücadeleye kadar her alanda daha etkin ve sonuç alıcı güvenlik politikalarını hayata geçirerek, hem ülkemizin güvenliğini en üst düzeyde tesis etmenin, hem de toplumsal barışı ve huzuru geliştirmenin gayreti içinde olduk."
AK Parti hükümetlerinin güvenlik hizmeti alanındaki geçmişte yaptığı çalışmaları ve yasal düzenlemeleri hakkında bilgi verilen programda, "Uluslararası ve bölgesel teröre destek veren çevre ve odaklarla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla mücadele edeceğiz. Coğrafyamızda hangi nedene dayanırsa dayansın ve kimden gelirse gelsin terörün karşısında ilkeli duruşumuzu sürdüreceğiz" denildi.
Suçla mücadelede temel politikaların suçları işlenmeden önce önleyebilmek olduğu belirtilen programda, önleyici kolluk hizmetlerine büyük önem ve öncelik verildiği ifade edildi.
AK Parti hükümetlerinin uyguladıkları politikalarla, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) tarafından yayınlanan verilere göre Türkiye'nin, Avrupa'nın suç oranı en düşük ülkeleri arasında yer aldığı belirtilerek, suç aydınlatma oranları açısından da Avrupa'nın önde gelen ülkeleri arasında olduğu vurgulandı.
Uyuşturucu ile mücadeleye yönelik güvenlik önlemleri artırılarak, bu alandaki suç örgütlerinin üzerine kararlılıkla gidileceğinin aktarıldığı programda "Uyuşturucu maddelerin yasadışı imal, ticaret ve kullanımıyla mücadelede personel ve teknik kapasite güçlendirilecektir. Uyuşturucu ile mücadelede faaliyet gösteren kuruluşlar arasındaki koordinasyon geliştirilecek, çevre ülkelerle ve uluslararası alandaki işbirliği artırılacaktır. Bu kapsamda yeni ortaya çıkan zararlı maddeler hızla tespit edilecek ve hukuki açıdan suç tanımına dahil edilip etkin tedbirler alınacaktır" ifadeleri yer aldı.
"Profesyonel bir sınır kolluğu teşkilatının kurulması için çalışmaları sürdürüyoruz"
Sınır güvenliği alanında çalışan birimlerin idari ve teknik kapasitelerini arttırmaya yönelik Avrupa Birliği katkısıyla çeşitli projeler yürütüldüğü aktarılan hükümet programında, "Sınırlarımızın korunmasından sorumlu olacak yeni, profesyonel bir sınır kolluğu teşkilatının kurulması için çalışmaları sürdürüyoruz. AK Parti iktidarı, güvenlik alanında organize suç örgütleriyle, çetelerle, illegal yapılarla etkin bir mücadele yürütmüştür. Ülkemizde, geçmişte görülen mafya ve çete örgütlenmeleri önemli ölçüde çökertilmiştir" denildi.
Programda şu değerlendirmeler yer aldı:
"Hükümet olarak demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemez olan insan hakları ihlallerinin üzerine şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da büyük bir kararlılıkla gidilecektir. Hükümetimizin esas aldığı, işkenceye sıfır tolerans ilkesi kararlılıkla uygulanmaktadır. Artık Türkiye işkence ile anılan bir ülke olmaktan çıkmıştır. Bütün polis merkezleri ve jandarma karakolları gerçek anlam da modernize edilmiş, şeffaf hale getirilmiştir. Bu merkezlerin, güvenlik birimlerimizin topluma açılan pencereleri olduğu gerçeği ile bütün personel yeniden eğitilmiş, gelen vatandaşa nasıl davranılacağı yeniden tanımlanmış, bütün nezarethaneler evrensel insan hakları standartlarına uygun hale getirilmiştir. Uyguladığımız başarılı güvenlik politikaları sonucu gelinen nokta, vatandaşlarımız tarafından da takdirle karşılanmaktadır. 2013 yılında TÜİK tarafından yapılan Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, kamu hizmetleri sıralamasında vatandaşlarımızın en fazla memnun olduğu asayiş hizmetleri olmuştur ve yüzde 79,4 ile birinci sırada yer almıştır. Bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da bireylerin, kurumların ve mülkiyetin güvenliğini, özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate alarak, insan haklarını ve evrensel değerleri esas alan bir asayiş ve güvenlik ortamının sağlanması temel amacımızdır. Özellikle mafya, çeteler ve organize suç örgütleri ile başarılı mücadelemiz sürecektir. Vatandaşlarımız için baskı ve tehdit oluşturabilecek bütün yapıların üzerine kararlı bir şekilde gidilecektir."
62. hükümet programında terörizm, örgütlü suçlar, siber suçlar, narkotik suçlar ve kaçakçılıkla mücadelede ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasında ki işbirliğinin güçlendirileceği, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu suçlarla ilgili kararlı mücadelenin devam edeceği belirtildi. "Önleyici ve koruyucu güvenlik hizmetlerine öncelik verilecek ve risk yönetimine geçilerek, vatandaşla kolluk güçleri arasındaki ilişki güven esasına dayalı olacaktır" denilen programda, güvenlik kuruluşlarının personelinin nitelik ve nicelik bakımından iyileştirilerek verimliliğin artırılacağı kaydedildi, vatandaşın kamu güvenliğine duyarlılığı artırılarak, toplum destekli kolluk yaklaşımının geliştirileceği bildirildi.
"Kolluk teşkilatlarının fonksiyonları gözden geçirilecek"
Güvenlik hizmetlerinde şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirliği artıracak mekanizmaların etkili bir şekilde kullanılacağının da yer aldığı programda "Kolluk teşkilatlarının fonksiyonları gözden geçirilecek, kamu yararı ve kolluğun asıl misyonu gözetilerek yeniden düzenlenecektir. Bu bağlamda, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, özellikle kadın, çocuk, engelli ve yaşlı vatandaşlarımızın güvenlik hizmetlerine erişimini kolaylaştıran politikalarımızı uygulamaya devam edeceğiz" denildi.
"Yönetimde güven kavramına büyük önem veriyoruz"
AK Parti hükümetlerinin içe kapalı, halka tepeden bakan ve sorun üreten değil, halktan aldığı yetki ve güçle halkın taleplerine dayalı olarak sorun çözen bir anlayışı benimsediğine işaret eden programda, vatandaşların hayatını kolaylaştırmayı, temel hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engelleri kaldırmayı kamu yönetiminin ana misyonu olduğu vurgulandı.
Programda, "Her alanda olduğu gibi yönetim konusunda da güven kavramına büyük önem veriyoruz. Yönetimde keyfiliğe, her türlü ayrımcılığa ve adaletsizliğe karşıyız. Yönetimde şeffaflıktan, hesap verebilirlikten, öngörülebilirlikten ve her kademede katılımcılıktan yanayız" ifadelerine yer verildi.
Vatandaş ve sonuç odaklı yönetim anlayışının gelecek dönemde de hız kesmeden devam edeceğini kaydeden programda, "İdarenin bütünlüğü ilkesinden hareketle, bir yandan yerel yönetimleri hizmet odaklı bir anlayışla daha da güçlendirirken, diğer yandan merkezi idarenin strateji geliştirme, standart koyma, izleme ve denetleme fonksiyonlarını geliştireceğiz. Merkezi idare reformlarımızda temel aldığımız ilke, merkezin görev ve yetkilerini tarif etmek, kalan bütün konularda yerel yönetimleri yetkilendirmektir. Yerel düzeyde ise değişik hizmet birimleri arasında tamamlayıcılık esas olacaktır" değerlendirmesinde bulunuldu.
"Yolsuzlukla mücadele temel gayelerden birini teşkil etmektedir"
Geçen dönemde yolsuzlukla kararlılıkla mücadele edildiği ve bu alanda önemli uluslararası sözleşmeye taraf olunduğu ifade edilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Yine, siyasal hesap verebilirlik, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele, demokrasi ve siyasal mücadelemizin temel gayelerinden birini teşkil etmektedir. Bu aynı zamanda Türkiye'nin geçtiğimiz 12 yılda kat ettiği ekonomik kalkınmanın sürdürülmesinin olmazsa olmaz koşullarından birini oluşturmaktadır. Bizden önceki dört hükümetimiz döneminde Türkiye'nin ekonomik kalkınma ve refah alanında sınıf atlaması ancak şeffaftaşma ile yolsuzlukla mücadele konusunda hükümetlerimizin ortaya koyduğu kararlılık ve dirayet sonucunda gerçekleşmiştir. Türkiye, Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından yayınlanan Yolsuzluk Algılama Endeksinde 2003 yılında 133 ülke arasında 77'inci sırada yer alırken, 2013 yılında 50'inci sıraya yükselmiştir. Bu yöndeki çabalarımız 62. Hükümet döneminde de kapsamlı bir strateji çerçevesinde, kararlılıkla ve kesintisiz devam edecektir. Hükümetimiz, Türkiye'nin 2023 yılında amaçladığı ekonomik ve siyasal açıdan öngörülebilir, şeffaf, demokratik manada tahkim edilmiş ve yolsuzluklara karşı sıfır toleranslı Türkiye hedefine yönelik mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir."
"E-devlet büyük oranda tamamlanacak"
Büyüme ve istihdam odaklı hazırlanan 2014-2018 dönemini kapsayan yeni Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı'nın hayata geçirileceği, bilgi toplumuna dönüşüm alanındaki yatırımlara daha da ağırlık verileceği ifade edilen programda, bu hükümet döneminde kamunun e-dönüşümünün (e-devlet) büyük oranda tamamlanacağı bildirildi.
62. hükümet programında, şunlar kaydedildi:
"Tüm vatandaşlarımıza Elektronik Kimlik Kartı dağıtımını gerçekleştireceğiz. Elektronik Kimlik Kartı, kamu hizmetlerinin sunumunda kimlik doğrulama işlemleri için kullanılacak; vatandaşlarımız kamu hizmetlerine 7 gün 24 saat evlerinden ve işyerlerinden ulaşabilecektir. Bu uygulama ile aynı zamanda kamu hizmetlerinde ve harcamalarında daha şeffaf bir yapı oluşturacağız. 2015 yılında, en gelişmiş güvenlik öğelerini içinde barındıran kimlik kartlarını üretip en kısa zamanda vatandaşlarımıza dağıtımını yapacağız."
Programda, ülke genelinde kısa sürede ortak bir standarda kavuşturulmuş coğrafi bilgi sistemi altlığını hazır hale getirileceği, kamuda "kağıtsız ofis" döneminin başlayacağı ifade edildi.
"Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında sağlıklı bir işbirliği ve koordinasyon"
62. Hükümetin yerel yönetimlere yönelik bakışının da aktarıldığı programda, şu değerlendirmeler yer aldı:
"Türkiye'nin merkezi üniter devlet yapısını vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruyan bir yapı olarak görüyoruz. Merkezi devlet ile çelişmeyecek ve onu tamamlayacak bir yerel yönetim sistemini aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve kamu hizmet sunumunda etkinliği sağlamanın bir aracı olarak görmekteyiz. Bu kapsamda hükümetimiz merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında sağlıklı bir işbirliği ve koordinasyonu esas almakta, yerel nitelikteki her türlü kamu hizmet sunumunun asıl sunucusunun da yerel yönetimler olması gerektiğini düşünmektedir. Yerel yönetimlerde insan ve hizmet odaklı bir yönetim anlayışına sahibiz. Partimizin programında yer aldığı üzere, daha önceki dört AK Parti hükümetinde olduğu gibi, bu hükümet döneminde de çağımızın bir gereği ve ileri demokrasinin temel şartı olan yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet yapısı içerisindeki ağırlığını artırmaya yönelik faaliyet ve çabalarımız aynen devam edecektir.
Ulusal öncelikler ile yerel farklılıklar barıştırılarak kamu hizmetlerinin yerinden karşılanması temel ilke olmaya devam edecek, merkezi yönetim tarafından yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetler yerel yönetimlere devredilecektir. Yerel tercihler dikkate alınarak sağlık, eğitim, kültür, sosyal yardımlaşma, turizm, çevre köy hizmetleri, tarım, hayvancılık, imar ve ulaşım hizmetlerinde yerel yönetimlerin etkinliğinin artırılmasına yönelik çabalarımız devam edecektir."
Mahalli idarelerin daha etkin, hızlı ve nitelikli hizmet sunabilen, katılımcı, şeffaf, çevreye duyarlı, dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçlarını gözeten ve mali sürdürülebilirliği sağlamış bir yapıya kavuşturulması amacıyla düzenlemeler yapılacağı aktaran programda, yerel yönetimlerin başta öz gelirleri olmak üzere finansman ve hizmet imkanlarını kuvvetlendirileceği bildirildi.
Programda hazırlıkları büyük oranda tamamlanan Köy Kanunu'nun da bu dönemde yenileneceği, köy yönetimleri güçlendirilerek köy yerleşim yerlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanacağı kaydedildi.
"Dezavantajlı grupların, hizmetlere eşit ve adil ulaşımını savunmaya devam edeceğiz"
AK Parti'nin kapsamlı ve insani bir kalkınma anlayışına sahip olduğunun altı çizilen programda, yeni hükümetin önündeki hedefin en üst kategori olan çok yüksek insani gelişme eşiğini aşmak olduğu belirtildi.
Programda, gelişmiş ülkelerde toplumun ancak bir kısmının satın alabildiği hizmetlerin, Yeni Türkiye'de halkın tamamına büyük ölçüde bedelsiz sunulduğuna işaret edilerek, "Hükümetimiz, dezavantajlı grupların, hizmetlere eşit ve adil bir şekilde ulaşımını bir demokratikleşme şiarı olarak savunmaya devam edecektir" denildi.
Hükümetin insana yatırıma temel önceliği vereceği, bu alanda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağı, eğitim sisteminin okul öncesinden yükseköğretime, her kademede erişim ve süre bakımından geliştirmesinin yanı sıra, eğitimin çok boyutlu olarak kalitesini artırma çabasının süreceği belirtilen programda, şöyle devam edildi:
"Yeni Türkiye'de fikirlerini özgürce ifade eden, inancını özgürce yaşayan, başkasının fikrine ve inancına saygı gösteren bireyler, bilgi toplumu şartlarında teknolojik gelişimi ve yeniliği üreten insanlar olacaklardır. Sosyal adalet, fırsat eşitliği, dayanışma gibi değerler çerçevesinde, toplumun her kesimini kapsayan bir kalkınma süreci hayata geçirilecektir. Bu kapsamda özellikle kadınlarımızın ve genç nesillerin kalkınma sürecine çok daha yoğun katılımı için çaba sarf edilecektir."
"Ezber bozan yaklaşım bundan sonra da devam edecek"
Türkiye'ni Avrupa, Asya ve Afrika bağlantılı eşsiz coğrafyası ile kıtaların, ticaret ve enerji yollarının, kültürel etkileşimlerin kavşağında olduğuna işaret edilen programda, "Ulaşım ve enerji sistemlerinin entegrasyonu, kurumsal ve yasal altyapının geliştirilmesi ile bu coğrafi konum, daha fazla katma değere ve nitelikli bir kalkınma sürecine dönüştürülecektir. Bugüne kadar izlediğimiz ezber bozan yaklaşım bundan sonra da devam edecek ve doğal coğrafi havzamız ile çok boyutlu ve katmanlı ilişkiler geliştirilecektir. Esas itibarıyla normalleşme süreci devam edecektir. Belli bir bölge veya ülke ile geliştirdiğimiz ilişki diğerinin alternatifi olarak görülmeyecek, sinerji oluşturan tamamlayıcı ilişkiler güçlendirilecektir" değerlendirmesinde bulunuldu.
Bölgede yaşanan siyasi dönüşüm ve çatışma süreçlerinin er veya geç yerini yeni bir ortama bırakacağına işaret eden 62. Hükümet programında, şu ifadelere yer verildi:
"Bu süreçte hükümetimiz insani, ahlaki ve uluslararası hukuka dayalı duruşunu devam ettirirken, sorunların en kısa sürede ve kalıcı çözümü için gerçekçi politikalar geliştirme çabasını sürdürecektir. Dış politikamız da esasen bu temele dayanmaktadır. Bölgemizde yaşanan birçok sorunun temelinde yönetim krizleri, etnik veya mezhebi çatışmalar rol oynamaktadır. Kendi içinde insani kalkınmasını hızlandırmış, değişik dinlerden, mezheplerden ve etnik yapıdan insanları demokratik hukuk devleti çerçevesinde bir arada yaşatabilen yeni Türkiye, bölgemiz için her bakımdan örnek bir ülke olacaktır. Siyasi sınırlara saygı duyarak, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda sınırları geçişken kılan politikalarımız, bölgesel ve küresel barışa hizmet edecek, ülkemizin ve coğrafyamızın refahını artıracaktır. İçinde bulunduğu coğrafyada tarihi bağları ve ağırlığı olan bir ülke olarak Türkiye, kalkınma sürecini coğrafyasına yayacak ve aynı coğrafyanın enerjisinden istifade edecektir."
Sosyal güvenlik alanındaki çalışmalar
Davutoğlu'nun sunumunu yaptığı , 62. Hükümet Programı'nda sosyal güvenlik alanında, Kasım 2002'de hükümet olarak söz verdikleri tüm nüfusu ve tüm riskleri güvence altına alan ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi oluşturma hedeflerini gerçekleştirdikleri bildirildi.
Bu alanda yapılan reformların anlatıldığı programda, yeni dönemde sosyal güvenlik sisteminin nüfusun tamamını kapsayacak bir yapıya kavuşturulmasının temel hedefleri olduğunu belirtildi.
Sosyal güvenlik ve sağlık politikalarını ekonomi, istihdam ve sosyal yardım politikalarıyla uyumlu şekilde yürütmeye devam edeceklerinin kaydedildiği programda, "Çalışanların emekli olduklarında oluşabilecek gelir kayıplarını en aza indirmek amacıyla tamamlayıcı emeklilik sistemini kurup yaygınlaşmasını sağlayacağız" ifadesi kullanıldı.
Hükümetin sosyal politika ve yoksullukla mücadeleye özel önem verdiği vurgulanan programda, dar gelirli ailelere ve bireylere el uzattıklarını, sosyal yardımlarla yılda yaklaşık 3 milyon haneye ulaştıklarını, 100 milyar liralık sosyal yardım harcaması yapıldığı belirtildi.
Sosyal Konut Programı ile 2010 yılından bu yana 20 bin yoksul vatandaşı ev sahibi yaptıkları, barınma yardımları ile her yıl 7 bin kişiyi destekleyerek insan onuruna yaraşır mekanlar temin ettikleri ifade edildi.
"65 doların altında bir gelirde yaşamak zorunda olan vatandaşımız kalmayacaktır"
AK Parti iktidarı döneminde uyguladıkları sosyal politikalar sonucunda gelir dağılımının düzeltilmesi konusunda çok önemli mesafeler kat ettikleri belirtilen programda şunlar kaydedildi:
"2002 yılında kişi başına aylık 30 doların altında bir gelire sahip 136 bin kişi varken, 2012 yılında 30 doların altında bir gelire sahip nüfus kalmamıştır. Aylık 65 doların altında bir gelirde yaşayan nüfus 2002 yılında 2,1 milyon kişi iken, 2012 yılında 46 bin kişiye düşürülmüştür. 129 doların altında bir gelirde mutlak yoksulluk düzeyinde yaşamak zorunda kalan kişi sayısı 2002'de 20,7 milyon iken, bu sayıyı 2012 yılında 1,7 milyona indirdik. 2012 yılında, kayıtlı çalışan yoksul vatandaşları da sosyal yardımlarla desteklemeye başladık. Sosyal Yardım Kartı ile 2 milyon vatandaşımıza ulaşarak bankamatik kartları ile yardım almaları ve alışveriş yapmalarını sağladık. 600 bin vatandaşımızı, sosyal yardım ödemelerine ilişkin kısa mesaj servisi ile düzenli olarak bilgilendirdik. Yardım alma kuyruklarını ortadan kaldırdık Konutunda sosyal yardım ve emekli maaşı ödenmesini talep eden vatandaşlarımıza evlerinde ödeme yapmaya başladık.
2015 yılına kadar aylık 65 doların altında bir gelirde yaşamak zorunda olan vatandaşımız kalmayacaktır. 2023 için temel hedefimiz; hak ve sorumluluk temelli aileyi merkeze alan bütüncül sosyal politikalarla mutlak yoksulluğu tamamen ortadan kaldırmaktır. Sosyal destek ve hizmet alanında Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) modeli çerçevesinde sağlık, istihdam ve eğitim hizmetlerini aile odaklı bir sistemle ele alacağız. ASDEP modeli ile hizmete ulaşamayan vatandaşlarımızın sorunları hane ziyaretleri ile tespit edilecek ve çözülecektir. Aile yapımız, bizim diğer toplumlardan en büyük fark ve üstünlüklerimizden birisidir. Önümüzdeki dönemde ailenin korunması ve güçlendirilmesi sosyal politikalarımızın merkezinde olacaktır. Bu kapsamda, genç nüfus yapımızın korunması, aile kurumunun güçlendirilmesi ve aile refahının artırılmasına yönelik eylemler hayata geçirilecektir.
Engelliler, yaşlılar, korunmaya muhtaç çocuklar, şehit aileleri, gazi ve malullerimiz AK Parti iktidarlarının özel önem atfettiği kesimlerdir. Bu kesimlerimizi anayasal ve yasal güvenceye kavuşturarak her türlü sağlık, rehabilitasyon, eğitim ve bakım hizmetlerini sağladık; insanca yaşayabilmeleri için gelir ve öncelikli olarak iş ve meslek sahibi olmaları ve kendilerini asla kimsesiz ve desteksiz hissetmemelerini temin ettik. Bundan sonra da desteğimizi artırarak sürdüreceğiz. Özel ilgi bekleyen kesimleri toplumun saygın, aktif ve üretken unsurları haline getirmek hükümetimizin başlıca hedefidir. Önümüzdeki dönemde Türkiye'yi sosyal hizmet alanında evrensel yaklaşımlarla model ülke haline getireceğiz. Tüm yaşlılarımıza evlerinden ve sosyal çevrelerinden ayrılmadan yaşamlarını sürdürebilecekleri sosyal ve ekonomik şartları oluşturmak temel hedefimizdir."
"Sosyal dışlanmışlık duygusundan kurtulacaklar"
Engelli vatandaşların yaşamlarını kolaylaştırmak için kentlerimizin fiziki çevrelerini engellilere uygun hale getirmek amacıyla çeşitli projeler yürütüldüğü anlatılan programda, " Uygun büyüklükteki yerel yönetimlerin özel durumdaki engellilerin taşınması için donanımlı araç bulundurmalarını sağlayacağız. Kamu hizmet binalarıyla kültürel ve sosyal tesislerin engelli kullanımına uygun projelendirilmesini sağlayacağız. Engellilerin sosyal dışlanmışlık duygusundan kurtulduğu bir Türkiye hedefliyoruz" değerlendirmesinde bulunuldu.
Kadının bireysel ve toplumsal olarak daha da güçlenmesi için hayata geçirdikleri politikaları ve başlatılan çalışmaları kararlılıkla uygulamaya devam edecekleri, önümüzdeki dönemde kadınların karar alma mekanizmalarındaki etkinliğini artıracakları kaydedildi.
Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik yapılan hizmetleri daha da artıracaklarını ve kalitesini daha da yükseltecekleri belirtilen 62. Hükümet Programı'nda, bu çocuklara yönelik eğitim, bakım ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştıracaklarını ve fırsat eşitliğini güçlendirdikleri ifade edildi. 2014 yılı sonuna kadar yurtlarda 385 bin yatak kapasitesine ulaşılacağı bildirildi.
"Her alanda gerekli tedbirleri alacağız"
2002 yılında 74 olan gençlik merkezi sayısını 2014 yılında 182'ye çıkardıkları vurgulanan programda, bu sayının artırılacağı belirtildi. Üniversiteler ve meslek kuruluşları ile işbirliği içinde gençler için iş kurma ve geliştirme merkezleri kuracakları ifade edilen programda, gençler yönelik hedefler şöyle sıralandı:
"Gençlerimizi toplumun değerlerine yabancılaşmadan, bilgi ve tecrübe ile donatarak meslek sahibi ve rekabet gücü yüksek bireyler olarak yetişmeleri için eğitimden istihdama kadar her alanda gerekli tedbirleri alacağız. Eğitim çağındaki gençlerimize, çalışan gençlerimize ve bilhassa eğitim ve istihdam dışında kalmış, herhangi bir kurumsal desteğe uzak olan gençlerimize yönelik sanat ve spor olanaklarını artırma, uygun şekilde rehberlik yapma ve kendilerine olan güvenlerini artırma yönünde her türlü hizmetlerimizi güçlendirecek ve gençlerimize sahip çıkacağız.
Bağımlılık yapan alışkanlıkları özendirici yayınlar ile medyada yer alan olumsuz rol modellerin ön plana çıkmasını önleyeceğiz. Ayrıca, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak sağlıklı yaşam programlarımızı hayata geçireceğiz. Yeni dönemde madde bağımlısı, eğitimini tamamlayamamış ve uygun şekilde istihdam olanaklarına erişememiş bir tek gencimizin kalmaması nihai hedefimizdir. Sporu sadece boş zamanları değerlendirme aracı olarak değil, aynı zamanda sosyalleşmenin ve sağlıklı bir toplum olmanın da önemli bir aracı olarak görmekteyiz.
Hükümet olarak hedefimiz, sağlıklı ve hareketli bir yaşamın gereği olarak toplumda spor yapma kültürünün yerleştirilmesi, spor hizmetlerinin kalitesi ve çeşitliliği artırılarak sporun geniş kitlelere yaygınlaştırılmasıdır. Her alanda olduğu gibi, spor alanında da her geçen gün dünyadaki etkinliğimizi artırıyoruz. Bu çerçevede, uluslararası şampiyonalara ve üniversite oyunlarına başarılı bir şekilde ev sahipliği yaptık. Bundan sonra da bu tür organizasyonlara ülkemizin ev sahipliği yapması için her türlü girişimi yürüteceğiz.
Spor eğitimini okul öncesine yaygınlaştıracak ve çocuklarımızın eğitim alırken farklı spor branşlarıyla uğraşmasını sağlayacağız. 4-8 yaş arası çocukları yetenek taramasından geçirerek uygun spor dalarına yönlendireceğiz.
Sporda şiddetin ve etik olmayan davranışların azaltılması için gerekli önlemleri alacağız ve kararlılıkla uygulayacağız. Başarılı sporculara sağlanan burs imkanlarını daha da artıracağız."
"Kültür toplumsal kimliğin en önemli unsurudur"
Programının "İnsani Kalkınma" başlıklı üçüncü bölümünde "Medeniyet ve Kültür" konusu da yer aldı.
Kültürün, toplumsal kimliğin en önemli unsuru olarak, sadece insan hayatına etki eden değil, insanı inşa eden bir alan olduğu belirtilen programda, kültürün insanları olduğu kadar geçmişi bugüne, bugüne de geleceğe bağladığı vurgulandı.
"Güçlü toplum"un, "güçlü düşünceler, işler, ürünler ve değerler" anlamına geldiği ifade edilen programda, "Değerleri olmayan, geleneği bulunmayan, geleneğini gününe taşıyıp yeniden üretemeyen bir toplum dünyaya söz söyleyemez, geleceğe anlam katamaz. Tarihi ve kültürel mirasımızı korumak, bizi biz yapan, bizi başkalarından ayıran, bize has özelliklerimizi ve güzelliklerimizi bizden sonraki nesillere aktarmak için çok önem verdiğimiz bir meseledir" ifadesine yer verildi.
Bu anlayış ve hedef kapsamında, AK Parti iktidarı döneminde tarihi ve kültürel eserlere sahip çıkıldığı kaydedilen programda, medeniyetin temel kaynağı olan yazma ve basma eserlerin dijitalleştirilme işlemi yoğunlaştırılarak, kataloglama çalışmalarına hız kazandırıldığı belirtildi.
Yurt dışına kaçırılan 4 bin 157 eserin Türkiye'ye getirildiği bildirilen programda, kültürel varlıkların korunması için önemli destekler sağlandığına, kültür varlıklarının restorasyon çalışmalarına ayrılan ödeneklerin artırıldığına işaret edildi.
"Vakıf mirasını korumalı, yeniden üretmeliyiz"
Türkiye'de müzeciliğin geliştirildiğine dikkat çekilen programda, ziyaretçilerin gezi kalitesinin yükseltilmesi, eser teşhir ve tanziminde teknolojinin kullanılması çalışmalarının devam ettirildiği kaydedildi. Müze ziyaretçi sayısının 4 katına çıktığı vurgulanan programda, 30 ülkede, Türkiye'nin kültürünü tanıtan 38 Yunus Emre Türk Kültür Merkezi açıldığı bildirildi.
Vakıf eserlerine yurt içinde ve dışında sahip çıkıldığına işaret edilen programda, 2003-2013 yılları arasında yaklaşık 4 bin vakıf eserinin restorasyon veya onarımının yapıldığı aktarıldı.
Başlatılan çalışmaların kararlılıkla uygulanacağına vurgu yapılan programda, şu ifadeler kullanıldı:
"Kültür alanında yaptıklarımızın üstüne yenilerini ekleyecek, başlattığımız çalışmaları kararlılıkla uygulayacağız. 2023 yolunda, geleneğimizden güç alarak yeni bir uygarlığın inşasına başlayacağız. Toplumda var olan bütün kültürel dinamiklere eşit bir yaklaşım benimseyeceğiz. Devlet, bütün kültürel kimliklere demokratik bir perspektifle yaklaşacaktır.
2023 hedefimiz, devletin, sivil toplumun kültürel çalışma ve gelişimine destek sağlaması, aynı zamanda kültürel faaliyetlerin toplumsal birliği güçlendirmek ve yeni bir uygarlık sentezi oluşturmak yönünde rol oynamasına öncelik vermektir.
Bu bağlamda, önemli sosyal gayelere hizmet eden vakıfları sadece çok önemli bir kültür mirası olarak değil, aynı zamanda sivil toplumun kendini örgütlediği çoğulcu, demokratik bir yapı olarak telakki ediyoruz. Bu anlayış ile vakıf mirasımızı korumalı, yaşatmalı ve yeniden üretmeliyiz."
"Okuma zevki ve kültürünün yaygınlaştırılması için tedbirler sürecek"
Programda, temel hedef, "kültürel çeşitlilik ve zenginliğin korunup geliştirilerek gelecek nesillere aktarılması, kültür ve sanat faaliyetlerinin yaygınlaştırılarak toplumun tüm kesimlerinin bu faaliyetlere katılımı, kültürel ve sanatsal değerleri muhafaza edip yeniden üretmek suretiyle evrensel kültüre katkıda bulunmak ve milli kültür ve ortak değerler etrafında toplumsal bütünlüğün ve dayanışmanın güçlendirilmesi" olarak belirtildi.
Yurt içi ve yurt dışındaki kültür mirasının, toplumun kültür, tarih ve estetik bilincini geliştirecek, kültür turizmine katkı sağlayacak ve afet riskini dikkate alacak şekilde korumaya devam edileceğine vurgu yapılan programda, şu değerlendirmeler yapıldı:
"İktidarımız süresince kültürü, devletin yanı sıra bütün milletimizin bir ortak faaliyet alanı olarak gördük ve özel kültürel oluşum ve faaliyetlere büyük destekler verdik. Bundan sonra da bu alandaki destekler artarak devam edecek, destek mekanizmaları geliştirilecek, görsel, işitsel ve sahne sanatları başta olmak üzere tüm kültür sanat faaliyetlerinin gelişiminde ve sunumunda mahalli idarelerin, özel ve sivil girişimlerin rolü artırılacaktır.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin temel sanatsal becerileri haiz olmalarının ve okuma faaliyetinin bir kültür olarak yaygınlaşmasının toplumun kültürel gelişimi açısından önemi inkar edilemez. Bunun farkında olarak hükümetimiz okuma zevki ve kültürünün yaygınlaştırılması, çocukların erken yaşlarda kültür ve sanat eğitimi almalarını sağlayacak tedbirleri almaya devam edecektir.
Tarihimizin önemli şahsiyetleri, olayları, masal kahramanları ve kültürel zenginlik unsurlarımızı belgesel, dizi ve çizgi filmlere dönüştürülecek, Türk sinemasının dünyada tanınan bir marka haline gelmesini sağlayacak yapımları yaygınlaştıracağız."
Yapılaşma politikaları
Hükümet Programında, uzun yıllardır göç, gecekondulaşma, çarpık yapılaşma, kaynak yetersizliği, hukuki sorunlar nedeniyle büyük sıkıntılar yaşayan kentleri yaşanabilir ve marka şehirler haline getirileceği kaydedildi.
Önümüzdeki dönemde başta kadim şehirler olmak üzere tüm mekanlardaki politikalarının, dikey değil yatay bir yapılaşma olacağı belirtildi.
Yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik olarak, Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemi çalışmalarına hız verileceğini kaydedilen programda, "En temel e-Devlet projelerinden birisi olan Tapu Kadastro Bilgi Sistemi Projesi'ni (TAKBİS) tamamladık. Türkiye'nin her yerinden başka yerlerde bulunan gayrimenkullere ait sorgulamalar ile tapu kaydı alınması işlemleri kolaylıkla yapılabilmektedir. Vatandaşların tapu işlemlerini e-Devlet kapısı üzerinden yapabilmesi için çalışmalara hız verilecektir" denildi.
Kentsel dönüşümün kurumsal ve yasal yapısını tanımlayarak yeni bir dönem başlatıldığını belirtilen programda, kentsel dönüşüm kapsamında 6,5 milyon birim konutun 2023 yılına kadar dönüştürülmesi hedefi doğrultusunda çalışmalara devam edileceği açıklandı.
"Kırsal dönüşüm çalışmalarını başlatacağız"
Türkiye'yi demokraside, hukukta, ekonomide, dış politikada dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi haline getirmek anlamına gelen 2023 vizyonunun, yerel yönetimler için de geçerli olduğuna işaret edilen programda, "Önümüzdeki dönemde şehirlerimizin ve insanlarımızın sorunlarını çözmeye kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Büyük projelerimizi sürdüreceğiz, yeni projelere başlayacağız. Bunun yanında, katılımcı, vizyoner, girişimci belediyecilik anlayışını daha da güçlü hale getireceğiz. Bizim hedefimiz öncelikle insan dostu şehir anlayışımızı hakim kılmaktır. Kimlikli ve kişilikli şehirler oluşturarak medeni yetimizin şehir tasavvurunu ihya etmektir. Bunu yaparken en modern, en ileri tekniklerden, yöntemlerden de yararlanacağız" ifadelerine yer verildi.
Hükümet Programında şunlar kaydedildi:
"Yeni Türkiye yolunda şehirlerin alt ve üst yapıları kadar, insan boyutuna daha çok ağırlık verecek, şehrin ruha, ruhun da şehre yansıyacağı projeleri hayata geçireceğiz. Biz, sadece bugünün şehirlerine, bugünün insanına, bugünün Türkiye'sine karşı sorumlu değiliz. Bizler, bugünden yarını inşa etmenin, yarını imar etmenin sorumluluğunu omuzlarımızda taşıyoruz.
2023 yolunda hedefimiz, şehirlerimizi insan dostu, çevre dostu, estetik, katılımcı ve müreffeh marka şehirler haline getirmektir.
Bu doğrultuda, imar mevzuatını günün ihtiyaçlarına uygun olaak revize edeceğiz. Kentsel tasarım ilkelerini ve uygulamalarını; engelli, yaşlı, hareket kısıdılığı olanlar gibi özel ilgi bekleyen kesimlerin hizmetlere erişimini kolaylaştırmak üzere geliştireceğiz.
Şehirlerde kamu arazilerinin imarlı yapılaşma, ekonomik kalkınma, ortak sosyo-kültürel fayda temelinde daha aktif kullanımını sağlayacağız.
Çevreye ilişkin düzenlemeler, işlemler ve denetimleri politika ve plan kararlarına uyumlu bir şekilde yürütecek, koruma-kullanma dengesini en iyi şekilde gözeteceğiz.
Ülkemizin en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlattık. Şehirlerimizin daha yeşil mekanlar haline gelmesi için politikalar geliştirmeye devam edeceğiz. Her ilde en az bir şehir ormanı oluşturulması projesi, her ilimizin ve ilçemizin en azından bir meydanının olması gibi şehirlerin canlılığını artıran projeleri hayata geçireceğiz.
Çarpık kentleşmeyi düzeltmek ve deprem gibi afetlere karşı hazırlıklı olabilmek için kentsel dönüşüm çalışmalarına devam edilecek ve bu süreç yerel yönetimler ve özel sektör ile sağlıklı bir şekilde yönetilerek, alt ve orta gelir grubunun konut ihtiyacının karşılanmasına öncelik verilecektir. Dönüşüm ve yenileme projeleriyle tarihi veya geleneksel kent merkezlerini, özgün kimliğini koruyarak yeniden canlandıracağız.
Yürütülmekte olan kentsel dönüşüm çalışmalarının yanı sıra, yöresel dokuyu ve kimliği de yansıtan kırsal dönüşüm çalışmalarını başlatacağız.
Toplu konut uygulamalarımızın kapsamını genişleteceğiz. TOKİ'nin öncelikle nüfus artışının hızlı ve konut fiyatlarının yüksek olduğu şehirlerde ve alt ve orta gelir grubunun temel konut ihtiyacına yoğunlaşmasını temin edeceğiz. Kalkınmada öncelikli bölgelerde sosyal konut üretimine ağırlık vereceğiz."
"HES'te çevre duyarlılığı en üst düzeyde hayata geçirilecek"
Programda, SUKAP projesiyle, şebekeli içme ve kullanma suyundan yararlanan belediye nüfusu oranının yüzde 100'e çıkarılacağı, içme ve kullanma suyunun, yeterli miktarda ve uygun standartlarda temin edilmesinin sağlanacağı belirtildi.
Şehirlerde toplu taşıma altyapısının geliştirilmeye devam edileceği, yoğun hatlarda raylı sistemlerin hızla tamamlanacağı ve şehiriçi-şehirlerarası bütünleşmenin sağlanacağı ifade edildi.
Programda, çevreci bir ulaşım anlayışıyla, başta kentler olmak üzere yolcu ve yük trafiğinin yoğunlaştığı alanlarda gürültü kirliliği dahil olmak üzere kirliliğin azaltılmasına özel önem verileceği, başta karayolu olmak üzere tüm ulaşım türlerinde sera gazı emisyonlarına yönelik çalışmalara öncelik verileceği ve gerekli takip sisteminin kurulacağı bildirildi.
Büyükşehirlerde akıllı sistemlerle desteklenen bütünleşik toplu taşıma sistemlerinin hayata geçirileceği, elektrikli demiryolu hatlarının yaygınlaştırarak sera gazı emisyonlarının azaltılacağı belirtilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Atık yönetimi hizmetlerinin desteklenmesine devam edeceğiz. Atık yönetiminin, geri dönüşüm yoluyla hem enerji üretimini, hem de istihdamı artırıcı bir yatırım alanı olmasını sağlayacağız.
Küçük hidroelektrik santrallere (HES) ilişkin olarak çevre duyarlılığını en üst düzeyde hayata geçirecek, bu amaçla gerekli düzenlemeleri hızlı bir şekilde yaparak etkili bir şekilde uygulayacağız.
Su kaynaklarımızın daha etkin yönetimi ve korunması için havza esaslı su yönetimine geçiyoruz.
Havza bazında entegre atıksu ve su yönetimi sistemi oluşturma çalışmalarına hız vereceğiz.
Ormancılıkta 2023 hedefimiz orman alanlarını ülke yüzölçümünün yüzde 30'una denk gelen 23,3 milyon hektara yükseltmektir. Bu amaçla, 2015 yılında orman varlığını 22 milyon hektara yükselteceğiz"
"Standart tip ve kalitede afet ve acil durum yönetim merkezleri"
Programda, afet ve acil durumlara ilişkin hizmetlerin ve kurumlararası iş birliğinin yerelde tek merkezden etkin bir şekilde yürütülmesi ihtiyacına yönelik olarak her ilde standart tip ve kalitede afet ve acil durum yönetim merkezleri kurulacağı belirtildi.
Hükümet Programında, "Ülkemizin her yerine en geç 1,5 saat içerisinde ulaşabilmek için havadan arama-kurtarma kapasitesini geliştiriyoruz. Metanında kesintisiz iletişimi sağlamak amacıyla Kesintisiz ve Güvenli Haberleşme sistemini kuruyoruz. Bu kapsamda 4 ilde pilot çalışmamızı yılsonuna kadar tamamlayıp, 2017 yılı sonu na kadar da tüm illerimize yaygınlaştırıyor olacağız. Doğal afet sigorta sisteminin yaygınlaştırılması çalışmalarına devam edilecektir. Altyapı tesislerinin afetl daha dayanıklı olarak inşa edilmesi sağlanacak ve inşaatların denetimi bağımsız, ehil ve yetkili kişi ve kurumlar aracılığıyla güçlendirilecektir. Bu çerçevede, yapı denetimi mevzuatı yeniden düzenlenecektir" ifadelerine yer verildi.
"Cumhuriyet tarihimizin en büyük kırsal altyapı hamlesini başlattık"
Programda, kalkınma ajanslarının kaynaklarının ve imkanlarının artırılacağı, ajansların, halkın sosyal ve ekonomik kalkınma girişimlerinin her yönden karşılık bulduğu öncü ve destekleyici kuruluşlar olma işlevinin pekiştirileceği kaydedildi.
Bölgesel ve sektörel teşvik sisteminin güçlendirileceği kaydedilen programda, "Bütün bölgelerimizde özel sektörün gelişmesi için, kredi garanti sistemi, girişim sermayesi, mesleki yatırımcılar gibi yeni mali araçları ve sistemleri bölgesel farklılıklara ve öncelikiere göre faaliyet gösterebilecek yetkinliğe ve esnekliğe sahip bir şekilde yerel düzeyde yaygınlaştıracağız. KOBİ ağırlıklı bölgesel kümelenmeleri destekleyerek imalat sanayiinin ülke öncelikleri çerçevesindeki gelişim ve dönüşümünü hızlandıracağız. Ana-yan sanayi bağlantılarını güçlendirerek, Ar-Ge ve yenilik kültürünü tabana yayarak, yenilikçi girişimciler ve işletmeler için yerelde çalışan destek modellerini tesis edeceğiz" denildi.
Programda, şunlar kaydedildi:
"Kalkınma ajansları koordinasyonunda hazırlanan 2014-2023 dönemini kapsayan 26 bölge planını ilan edecek ve uygulamaya başlayacağız.
Hükümetimiz diğer ülkelerle sınırları, ülkelerarası işbirliğinin yaygınlaşacağı, entegrasyonun güçleneceği alanlar olarak görmektedir. Bölgesel kalkınma çalışmalarını, özellikle sınır bölgelerinde, komşu ülkelerle işbirliği içinde faaliyetler yaparak destekleyeceğiz. Sadece kara sınırını değil, adalar başta olmak üzere denizlerdeki sınırları da ekonomik refah ve sosyal etkileşim için potansiyel işbirliği alanları olarak geliştirmeye gayret edeceğiz.
Kırsal kalkınma konusunda da uzun soluklu bir dönüşüm süreci başlattık. Bunu yaparken kırsal alanda mahrumiyet duygusunu ortadan kaldırma, dünyayla irtibatı güçlendirme, ilave gelir kaynaklarını artırarak refah düzeyini yükseltme vizyonuyla hareket ettik.
Bu amaçla, bu dönemde ilk defa bir Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi ve Kırsal Kalkınma Planı hazırladık ve Kırsal Kalkınma Ajansını kurduk. KÖYDES Programını hayata geçirerek Cumhuriyet tarihimizin en büyük kırsal altyapı hamlesini başlattık.
Önümüzdeki dönemde de kentler ve kırsal alanlar arasındaki gelir ve refah farkını dengelemek için özel gayret sarf edeceğiz."
"Yeni Türkiye idealini gerçekleştireceğiz"
62. Hükümet Programının sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi:
"Eşsiz bir coğrafyada, köklü bir tarih ve medeniyet birikimine sahip, 21. yüzyıla iddialı hedeflerle girmiş büyük bir milletin vekilieri olarak ne kadar gurur duysak azdır. Bu aziz millete hizmet etmek, Meclisimizin güvenini boşa çıkarmamak için gece gündüz çalışacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Ülkemiz 2023 yolunda, Yeni Türkiye kavramı ile ifade ettiğimiz ikinci atılım dönemine girmiştir. Yine ezber bozacağız ve değişimden korkmadan ülkemizin ihtiyaç duyduğu reformları birer birer hayata geçireceğiz.
Geçmişte nasıl başardıysak, gelecekte de hedeflerimizi titizlikle takip edecek ve Allah'ın izniyle gerçekleştireceğiz. Daha özgür ve müreffeh, daha adil ve itibarlı Yeni Türkiye'yi hep birlikte inşa edeceğiz.
Hükümet programımıza samimi bir şekilde bağlı kalırken, genel perspektifimizi kaybetmeden, dünyanın ve ülkemizin gelişen gündemi içinde gerekli esnekliği de göstereceğiz.
Başta muhalefet partilerimiz olmak üzere, sivil toplum kuru luşları ve ilgili tüm tarafların görüş ve önerilerine, yapıcı eleştirilerine kulak verecek, çalışmalarımızı diyalog ve işbirliği içinde yürüteceğiz.
Başarı, hepimize ait olacak, tüm tarafların katkısıyla milletimizin başarısı haline gelecektir. Her zaman olduğu gibi toplumumuzu oluşturan tüm kesimleri kucaklayan bir anlayış içinde çalışmalarını yürütecek olan Hükümetimiz, aziz milletimizden ve Yüce Meclis'ten bir kez daha güven ve destek beklemektedir.
Yeni Türkiye hedefine yorulmadan, bıkmadan, yılmadan ilerleyeceğiz. Milletimiz ile, hangi siyasi görüşten, hangi sosyal, dini, etnik kimlikten gelirse gelsin bütün vatandaşlarımızla birlikte, omuz omuza yeni Türkiye idealini gerçekleştireceğiz.
Yeni Türkiye, büyümüş, kalkınmış ve güçlü Türkiye'dir. Yeni Türkiye, tüm farklılıkları ve renkleriyle, toplumun bütününü kucaklayacaktır. Yeni Türkiye, toplumsal refah, büyük ekonomi, siyasi istikrar ve ileri demokrasi üzerinde yükselecektir. Yeni Türkiye, her insanının vatandaşı olmakla gurur duyacağı bir dünya devleti olacaktır.
Yeni Türkiye, bilgisi, üretimi ve yönetimi ile lider bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye, eğitimden kültüre, enerjiden ulaşıma, sağlıktan çevreye her alanda artık dünyaya yeni aşamalar, yeni standartlar getiren bir ülke olacaktır. Yeni Türkiye, sanayiden spora, bilimden ihracata kadar dünya markası olan bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye, fınansta, sağlıkta, eğitimde, kültürde dünyanın en önemli cazibe merkezlerinden biri olacaktır. Yeni Türkiye; bütün farklılıkları ile birbirini seven, birbirine kenetlenmiş, kendine güvenen, özgür, sorumlu ve erdemli insanları yeniden dünyanın medeniyet merkezi olan bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye, büyük ve öncü bir ülke olacaktır."
Hükümet programı üzerindeki görüşmeler 4 Eylül'de
TBMM Genel Kurulu, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 62. hükümet programını sunmasının ardından, 4 Eylül Perşembe günü program üzerinde görüşmelerin yapılmasına kadar kapandı.
Davutoğlu'nun hükümet programını sunması 1,5 saat sürdü.
Başbakan Davutoğlu, 189 sayfalık hükümet programını TBMM Genel Kurulu'na sunarken zaman zaman metin dışına çıktı.
Liderlerden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Genel Kurul'da hazır bulundu.
TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Başbakan Davutoğlu'nun hükümet programını sunmasının ardından, program üzerinde görüşmeleri yapmak üzere 4 Eylül Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapattı.
"Dış politikadaki duruşumuz bizatihi milletimizin duruşudur"
62. Hükümet Programı'nda, "Yeni Türkiye vizyonunda açık, barışçıl ve diyaloğa dayalı bir dış politika öngörüldüğü; Yeni Türkiye'nin, dünya ile entegrasyonunu daha da artıracağı, etkin, hakkaniyeti gözeten, çok boyutlu ve itibarlı bir dış politikaya dayanacağı" belirtildi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından TBMM'ye sunulan 62. Hükümet Programı'nda yer alan "Öncü Ülke" başlıklı bölümde, dış politikanın AK Parti olarak güçlü ve saygın bir Türkiye hedefinin en önemli inşa alanı olduğu ifade edildi.
Dış politikadaki dönüşümün, AK Parti'nin gücünü milletten alarak 12 yıldır demokraside, insani kalkınmada ve güçlü ekonomide gerçekleştirdiği dev dönüşümden ayrı düşünülemeyeceği belirtilen programda, "Dış politikadaki duruşumuz bizatihi milletimizin duruşudur" ifadesine yer verildi.
Türk dış politikasının siyaset, ekonomi ve savunma veçheleriyle ana çıpasını oluşturan Avrupa ve Transatlantik kurumlarıyla ilişkilerin derinleştirilmesinin önceki hükümetlerde olduğu gibi, başlıca önceliklerden biri olmaya devam edeceği vurgulanan programda, Türkiye'nin stratejik bir hedef olarak belirlediği Avrupa Birliği (AB) üyeliği doğrultusundaki kararlılığını, bu süreçte halkın yaşam standartlarının yükseltilmesine katkıda bulunacak reform sürecini daha da ileri götürmek hususunda iradenin korunduğu bildirildi.
AB katılım sürecinde siyasi nedenlerden kaynaklanan tıkanıklıkların aşılması ve katılım müzakerelerinin yeni fasıllar açılarak canlandırılması yönündeki çalışmalara devam edileceği ifade edilen programda, "Ancak şurası bir gerçektir ki, AB üyelik sürecimize dair Türk kamuoyu, Avrupalı dostlarımızın yanlış ve giderek daha da aşınmış tespitleri ve bunların yol açtığı haksız uygulamalar karşısında belirli bir heyecan eksikliği, şüphecilik içindedir" ifadesi kullanıldı.
NATO
Türkiye'nin, güvenlik ve savunma politikasının merkezinde olan NATO'nun gerek askeri gerek siyasi etkinliğinin daha da güçlendirilmesine yönelik çalışmaları bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da destekleyeceğine dikkat çekilen programda, geniş bir coğrafyada yakın işbirliği yapılan, bölgesel ve uluslararası sorunlara karşı dayanışma içinde bulunulan ABD ile ilişkilerin de karşılıklı saygı ve güven temelinde geliştirilmeye devam edileceğinin altı çizildi.
Programda, "Model ortaklık olarak tanımladığımız ilişkilerimizin mütenasip bir düzeye çıkarılabilmesi hedefine yönelik çalışmalar da sürdürülecektir" ifadelerine yer verildi.
Kıbrıs
Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs Türk halkının uluslararası toplum içerisindeki haklı yerini alabilmesinin hükümetin önceliklerinden biri olduğu vurgulanan programda, şunlar kaydedildi:
"KKTC'nin ekonomik altyapısının güçlendirilmesi ve refahının artırılması için bugüne kadar kararlılıkla attığımız adımlara devam edeceğiz. Kıbrıs sorununun, adadaki her iki halkın asli kurucu iradelerini, siyasi eşitliklerini ve adanın ortak sahibi olmalarını temel alan müzakere edilmiş adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için garantör ülke olarak yapıcı katkımızı sürdüreceğiz ve Birleşmiş Milletler'in bu yöndeki çabalarını destekleyeceğiz."
Kuzey Afrika ve Ortadoğu
Programda, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da etnik ve mezhepsel temel üzerinden farklılıkların çatışma unsuru haline getirilmeye çalışıldığı, güç mücadelelerinin istikrarsızlıklara yol açtığı bu bölgede birleştirici ve yapıcı bir rol oynamaya çalışılacağı bildirildi ve hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerinden biri olan halkın iradesine dayanan demokrasinin herkesin hakkı olduğunu savunmaya devam edeceği belirtildi.
Bölge ülkeleriyle ekonomik refahı güçlendirmeye matuf işbirliği projeleri geliştirmek ve karşılıklı faydaya dayalı çok boyutlu politikalar izlemenin öncelikler arasında yer aldığı dile getirilen programda, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, ülkede güvenlik ve istikrarın tesisi, demokrasinin güçlendirilmesi, iç barışının sağlanması, komşularıyla ve uluslararası toplumla bütünleşerek bölge açısından güvenlik ve refah yaratan bir devlet haline dönüştürülmesinin Irak'a yönelik dış politikanın temel ilkeleri olduğuna dikkat çekildi.
Türkiye'nin Irak'ta kapsayıcı bir siyasi iktidar tesis edilmesine destek vermeye ve bu süreçte üzerine düşen katkıyı yapmaya devam edeceğinin altı çizildi.
Filistin-İsrail
Filistin'de son dönemde yaşanan gelişmelere de yer verilen programda, Türkiye'nin insanlık dramının sona erdirilmesi ve bölgede sürdürülebilir bir barış sağlanması doğrultusundaki aktif çabalarının ve Filistin ulusal birlik hükümetine yönelik güçlü desteğinin devam edeceğine vurgu yapıldı.
Progrmada, "İsrail'in Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak Mart 2013'te özür dilemesinin ardından başlayan normalleşme sürecinde ilerleme kaydedilmesi, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları ve başta Gazze olmak üzere uyguladığı kısıtlamaları sona ermedikçe mümkün olamayacaktır" ifadeleri kullanıldı.
Suriye
Suriye'de üç yılı aşkın süredir devam eden ihtilafa ilişkin olarak, ülkenin yeniden istikrara kavuşmasının ulusal çıkarlar bakımından bir öncelik olduğu kaydedilen programda, şunlar kaydedildi:
"Suriye'deki sürecin, hür ve demokratik bir sistemin tesisiyle bir an önce sonuçlandırılması, bölgemizdeki istikrarsızlıktan beslenen radikal unsurlarla mücadele bağlamında da hayati önem taşımaktadır.
Türkiye, Suriye halkının demokrasi, hukukun üstünlüğü ve evrensel değerlere dayalı yeni bir Suriye kurulmasına yönelik talepleri karşılanıncaya kadar Suriye halkıyla mevcut dayanışmasını kararlılıkla sürdürecektir.
Ülkemiz, Suriye'deki gelişmeler karşısında uluslararası toplumun izlemekte olduğu siyasetin şekillendirilmesinde ve tatbikinde öncü bir rol üstlenmek durumundadır. Bu siyaset üç temel ilkeye dayanmaktadır: Barışçıl bir siyasi geçiş süreci marifetiyle Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanması; rejimin şiddet politikaları karşısında Suriye halkına gereken insani ve siyasi desteğin sağlanması ve Suriye halkının meşru temsilcilerinin kurumsal kimliklerinin güçlendirilmesi. Hükümetimiz, insani ve vicdani sorumluluk gereği, rejimin zulmünden kaçarak ülkemize sığınan Suriyelilerin yaralarının sarılması için gerekli yardımı sağlamaya, zor günlerinde Suriyeli kardeşlerimizin yanında yer almaya devam edecektir."
Balkanlar
Programda, Türk hükümetinin Balkanlar'da temel hedefinin, bölgede barış ve istikrar ortamını tehdit etme potansiyeli barındıran siyasi, etnik, dini ve siyasi gerginliklerin önlenmesine katkıda bulunmak olduğuna işaret edildi.
Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan ve Türkiye-Hırvatistan-Sırbistan üçlü mekanizmalarını da kullanarak, Balkan ülkeleriyle ilişkileri güçlendirmeye, barış ve istikrarın kalıcı hale getirilmesi suretiyle toplumsal huzur ortamının tesisine katkı sağlamaya devam edileceği belirtilen hükümet programında, "Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme perspektifine güçlü desteğimizide sürdüreceğiz" denildi.
Rusya, Ukrayna, Kırım
Geçen dönemde hayata geçirilen Üst Düzey İşbirliği Konseyi mekanizması ve vizelerin de kaldırılmasıyla birlikte Rusya ile ilişkilerin hızla geliştiği ve birçok alanda somut neticeler elde edildiği hatırlatılarak, gelecek dönemde, bu ülkeyle ilişkilerde yakalanan ivmeyi muhafaza etmeye ve daha da güçlendirmeye gayret gösterileceği vurgulandı.
"Komşumuz ve stratejik ortağımız Ukrayna'daki krize, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve uluslararası hukuk temelinde diplomatik yöntemlerle çözüm bulunması temel beklentimizdir" ifadesine yer verilen programda, bu amaç doğrultusunda ikili ve çok taraflı düzeyde yürütülen çabaları desteklemeye devam edileceği belirtildi.
Ukrayna krizindeki önceliğin, Kırım'ın asli halkı olan soydaş Kırım Tatar Türkleri'nin güvenlik ve refahının temini, hak ve çıkarlarının genişletilerek güvenceye kavuşturulması olduğuna işaret edildi. Kırım'daki soydaşların huzur ve güvenliklerinin sağlanması için gerekli girişimlerin sürdürüleceği vurgulandı.
Güney Kafkasya
Hükümetin bir diğer stratejik önceliğinin, "Azerbaycan toprakları ile Yukarı Karabağ'daki işgalin sona erdirilmesi ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerginliklerin ortadan kaldırılması için çaba göstermeye devam etmek" olarak açıklandığı programda, gelecek dönemde, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine yönelik adımların da süreceği ifade edildi.
Programda, "Ermenistan'ın tarihten husumet değil, karşılıklı yarar ve işbirliğinin önünü açacak kapsayıcı, adil hafıza arayışı içine giren bir anlayışa yönelmesini ve açılımlarımıza ileri görüşle mukabelede bulunmasını bekliyoruz" ifadesine yer verildi.
Türkiye'nin "dış dünyasına eşsiz bir boyut kazandırdığı" nitelemesinde bulunulan Orta Asya'daki ülkelerle ilişkilerinde büyük mesafe kat ettiği kaydedilen programda, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Azerbaycan-İran ve Türkiye-Türkmenistan-Azerbaycan üçlü mekanizmalarının da meyvelerini vermeye başladığı, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerin daha da geliştirilmesi ve geçen dönemde kurulan Türk Konseyi'nin daha da güçlendirilmesinin temel hedefler arasında yer aldığı anlatıldı.
Afrika
Son beş yıllık dönemde 35'e ulaşan Afrika kıtasındaki büyükelçiliklerin sayısının daha da artırılacağı vurgulanan programda, şunlara yer verildi:
"Türk firmalarının ve işadamlarının Afrika pazarında etkin hale gelebilmeleri ve pazar payını arttırmaları için sarf ettiğimiz gayretler neticesinde 20 milyar dolar seviyesini aşan toplam ticaret hacmimizi daha da yukarılara taşımak için gayret göstereceğiz. Başta Somali olmak üzere, kalkınma yardımları ve insani yardımlar aracılığıyla bu bölgeye uzattığımız yardım elini de muhafaza edeceğiz."
Asya-Pasifik
Asya-Pasifik bölgesiyle ilişkilerin derinleştirmeye ve geliştirmeye devam edileceği açıklanan programda, geride bırakılan dönemde bölgenin önemli ülkeleri Çin, Japonya, Kore Cumhuriyeti, Endonezya ve Malezya ile stratejik seviyeye yükseltilen ilişkileri daha da ileri bir noktaya taşımanın hedeflendiğinin altı çizilerek, "Yeni misyonlar açtığımız bölgeler arasında yer alan bu bölgedeki diplomatik varlığımızı daha da artıracağız" ifadeleri kullanıldı.
Programda, Hindistan'la ilişkilerin güçlendirilmeye çalışılacağı, tarihi dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin bulunduğu Afganistan ve Pakistan'ın istikrarı için katkıda bulunmanın sürdürüleceği ifade edildi ve Türkiye'nin bu ülkenin kurumsal ve insani kapasitesinin geliştirilmesine yönelik kalkınma yardımı faaliyetlerini muhafaza edeceği vurgulandı.
Türkiye'nin Latin Amerika ve Karayipler ile ticaret hacminin son 10 yılda 9 kat artarak 8 milyar dolar seviyesine ulaştığı vurgulanan programda, "Bu yaklaşımımızı muhafaza edecek, ilişkilerimizi karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde geliştirmeyi sürdüreceğiz" denildi.
Hükümet olarak bir diğer önceliğin, çok taraflı kuruluşlarda etkin bir rol oynamak ve aktif bir profil sergilemek olduğu belirtilen programda, "Ülkemiz, rekor düzeyde bir oyla 48 yıl aradan sonra seçildiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği çerçevesinde 2015-2016 dönemi için bir kez daha aday olmuştur. Adaylık kampanyamızı olumlu bir şekilde neticelendirmek önceliklerimiz arasındadır" ifadeleri kullanıldı.
"Yeni vizyoner dış politika"
Programda, Türkiye'nin çok taraflı kuruluşlarda oynadığı etkin role ilişkin, şunlar kaydedildi:
"Türkiye, tüm bu çabalarımız ve BM'nin bölgesel faaliyetlerini İstanbul'a taşıyan ihtisas kuruluşları sayesinde bu kuruluşun bölgesel bir merkezi haline gelmektedir. Ülkemizin bu imajını güçlendirecek faaliyetlere devam etme doğrultusundaki kararlılığımız tamdır. Türkiye son dönemde başta Birleşmiş Milletler kuruluşları olmak üzere, uluslararası kuruluşlar için bölgesel bir çekim merkezi haline gelmiştir.
Yeni vizyoner dış politikamız İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) nezdinde de karşılığını bulmuştur. Ülkemiz 2016 yılında İİT Zirvesine ev sahipliği yapacaktır. Önümüzdeki dönemde hükümetimiz, İİT ile ilişkilerin daha da geliştirilmesine yönelik yoğun çalışmalarda bulunacaktır.
İSEDAK, Türkiye'nin İslam dünyasına dönük en önemli iktisadi ve ticari projesidir. Ülkemizin ev sahipliğini yaptığı ve İslam ülkeleri arasında kalkınma alanında bilgi ve tecrübelerin paylaşılmasına, anlayış birliğinin oluşturulmasına ve politikaların yakınlaştırılmasına hizmet eden İSEDAK'ı önümüzdeki dönem daha da güçlendireceğiz.
Dünyanın en büyük ekonomileri arasında bulunan ülkemiz, 2015 yılında küresel sistemdeki ve uluslararası yönetişim mimarisindeki ağırlığı giderek artmakta olan G-20'nin dönem başkanlığını devralacaktır. Keza önümüzdeki yıl, 2016 yılında ev sahipliği yapacağımız İİT'nin en üst düzeyde karar alma organı olan İslam Zirve Toplantısı, BM İnsani Yardım Zirvesi ve 23. Dünya Enerji Kongresi için de hazırlık mahiyeti taşıyacaktır."
Dış yardımlar
Dış politikanın son yıllarda en hızlı gelişme gösteren alanlarından birisinin dış yardımlar olduğu vurgulanan programda, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nın (TİKA) öncülüğünde yürütülen etkin çalışmalar ve bu alandaki artan performans sayesinde Türkiye'nin "donör ülke" statüsünü kazandığı hatırlatıldı.
Türkiye'nin artık yardım alan değil, yardım eden bir ülke konumunda olduğuna işaret edilen programda, "Ülkemizin Resmi Kalkınma Yardımları, 2004'te 336 milyon dolar düzeyinden 2013'te 3 milyar 276 milyon dolara yükselmiştir. 2013 yılında Resmi Kalkınma Yardımlarımızın GSMH'ya oranı yüzde 0,42 ile OECD Kalkınma Yardımları Komitesi üyeleri ortalamasının üzerinde gerçekleşmiştir" ifadelerine yer verildi.
Türkiye'nin TİKA koordinasyonunda, sivil toplum, kamu ve özel sektör, üniversite ve yerel yönetim kapasitelerini harekete geçirmeyi, gelişmekte olan ülkelerin hızlı ve çok yönlü bir biçimde kalkınması amacı doğrultusunda yerel öncelikleri merkeze alarak; eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve mesleki eğitim gibi alanlardaki faaliyetlerini artırarak sürdürmeyi hedeflediğine dikkat çekilen programda, çoğunluğu Afrika ülkelerinden oluşan En Az Gelişmiş Ülkeler'e yönelik yıllık 200 milyon dolar büyüklüğündeki yardım taahhüdü çerçevesinde kalkınma işbirliği faaliyetlerine devam edildiği belirtildi.
Dünyanın dört bir yanında zorda kalan insanlara "yardım eli" uzatıldığı ifade edilen programda, Türkiye'nin bölgesel istikrarsızlıktan kaynaklanan daha önce görülmemiş büyüklükteki insani krizleri, uluslararası standardın da ötesinde bir kalite ile göğüslemeyi başardığı vurgulandı.
"1 milyon 345 binden fazla Suriyeli dost ve kardeşimize kucak açtık. Bu sayının yaklaşık 220 binini 10 ilde bulunan 22 geçici barınma merkezimizde barındırıyoruz" ifadelerine yer verilen programda, Gazze ve Irak insani krizlerine dost elinin uzatıldığının, Türkmenler ve Yezidiler için Irak içerisinde kamplar kurulduğunun altı çizildi.
Afetlerin yaşandığı 40'tan fazla ülkede insani yardım çalışmalarının yürütüldüğü belirtilen programda, şunlar kaydedildi:
"2012 yılında dünya genelinde ülke bazında en fazla yardım yapan üçüncü ülke olduk. Bu başarımızı 2013 yılında da aynen göstererek 1,6 milyar Amerikan Doları insani yardım ile ABD ve İngiltere'nin ardından üçüncülüğümüzü sürdürdük. Bu yardım miktarlarının Gayri Safi Milli Hasıla içindeki oranı açısından ise 2013 yılında yüzde 0,21'lik pay ile insani yardım alanında dünya birincisi olduk. 2015 yılı için planlanan Gazze Bin Konut Projesi örneğinde olduğu gibi bölgenin savaş sonrası yeniden imar sürecinde etkin ve öncü rol alacağız."
Dış politika hedefi
Dış politikadaki hedefin, oluşan yeni şartlar ile uyumlu şekilde, Türkiye'nin küresel ve bölgesel tüm meselelere katkıda bulunabilecek bir aktör olarak temayüz etmesini, mücavir bölgelerde belirleyici ve düzen kurucu, küresel alanda etkin ve yönlendirici bir aktör olarak konumunun güçlendirilmesini sağlamak olduğu vurgulanan programda, "Yeni Türkiye vizyonumuzda açık, barışçıl ve diyaloğa dayalı bir dış politika öngörüyoruz. Yeni Türkiye, dünya ile entegrasyonunu daha da artıracaktır. Yeni Türkiye etkin, hakkaniyeti gözeten, çok boyutlu ve itibarlı bir dış politikaya dayanacaktır" denildi.
Bu sayede, geçmişte krizlere konu olan, vesayet odakları tarafından suistimal edilen Cumhurbaşkanlığı makamının yepyeni bir anlam kazandığı ifade edilen programda, "Seçimler, huzur içinde, özgür ve adil bir şekilde, hiçbir vesayet tartışmasına konu olmadan gerçekleşmiştir" denildi.
"10 Ağustos'ta milletimizin iradesi hiçbir tereddüde mahal vermeyecek bir netlikte tecelli etmiş, halkın tercihi yönetime güçlü bir şekilde yansımış ve demokrasimiz ileri bir aşamaya geçmiştir. Bu seçim ile 'Yeni Türkiye'nin kapıları ardına kadar açılmıştır. 1O Ağustos ile birlikte 'Yeni Türkiye'yi inşa süreci başlamıştır" ifadesine yer verilen programda, son 12 yılda atılan adımlar ve yapılan reformlar olmasa bugün "Yeni Türkiye"den bahsedilemeyeceği belirtildi.
Hükümet programında, şu ifadelere yer verildi:
"Halkın doğrudan seçtiği Cumhurbaşkanımız ile Hükümetimizin birlikte ve uyumlu çalışması, hiç şüphesiz, büyük bir sinerji ortaya çıkaracaktır. Bu sinerji, milli gücün ve milli iradenin daha da tahkim edilmesini sağlayacaktır. Yeni dönemde; seçilmiş ve güçlü bir Cumhurbaşkanı, seçilmiş ve güçlü bir başbakan ve hükümet olarak halkımıza çok daha etkili bir şekilde hizmet etmenin gayreti içinde olacağız. Şunu önemle belirtmek isterim; bugüne kadar görev yapan AK Parti hükümetleri, sadece bir devleti, bir siyaseti, bir otoriteyi tesis etmek üzere değil, yeni bir medeniyet ihyası için ayağa kalkmış ve yeni bir yola koyulmuştur. Bu çerçevede, 62. Hükümet de, önceki AK Parti Hükümetleri gibi ülkemizin kritik bir döneminde tarihi bir sorumluluk üstlenmektedir. Hükümetimiz, üzerinde yükseldiği parlak geçmişi, önüne hedef olarak koyduğu parlak gelecek ile buluşturan güçlü bir köprü olacaktır.
Son 12 yılda yapılanları yeni bir atılım dönemi ile taçlandırmak hükümetimizin temel misyonu olacaktır. İkinci bir değişim ve dönüşüm dönemi ile ulaşmayı öngördüğümüz 2023 Vizyonu artık uzak bir vizyon olmaktan çıkmıştır. Geçmişte elde edilmiş olan başarılarımız dolayısıyla asla reha vete kapılmayacağız. Yeni dönemde de ülkemizin hızlı, istik rarlı ve insan odaklı bir şekilde kalkınması için, bizden önce gelen dört AK Parti hükümetinin tecrübesine yaslanarak aşkla, heyecanla çalışma azmindeyiz. Bizden önce gelen hükümetlerin başarısı çıtamızı yükseltmekte, daha ileri adımlar atma kararlılığımızı güçlendirmektedir. Amacımız çok daha güçlü, müreffeh, saygın ve demokratik bir Türkiye'ye ulaşmak; ekonomisi, bilim ve teknolojisi, siyaseti, sosyal ve kültürel politikaları ile örnek alınan bir ülke olmaktır. Tüm politikalarımızın temeli halkımızın bizlerden talep ve beklentilerini karşılamak olacaktır. Sorumluluğumuzun büyüklüğünün farkında olduğumuzu, omuzlarımıza yüklenen mukaddes emaneti titizlikle ve onurlu bir şekilde taşıyacağımızı ifade etmek istiyorum.
Küresel kriz ortamında büyümeye devam eden ve milyonlarca insanımıza yeni istihdam imkanları sunan ekonomimiz temel önceliklerimiz arasında yer almaya devam edecektir. 'Yeni Türkiye'nin güçlü ekonomisi, güven ve istikrar içinde çok daha rekabetçi ve yenilikçi bir zeminde 2023 Hedeflerine emin adımlarla yürüyecektir.
Çözüm süreci başta olmak üzere ülkemizin iç meselelerinin çözümüne yönelik güçlü adımlar kararlılıkla atılacak, millet olarak dünyadaki yarışta konumumuz güçlendirilecektir. Milletimiz, odağında, çokluk içinde birlik ve kardeşlik olan büyük bir medeniyerin mirasçısı ve taşıyıcısıdır. Biz de Hükümet olarak devletimizin tüm kurum ve kuruluşları ile bu medeniyet mirasına sahip çıkacak, vatandaşlarımızın kadim medeniyet değerlerimize aidiyetlerini güçlendirmek için var gücümüzle çalışacağız. Zira, devletler ve milletler ancak ve ancak aidiyet bilinciyle ayakta dururlar, eğer bir toplumda aidiyet bilinci zayıflamışsa, devlet bir grup vatandaşını dışlamışsa, ötekileştirmişse, o andan itibaren o devletin ayağa kalkması, o milletin felah ve sükun bulması mümkün değildir.
Dünyada hiçbir ülke medeniyet mirası bakımından bizim ülkemiz kadar şanslı ve birikimli değildir. Eğer insanlık tarihi kadim, modernite ve küreselleşme gibi evrelere ayrılırsa şunu çok açık bir şekilde söyleyebiliriz ki, bu ülke, bu aziz topraklar, jeostratejik önemi kadar jeokültürel önemi de haiz bu topraklar, kadimin bütün renklerini bünyesinde barındırırlar."
"Eski ve yeni tüm vesayet unsurlarıyla mücadele kararlılığı"
"Şimdi büyük ve yeni bir kültürel uyanışın arifesindeyiz. Bu yeni kültürel uyanış, bütün insanlığa evrensel bir medeniyet çağrısıdır. Bu bakımdan, içselleştirici ve bütünleştirici kültürü egemen kılacağız" ifadelerinin kullanıldığı Hükümet programında, müstesna bir coğrafyada genç ve dinamik nüfusu ile milletin sahip olduğu muazzam enerjinin iç çekişmelere değil, 2023 Vizyonu ile çerçevesi çizilen yeni hedeflere yönlendirileceği kaydedildi.
Bir tek ülke insanının bile kendisini kıyıda köşede kalmış hissetmediği, fırsat eşitliğini ve sosyal adaleti en üst düzeyde yaşayan bir ülkede, vatanımızın her karışını, milletimizin bütün kesimlerini kucaklayan bir hükümet olma azminde olunduğunun kaydedildiği programda, "Bir yandan ekonomik ve sosyal politikalarımızı etkili bir şekilde uygularken, diğer yandan nereden gelirse gelsin, ülkemizin bu kutlu yürüyüşünü akamete uğrarmaya çalışan ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden eski ve yeni tüm vesayet unsurlarıyla mücadelemizi kararlılıkla devam ettireceğiz" denildi.
Türkiye'nin, köklü tarih ve medeniyetini, insanlığın evrensel birikimi ile harmanlayarak, bölgede ve dünya da barış ve istikrara aktif katkı sağlayan bir ülke olarak yoluna devam edeceğinin belirtildiği programda, "Dış politikada temel ilkemiz, politikamızın Ankara merkezli olmasıdır. Hükümetlerimiz döneminde dış politikamız çok boyutlu olmuştur, çok boyutlu olmaya devam edecektir; bu, aynı zamanda coğrafyamızın bir zaruretidir. Türkiye belli bölge ve kıtalar arasına sıkıştırılamaz. Bununla birlikte, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefi stratejik bir hedeftir ve kararlılıkla sürdürülecektir" ifadelerine yer verildi.
"Millete efendi değil hizmetkar olmaya devam edeceğiz"
"Gündemi başkaları tarafından belirlenen bir ülke olmayacağız. Bir yandan ülkemizin hızla yükselmesi için çalışırken, diğer yandan daha müreffeh, adil ve barış içinde bir bölge ve dünya için el birliği ile katkı sunmaya devam edeceğiz" denilen hükümet programında, şunlar kaydedildi:
"Bugün eski Türkiye'nin tüm vesayet kurumları ve vesayetçi zihniyeti kaybetmiş, Yeni Türkiye kazanmıştır. Ülkemizin bütün sorunlarının özgürce görüşülüp, farklı çözüm önerilerinin ortaya konduğu ve milli iradenin tecellisiyle nihai kararların alındığı yegane çatı TBMM'dir. Eski Türkiye'nin vesayetçi anlayışını ve uygulamalarını değişik kılıklar altında yeniden canlandırmaya çalışanlar karşılarında milleti ve temsilcilerini bulacaklardır. Aziz milletimiz, demokrasi tarihimizde görülmemiş, dünyada da eşine az rastlanır bir şekilde birbiri peşi sıra üç dönem partimizin oylarını artırarak iktidarımıza olan güvenini tazelemiştir. 30 Mart yerel seçimleri ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi halkımızın yönetimde istikrarı güçlü bir şekilde sürdürme kararlılığını açıkça ortaya koymuştur.
Siyaset tarihimize silinmez harflerle yazılan tüm bu başarılar, aynı zamanda sorumluluğumuzu ve aziz millerimize olan hizmet aşkımızı artırmaktadır. Sahip olduğumuz kişisel ve kurumsal tecrübe ile hiç eksilmeyen heyecanımızı birleştirerek, bu millete efendi değil hizmetkar olmaya devam edeceğiz.
Milletimiz, Meclisimizi tüm sorunların çözüm adresi olarak görmekte ve Meclisimize dair büyük beklentiler içindedir. Bizlere düşen milletimizin bu beklentisi doğrultusunda millet ile devleti kucaklaştırmak, iktidarı ve muhalefeti ile yeni Türkiye'yi inşa etmektir. AK Parti başından beri yeni bir siyaset anlayışını temsil etmiştir. Yıllarca hırpalanan, güven erozyonuna uğrayan, milleti temsil etme yeteneğini yitiren siyaset, AK Parti kadrolarıyla birlikte milletle olan bağlarını güçlü bir şekilde kurmuş ve siyasi alanı yeniden inşa etmeye başlamıştır. Bu yeni inşa sürecinin temelinde insanı, insan onurunu merkez kabul eden bir anlayış yer almaktadır. İnsan onurunu korumak bizim asli görevimizdir. Bu onurun esası da özgürlük ve güvenliğin teminidir. Özgürlüğü garanti edilmemiş insanın onur duyması, güvenliği tehdit altında olan birinin de özgürlüğünü yaşaması mümkün değildir. Onun için daha ilk hükümet programlarında bugüne kadar hep özgürlük, güvenlik dengesi dedik. Şimdi bir kez daha söylüyoruz, Türkiye'de düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ifade özgürlüğü, girişim özgürlüğü AK Parti hükümetlerinin teminatı altındadır. Biz, köklü tarihimizden ve medeniyerimizden aldığımız özgüvenle hareket ettik ve insanımızın özgüvenini pekiştirdik. Ülkemizin sahip olduğu muazzam potansiyeli harekete geçirmek üzere şeffaf, ülke gerçekleri ile tutarlı ve güven verici politikalarla milletimizin huzuruna çıkmayı en önemli ilke olarak benimsedik. Milleti esas alan bir siyaseti hayata geçirdik Siyaset kurumu nu milletle, milleti devletle kucaklaştıran bir anlayışla hareket ettik. Siyasetimizde insanımızın değerlerini, talep ve beklenti lerini esas aldık, siyaset kurumuna güvenin ancak böyle sağlanacağına inandık. Ülkeler arasında kıyasıya bir rekabetin yaşandığı dünyamızda kaybedecek bir tek günümüz yoktur. Hükümetimiz 2023 perspektifi ile 2015 Haziran ayında yapılacak seçimlere kadar icraatını yoğun bir şekilde gerçekleştirecek ve reformlara devam edecektir."
"AK Parti ezber bozmaya devam edecektir"
İstikrar ve süreklilik içinde yenilenme ve daha ileri hedeflere yürüme anlayışı ile hareket eden hükümetin, geçmiş başarılar ile gelecek vizyonu arasında köprü olacak ve ülkeyi 2015 ve sonrasına hazırlayacağı ifade edilen programda, "AK Parti kurulduğu günden bugüne ezber bozan bir parti oldu, bundan sonra da ezber bozmaya devam edecektir. 62. Hükümet de alışılageldik kalıplarla değil, ülkemizin ve milletimizin ihtiyaçları doğrultusunda hareket edecektir. Hükümetimiz değişimin gerektirdiği cesaret ve dirayeti göstermeye devam edecektir" denildi.
AK Parti iktidarıyla birlikte devletin büyük bir restorasyondan, ihya sürecinden geçtiğini, AK Parti hükümetlerinin dirayeti devlette karar alma yeteneğini geliştirdiğini, fakat şimdi o geçmiş vesayetler bittikten sonra yeni vesayet türlerinin çıkmaya başladığı belirtilen Hükümet programında, "Ancak, kimden kaynaklanırsa kaynaklansın ve hangi niyetle olursa olsun devlet otoritesinin parçalanmasına yönelik hiçbir faaliyete asla izin vermeyeceğiz" ifadesi yer aldı.
"Hem kadim kültürümüzün siyaset felsefe metni olan Nizamülmülk'ün Siyasetname'sindeki ehliyet esasları açısından, hem de modern rasyonel bürokrasinin şartları açısından bürokraside aranacak temel nitelikler ehliyet, liyakat ve dürüstlüktür" denilen programda "İktidara geldiğimiz günden bugüne birçok iç ve dış badireyi dirayetle atlattık. Milletin iradesine ve bizlere yüklediği emanete sahip çıktık, milletimizin ekmeğinden de özgürlüğünden de taviz vermedik. Çeşitli kılıflarda sergilenen ve demokratik siyaset kurumunu bir bütün olarak zayıftatmaya yönelik her türlü tahrik ve tertibi aştık. Bundan sonra da milletimizle birlikte aşmaya kararlıyız. Demokrasimize ve ulusal güvenliğimize kasteden yapılanmalara karşı, hukuk içinde kararlılıkla mücadele etme görevi halkımızın bizlere yüklediği bir sorumluluktur" denildi.
62. Hükümet programında şunlar kaydedildi:
"Yaptığımız tüm reformlarda, yaşadığımız sessiz devrimde milletimiz ve milli iradenin tecelligahı olan Meclisimiz en büyük desteğimiz oldu. Bundan sonra da Yeni Türkiye'nin inşa sürecinin adresi TBMM ve onun çok değerli üyeleri olacaktır.
Anti demokratik hiçbir baskıya boyun eğmeden, gerekli adımları atacak, meclisimizin çizdiği ratada ilerleyeceğiz. Önümüz deki dönemde de Meclisimiz içinde diyaloğa, uzlaşma arayışına ve işbirliğine önem vermeye devam edeceğiz.
Şu anda sizlere sunmakta olduğum Hükümet Programımız, 2023 Vizyonuyla şekillendirdiğimiz son Seçim Beyannamemizde yer alan hedeflerimizi, 61. Hükümet programımızı, 10. Kalkınma Planımızı ve kamuoyu ile paylaştığımız çeşidi taahhüderimizi ve politika belgelerimizi esas almaktadır. 2023 Vizyonumuz çerçevesinde bu dönemde atacağımız her adım bizi Cumhuriyetimizinı 100. yılı hedeflerine daha da yaklaştıracaktır. 2053 ve 2071 gibi çok daha uzun vadeli bir bakış açısından hareketle istikrarlı bir şekilde hedeflerimize yürüyoruz. Takdirinize sunduğumuz ve güveninizi beklediğimiz bu program, Yeni Türkiye'nin ikinci atılım dönemini açacaktır. 21. yüzyılın yükselen ülkesi olarak, bölgemizde ve dünyada hak ettiğimiz konumu pekiştirecektir.
Bu ikinci atılımın ana kaynağı, gücü, insanımız ve coğrafyamızdır. Dünyada hiçbir güç ekonomik anlamda insan kaynağından daha önemli değildir. Bu nedenle eğitim reformu en öncelikli alanlarımızdan biri olacaktır. Rekabet gücümüzün artırılması, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi için ar-ge yatırımlarına da öncelik vereceğiz.
Ekonomide, sosyal hayatta, siyasette ve dış politikada devletin rolü yeniden tanımlanmakta, milletin her alanda çok daha etkili olduğu bir dönem şekillenmektedir. Devlet ile millet arasındaki mesafenin giderek azaldığı bu yeni dönem devletin güç kaybetmesi anlamına gelmemektedir. Tam aksine milli irade ve değerler üzerinde, demokratik ilkelere ve hukuk normlarına dayalı devlet eskisinden de güçlü bir konuma yükselmiştir. Meşruiyetin sağladığı bu güç, devletin milleti yerine milletin devleti olmanın bir sonucudur.
Bizim için siyaset bir erdem ve ahlak vesilesidir. Siyaset, ahlak ve erdeme dayandığı zaman anlam taşır, var oluşumuza cevap teşkil eder. Onun için siyasetimizin ahlakı Şeyh Edebali'nin ahlakıdır; 'İnsanı yaşar ki devlet yaşasın' ahlakıdır. Siyasetimizin odağında yer alan kavramlardan biri de adalettir. 'Adalet mülkün temelidir' dendiğinde sadece şahsi mülk kaste dilmez, aynı zamanda devlet kastedilir. Adaletin olmadığı yerde devletin yaşaması mümkün değildir.
Uzun tarihi ve kültürel tecrübemiz, milletimizin temel değerleri, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve demokratik dönüşüm sürecimiz Yeni Türkiye'nin temel parametrelerini oluşturmaktadır.
21. yüzyılın evrensel standart ve normları ile birleştiğinde bu temel parametreler çeşitli alanlarda atmamız gereken ilave adımları ve yapılacak ileri reformları büyük oranda ifade etmektedir.
Önümüzdeki dönemde yapacağımız temel tercih açıktır. Yeni Türkiye'yi her alanda büyütmek ve güçlendirmek... 2015 genel seçimlerine kadar ve sonrasında ortaya kanacak politikalar ile yapılacak reformlar bu temel tercihi tereddütlere yer bırakmayacak bir şekilde netleştirmiş olacaktır."
"Hastanelerde rehin alınma dönemi geride kaldı"
Sağlık alanında daha kaliteli, daha adil ve kolay ulaşılabilir hizmet sunma yolunda hayal edilemeyen başarılar elde edildiği belirtilen programda, iktidar olarak sağlık hizmetlerinin "temel insan hakkı" olarak kabul edildiği ifade edildi. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık alanında pek çok yapısal düzenlemenin gerçekleştirildiğinin altı çizilen programda, parası olmayanların hastanelerde rehin alındığı dönemlerin geride bırakıldığı vurgulandı. Kamu hastanelerinin tek çatı altında birleştirerek bütün vatandaşların bu hastanelerden hizmet almasına imkan verildiğinin altı çizilen programda, şunlar kaydedildi:
"Üniversite ve özel hastane kapılarını bütün vatandaşlarımıza açtık. Vatandaşlarımızın sağlık sigortalarıyla tüm sağlık kuru hizmet almasını sağladık.
Sağlık çalışanlarımızın çalışma ve iş yeri güvenliği şartlarını iyileştirdik, gelirlerini artırdık. Önümüzdeki dönemde de iyileştirmelerimiz devam edecektir.
İlaçtaki KDV oranını düşürdük ve ilaç fiyatlarında önemli oranda indirim sağladık. İlacı, geçtiği her aşamada izleyen İlaç Takip Sistemi (İTS) kurduk. Eczane bulunmayan kırsal bölgelerde yaşayan halkın ilaca ulaşımını kolaylaştırmak için mobil eczane uygulaması başlattık."
Aile Hekimliği uygulamasına geçildiği ifade edilen programda, halkın tümünün sağlık hizmetlerinden aynı standartta faydalandığı, yoksulların primlerinin devlet tarafından karşılandığı, 18 yaşın altındaki çocukların tamamının sağlık güvencesi altında olduğu Genel Sağlık Sigortası Sistemi'nin hayata geçirildiği belirtildi.
Sağlık personeli sayısı artırıldı
Programda, sağlık personeli sayısında önemli artışlar elde edildiğine işaret edilerek, şöyle devam edildi:
"Tam Gün Yasası ile hekimlerin kamu ve özelde aynı anda çalışmaları ortadan kaldırılarak vatandaşlarımızın özel muayenehanelere gitme mecburiyetini büyük ölçüde azalttık.
Merkezi Hastane Randevu Sistemi (MHRS) uygulamasını başlatarak, tüm yurda yaygınlaştırdık. Güvenli ürüne erişimi sağlamak ve kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında ülkemizde üretilen veya ithal edilen tıbbi cihazların ve kozmetik ürünlerin piyasaya sürülmesi, denetimi, takibi ve gözetimini yapmak üzere Ürün Takip Sistemi'nin (ÜTS) kurulması çalışmalarına başladık.
Cumhuriyet tarihimizde inşa edilen toplamı 10,5 milyon metrekare sağlık alanının yarısı AK Parti iktidarları döneminde gerçekleştirilmiştir. 2002 yılında 161 bin olan hasta yatağı sayısını 2013 yılı itibarıyla 205 bine yükselttik. Mevcut yatakların 89 bininde koğuş sisteminden, banyosu tuvaletleri içinde olan oda sistemine geçilmiş ve eski olan hastaneler bu anlayışla yeniden düzenlenmektedir. Bu kapsamda, Sağlık Bakanlığının nitelikli yatak oranı yüzde 6'dan yüzde 43'e yükselmiştir."
Koruyucu sağlık hizmetlerinin bütçesinde yaklaşık 9 kat artış sağlandığı vurgulanan programda, 2010 yılında başlatılan evde sağlık bakımı hizmetleriyle yatağa bağımlı hastaların evlerinde kaliteli, etkin, ulaşılabilir ve güvenli sağlık hizmeti alınmasına olanak sağlandığı ifade edildi. Programda, evde bakım hizmetlerinin tüm yurda yaygınlaştırıldığına işaret edildi.
Tüm vatandaşların birinci basamak sağlık hizmetlerinin ücretsiz alınmasının sağlandığı belirtilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Yalnızca şehirlerde değil, köylerde de "112 Acil Sağlık" hizmeti sunmaya başladık. Bu kapsamda istasyon sayısını artırıp ambulanslarımızı en son teknolojilerle donatırken, sisteme hava ve deniz taşıma araçlarını ekledik.
2002 yılı sonunda 618 olan tam donanımlı 112 ambulans sayısını 3 bin 858'e ulaştırdık. 2015 yılında 4 bin 600 ambulans sayısına ulaşmış olacağız. Ulaşımda güçlük çekilen bölgelerde 295 adet kar paletli ambulansı halkımızın hizmetine sunduk. Bu gelişmelerle 112 Acil Sağlık Hizmeti sadece şehirlerde değil, köyler de de yaygın olarak verilen bir hizmet niteliği kazanmıştır.
2002 yılında 112 istasyon sayısı 481 iken, şu an itibariyle 2 bin 147'ye çıkardık ve daha da artıracağız. 112 Acil hizmetleri ile 2002 yılında 350 bin hastaya tahliye ve sağlık hizmeti sunulurken, bu rakam 2013 yılı itibariyle 3.665.000'e ulaşmıştır."
Programda, hava ambulans sisteminin 2008 yılında faaliyete geçirildiği anımsatılarak, mevcut durumda ülke geneline hizmet verecek şekilde 17 ambulans helikopter ile 3 ambulans uçağın mevcut olduğu belirtildi. Helikopter ambulans sistemiyle bugüne kadar yaklaşık 18 bin, uçak ambulanslarla ise 6 bin hasta taşındığı aktarılan programda, 2014 sonuna kadar helikopter ambulansların gece uçuşlarının da başlatılacağı vurgulandı. 2015 Haziran'ına kadar 4 bölgede gece hizmet verebilecek niteliğe erişileceğinin altı çizilen programda, ücretsiz gezici sağlık hizmetlerinin de tüm yurda yayıldığına işaret edildi.
Memnuniyet oranı 2013 yılında yüzde 74,7'ye ulaştı
2003 yılında yüzde 39 olan sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranının 2013 yılında yüzde 74,7'ye ulaştığına dikkat çekilen programda, "Cumhuriyetimizin 100. yılında ülkemizi sadece kendi halkımız için değil, bölge ülkeleri için de cazip bir sağlık üssü haline getireceğiz" ifadesine yer verildi.
Programda, kapsamlı Koruyucu Sağlık Stratejisi'nin çok sektörlü bir yaklaşımla hayata geçirileceğine işaret edilerek, şöyle devam edildi:
"Hizmet kalitesini artırmak ve maliyet-etkin sağlık hizmeti sunabilmek amacıyla temelleri atılmaya başlanan Şehir Hastaneleri'ni ülkenin dört bir tarafına yaygınlaştıracağız.
Yeni Türkiye'de toplum temelli sağlık hizmetlerini geliştirmeye devam edeceğiz. Yurt sathında oluşturulacak 29 sağlık bölgesinde istisnalar hariç, hastaların diğer bölgelere gitmesini gerektirmeyecek seviyede gelişmiş bir hizmet altyapısı kurmuş olacağız.
Aile hekimi başına ortalama 2015'te 3 bin 500 nüfusun düştüğü bir yapıyı gerçekleştireceğiz. Koruyucu sağlık, tedavi ve bakım hizmetlerinde sağlanan ilerlemelerle, hamileliğe bağlı anne ölüm oranını ve bebek ölüm oranını daha da düşük seviyelere çekeceğiz.
Tütün, alkol, uyuşturucu ve diğer madde kullanımlarını azaltmak için risk faktörleri ile mücadeleye devam edeceğiz. Sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel faaliyeti teşvik ederek obezite ile mücadeleye etkin bir şekilde devam edeceğiz. Evde bakım ve tele-tıp gibi uygulamalarla sağlık hizmetlerinin kalitesini daha da artıracak, maliyetini düşüreceğiz."
Sağlık turizminde Türkiye
Yeni Türkiye'de sağlıkta küresel marka haline gelen Türkiye'nin, sağlık turizmi alanında dünyanın önde gelen ülkeler arasına girmesi için gerekli adımların atılacağı kaydedilen programda, "Türkiye'nin son dönemde sağlıkta yakaladığı başarıyı Ar-Ge alanında sürdürmesi, sağlık alanında teknoloji merkezi rolünün güçlendirilmesi, dünyada tıp alanında meydana gelen bilimsel gelişmelere uyum sağlanması, kanser ve diğer hastalıkların artan maliyetlerinin kontrolü ve yönetimi amaçlarıyla sağlık bilimlerinde üst düzey eğitim ve araştırma merkezi oluşturacağız" ifadesine yer verildi.
İthal yolla temin edilen ürünlerinin, kamu özel işbirliği modeli ile Türkiye'de üretecek teknolojileri elde etmek ve bu ürünlerin ihracatında dünya ölçeğinde söz sahibi olmak üzere çalışmalara başlandığı vurgulanan programda, çalışmaların en kısa sürede sonuçlandırılacağı belirtildi.
Programda, şunlar kaydedildi:
"Sağlıkta dönüşüm programıyla gerçekleştirdiğimiz daha adil ve daha kolay ulaşılabilir sağlık hizmetlerinin sunumunda baş aktör olan sağlık personelimizin çalışma standartlarını düzenleyen ve memnuniyetlerini artıracak yenilikler yapılacaktır.
Vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artırmak amacıyla, demografik yapıyı, gelişen tıbbi teknolojiyi ve klinik yöntemleri dikkate alarak, sağlık sistemimizin finansal yapısının sürdürülebilirliği güçlendirilecektir."
"Demokrasi mücadelesi devam edecek"
62. Hükümet programında, geçmiş dört hükümet döneminde gerçekleştirilen demokrasi mücadelesinin 2023 vizyonu çerçevesinde derinleştirerek devam ettirme kararlılığında olunduğu vurgulandı. Demokrasi yürüyüşünün, toplum-siyaset-devlet arasındaki engellerin kaldırılması, toplumsal talep ve eğilimlerin siyasette ve devlet idaresinde esas alınması anlayışı üzerine bina edildiği belirtildi.
Toplumu siyasetin öznesi kılmak için bütün hükümetleri döneminde siyaseti ve toplumun iradesini rehin alan vesayet sistemine karşı aktif bir mücadele yürütüldüğü ifade edildi. Vesayet sistemine temel teşkil eden sivil ve askeri bürokratik kurumları dönüştürme ve demokratikleştirme mücadelesi verildiği vurgulanarak, siyasete, siyaset dışı yollardan müdahale etme ve onu etkileme döneminin sona erdirildiği belirtildi. Bunun sonucu olarak, bugün artık ne bürokratik kurumların siyasete yön verebildiği ne de Meclis'in, iradesini seçilmemiş kurumlara devrettiği vurgulandı.-"Yeni Türkiye'nin harcına katacağız"
Ortaya konulan 12 yıllık demokrasi mücadeleleriyle, siyasete itibar, Meclis'e saygınlık kazandırıldığı vurgulanan programda, millete güven aşıladıkları, halkı hakem, demokratik süreç ve mekanizmaları yegane yol belirledikleri kaydedildi. Geçmiş AK Parti hükümetlerinin oluşturduğu bu demokratik mirası derinleştirerek devam ettirecekleri, bu mirası yeni Türkiye'nin harcına katacakları ifade edildi.
Yeni Türkiye'de kurumlar ve aktörlerin, ancak milletten aldıkları yetki ve meşruiyet ölçüsünde siyasal güç sahibi olabileceğine işaret edilen programda,"Geniş halk kitlelerini dar kadrolara karşı güçlü kılan ve tüm dünyada demokrasinin olmazsa olmazı kabul edilen sandığın onurunu korumaya devam edecek, çoğunluğun yönetme haklarının gasp edilmesine müsamaha göstermeyeceğiz" denildi.
"Demokratik katılım ile taçlandırmak"
AK Parti Hükümetleri'nin, temsili demokrasiyi katılımcı demokrasinin bir alternatifi değil, hazırlayıcısı olarak gördüğü belirten 62. Hükümet programında, "Katılımcı demokrasinin hayata geçmesi için öncelikle temsili demokrasinin kurumsallaşması, milli iradeyi örseleyen siyaset dışı odakların etkinliklerinin sınırlandırılması, toplumsal eğilimlerin demokratik süreçlerle siyasete yansımasının garanti altına alınması gerektiğine inanıyoruz" ifadeleri yer aldı.
Yeni dönemde demokrasinin artık yeni bir evreye geçtiğine işaret edilerek, temsili demokrasiyi, siyasi ve demokratik katılım ile taçlandırmanın, bu dönemdeki ana hedefler olacağı bildirildi. Bu hedefe yönelik olarak, hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının yönetime daha aktif katılımı ile temsili demokrasinin katılımcı demokrasiye doğru gelişmesine katkı sağlayacağına vurgu yapıldı.
"Yeni Türkiye yolunda hedefimiz"
Türkiye'de demokrasi açığına kaynaklık eden ana nedenin, devleti yönetenlerin kimlik dayatan, toplum mühendisliği yapan zihniyeti olduğu vurgulanan programda, şunlar kaydedildi:
"Bu zihniyet ve uygulama, siyasetimizi zayıf, demokrasimizi ayıplı, devlet-toplum ilişkilerimizi sorunlu kılmıştır. AK Parti hükümetleri, iktidara geldiği günden beri, devletin topluma kimlik biçme, dikte etme hakkının olmadığını dile getirerek, bu vesayetçi zihniyetle mücadele etmiş, siyaseti demokratik meşruiyete kavuşturma hedefini öncelemiştir. İktidarımız döneminde, topluma kimlik dayatmadığımız gibi, daha önce izlenen ret ve inkar siyasetini de sona erdirdik. Hiçbir insanımızın kendisini dışlanmış veya ikinci sınıf hissetmediği, kapsayıcı ve evrensel değerlere dayalı bir vatandaşlık anlayışı içerisinde birliğimizi ve bütünlüğümüzü pekiştiriyoruz. Artık devlet kapılarından geri çevrilen başörtülü kızlarımız, anadilini konuştuğu için zulüm gören kardeşlerimiz yok. Alevi vatandaşlarımız artık kimliklerini gizlemek zorunda kalmıyor. Gayrimüslim cemaat vakıflarının malları iade ediliyor. Avrupa'da Romanlara karşı ayrımcı politikaların uygulandığı bir ortamda, Roman Dili ve Kültürü Enstitüleri kurarak, Roman vatandaşlarımızın yaşam koşullarını iyileştirme kararı aldık.
Bütün etnik, mezhebi ve dini kesimlere, başörtülü veya başı açık, köylü veya şehirli, kadın veya erkek, yoksul veya zengin, şu veya bu siyasi görüşten tüm vatandaşlarımıza eşit mesafede duruyor, her bir bireyin temel hak ve özgürlüğünden en ileri derecede yararlanacağı bir Türkiye'yi hedefliyoruz. Etnik, dini ve mezhepsel aidiyetlerden önce tarihdaşlık ve vatandaşlık anlayışını benimsiyoruz. Bu anlayış, devletin bütün kimliklerle hakkaniyet ölçüsünde, eşitlik temelinde ve demokratik bir ilişki geliştirmesini gerekli kılıyor; bu da hükümetimizin toplumsal zenginliğimizin unsuru olan etnik, dini ve mezhepsel çoğulculuğumuza yaklaşımındaki temel felsefesini oluşturuyor. Yeni Türkiye yolunda hedefimiz; etnik kimliği, mezhebi ve inancı ne olursa olsun herkesi kucaklayan, onları eşit vatandaşlık ile evrensel ilkeler ve değerler temelinde demokratik bir ortak yaşam bilincine ulaştıran bir anlayışın hayata geçirilmesidir. Bugüne kadar nasıl toplumdaki her bir ferdin yaşam tarzına saygı gösterdiysek, bundan sonra da farklı yaşam tarzlarına saygı gösteren, onları güvence altına alan bir Türkiye hedefliyoruz. Kişisel özgürlüklerin önünü kapatan değil, açan bir iktidar olmaya devam edeceğiz."
"Alevi vatandaşların talepleri"
Hükümet'in, yeni Türkiye'yi inşa misyonu doğrultusunda diğer toplumsal kesimler gibi Alevi vatandaşların da inanç ve kültür temelli taleplerini karşılamayı hedeflediği bildirildi. Hükümet'in bu süreci, Alevi vatandaşların kanaat önderleri ve temsilcileriyle koordine ederek yürütmeye devam edeceği belirtildi.
Demokrasi alanında atılacak adımların, aynı zamanda kalkınmaya da yeni bir ivme ve seviye kazandıracağına işaret edilen programda, dünya deneyimlerinin, demokrasi ile ileri derecede kalkınma arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyduğu vurgulandı. Programda, "Bir ülke demokrasisini tahkim etmeden ancak belli bir seviyeye kadar kalkınabilir, cazibe merkezi haline gelebilir. Bu çerçevede, insani kalkınma için demokrasimizin standartlarının daha ileri düzeylere taşınması şarttır" denildi.
"Kazanımları kurumsallaştırmak"
AK Parti Hükümetlerinin, iktidara geldiği ilk andan itibaren demokrasi ile kalkınmayı birbirinin karşısına konumlandırıp, birinden diğeri lehine feragat etmekten ziyade, ikisini içeren, hatta biri için diğerini gerekli gören bir söylem ve siyaset geliştirdiği kaydedildi. Bunun sonucunda Türkiye'nin, Cumhuriyet tarihinin en hızlı ekonomik kalkınma ve demokratik gelişim dönemini yaşadığı ifade edildi.
Yeni dönemde, son 12 yılda verilen demokrasi mücadelesinde elde edilen kazanımları kurumsallaştırarak, Türkiye demokrasisini sağlam, öngörülebilir ve kalıcı kılmanın hedeflendiği belirtildi. Demokrasinin bu şekilde kurumsallaşmasının, toplumsal refahın daha da artmasına ve refahın daha adil dağılımına yol açtığına dikkati çekildi.
Programda, "Çoğulcu, eşitlikçi ve katılımcı demokrasi hedefimiz, Türkiye'ye dünya demokrasileri sıralamasında sınıf atlatacaktır. Bu bağlamda, daha önce gerçekleştirdiğimiz, iç hukukumuz ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalar arasında ihtilaf çıkması halinde, uluslararası andaşmaları esas alan politikamızla uyumlu olarak, temel hak ve özgürlükler alanında uluslararası normlar, bundan sonra da tüm politikalarımıza temel teşkil edecektir" ifadeleri kullanıldı.
"Demokrasiye derinlik kazandırdı"
Programda, AB sürecine de yer verildi. Cumhuriyet'in ilanından sonraki en önemli çağdaşlaşma projesi olan AB üyelik sürecinin, ilk kez AK Parti Hükümetleri döneminde sistematik bir çerçeveye oturduğu ve siyaset vizyonunun bir parçası haline getirildiği vurgulandı.
Katılım müzakereleri başladığında ortaya konulan tam üyelik hedefinin, AB kaynaklı gecikmelere ve engellere rağmen, bugün de aynı şekilde devam ettiği bildirildi.
AB müktesebatı çerçevesinde yapılan anayasal düzenlemeler, yargı reformları ve yasal değişikliklerin, Türk demokrasisine derinlik kazandırdığına işaret edilen programda, AB'nin tahsis ettiği mali yardımlardan etkili biçimde yararlanıldığı, Türkiye'ye 2014-2020 yıllarını kapsayan dönemde 4,5 milyar avro bütçe tahsis edilmesinin planlandığı vurgulandı.
Programda, "Avrupa'dan Ortadoğu'ya geniş bir coğrafyada tarihin yeniden yazıldığı bu kritik dönemde, AB üyeliğinin ülkemiz açısından stratejik önemi ortadadır. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de çok yönlü dış politikamızın en önemli ayaklarından biri AB ile katılım müzakereleri olacaktır. Türkiye, her zaman Avrupa'nın üzerinde yükseldiği evrensel değerlerin arkasında olmuştur ve olmaya devam edecektir. AB sürecine ve bu süreçte yaşanan değişime, dönüşüme inanan Hükümetimiz AB üyeliği konusunda kararlı ve istikrarlı politikasını sürdürecektir. Sürecin tüm zorluklarına rağmen, bizim için AB ile yürütülen müzakerelerin amacı tam üyeliktir. Hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü AB üyeliği ile taçlandırmaktır" denildi.
"Yeni bir anayasa yapılmalı"
62. Hükümet programında, mevcut anayasanın, milletin ulaştığı olgunluğa, sahip olduğu beklenti, talep, anlayış ve hedeflere dar geldiği, eski anlayış ve yönetim araçlarının, yeni Türkiye'ye uyum sağlayamadığı vurgulandı.
Milli iradenin kendini gösterdiği zamanlarda, anayasa gerekçe gösterilerek darbeler yapıldığı, farklılıklar düşman kabul edilip, tek tipçi bir toplum yaratılmaya çalışıldığı anımsatıldı.
1982 Anayasası'nın, darbe ikliminin anayasası olduğu, Türkiye'ye dar geldiği konusunda, toplumun her kesiminde ciddi bir mutabakat bulunduğu ifade edildi.
Mevcut anayasanın, demokratik denge ve denetim araçlarına sahip olduğu, temel mantığının, vesayetçi yapıların milletin iradesini denetim altında tutması olduğu vurgulandı. Katı merkeziyetçi yapısının katılımı engellediğine işaret edilen programda, yeni anayasaya dair şu değerlendirmeler yapıldı:
"Biz, topluma dayatılan, dışlayıcı, toplum mühendisliğine dayanan bu anayasanın yerine yeni bir anayasa yapılması gerektiğine inanıyoruz. Yeni Türkiye, toplumsal barışın ve dinamiklerin önünü açan, yüzü geleceğe dönük bir anayasayı gerektirmektedir. Milletimizin güven duyacağı, milletimizin demokrasi, refah, güç ve gelecek beklentilerini ve taleplerini karşılayacak bir yeni ana yasaya ihtiyaç bulunmaktadır. Yeni Türkiye'de artık sivil, katılımcı, çoğulcu, özgürlükçü bir demokratik ve sivil anayasa vaat olmaktan çıkarılmalıdır. Yeni Türkiye, sivil ve demokratik yeni anayasası ile yönetilmelidir. Geçmiş hükümetlerimiz döneminde olduğu gibi 62. Hükümetimiz de sadece AK Parti'nin değil bütün siyasi partilerin ve sivil toplum unsurlarının beklentisi olan bu vaadi gerçekleştirmeyi ana hedeflerinden birisi olarak görmektedir. Yeni bir anayasanın gerekliliği konusunda oluşan geniş toplumsal uzlaşmayı, yeni anayasa konusundaki vaadimizin en temel meşruiyet kaynağı olarak görüyoruz. Hükümetlerimizin inisiyatifiyle gerçekleştirilen 2004, 2007 ve 2010 anayasa değişikliklerinin; ayrıca Meclis'te oluşturulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının, yeni anayasa için zemin hazırladığına inanıyoruz. Kapsayıcı, kucaklayıcı, bütünleştirici, özgürleştirici sivil bir anayasa hazırlamak için esasında önümüzde hiçbir engelin olmadığını görüyoruz. Bu çerçevede, milli iradeye rağmen üretilen kırmızı çizgiler anlayışının, yeni anayasa için engelleyici bir faktör olarak gösterilmesini kabul etmediğimizi belirtmek istiyoruz. Önceki hükümetlerimizde olduğu gibi 62. Hükümetimizin de bu konuda temel olarak kabul ettiği kıstasların, birisi haklar ve hürriyetler, diğeri de toplumsal beklentiler olmak üzere, iki ayağı vardır. Yeni Türkiye'nin yeni anayasasında her türlü temel hak ve hürriyetin, demokrasinin, hukukun üstünlüğü ilkesinin ve düşünce ile inanç özgürlüğünün temeli, toplumsal meşruiyet olacaktır. Diğer yandan, bireysel hak ve özgürlükleri esas alırken, Türkiye'nin son 12 yılda her alanda kat ettiği mesafe ve artan toplumsal beklentiler yanında, başta BM İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi taraf olduğumuz uluslararası normları gözeten demokratik bir anlayışa sahip olmamız da bir zorunluluktur. Yeni anayasanın şekil açısından kısa, açık ve her vatandaş tarafından anlaşılabilir olması da hedeflerimiz arasındadır. Yeni anayasa, ortak aidiyetimizi en geniş kapsamıyla benimseyen, eşit vatandaşlık anlayışını kendisine temel kabul eden bir anayasa olmalıdır."
"Çözüm süreci bölünmenin değil birleşmenin anahtarı olacak"
62. Hükümet Programı'nda, toplumsal bütünleşme ve çözüm sürecine de yer verildi.
Vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini geliştirmek, kimlik ve aidiyet sorunlarını ortadan kaldırmak, ayrımcılık yapılmaksızın tüm kesimlere siyasi katılım kanallarını açmak, ortak aidiyet temelinde herkesi eşit vatandaş olarak konumlandırarak ulusal bütünleşmeyi sağlamanın, yeni Türkiye'nin inşası açısından son derece önemli olduğu bildirildi.
AK Parti hükümetlerinin, iktidara geldiği ilk günden itibaren ret, inkar ve asimilasyon politikalarına son vererek hak ve özgürlükleri tüm yurttaşlar için eşit düzeyde gerçekleştirmeye çalıştığı ifade edildi.
Doğu ve Güneydoğu'da, yatırım teşvikleriyle, kamu yatırımlarıyla, özellikle eğitim, sağlık ve sosyal yardımları destekleyip, kayıpları telafi etmenin gayretinde olunduğu vurgulanan programda, bu çerçevede yapılan çalışmalar hakkında bilgi verildi.
Yürütülen bu çalışmalarda esas ilkelerinin, toplumsal birlik ve bütünlüğü daha da sağlam hale getirerek güçlü Türkiye'nin atağa kalkmasını sağlamak olduğu belirtilerek, şöyle devam edildi:
"Bu anlayışla, 61. Hükümetimiz döneminde başlatılan çözüm süreci Türkiye'nin aydınlık geleceği açısından hayati önemdedir. Bu doğrultuda, 61. Hükümetin başlattığı ve çıkarılan çerçeve yasa ile birlikte artık devlet politikası haline gelen Çözüm sürecini daha güçlü bir şekilde sürdürmek için ilgili tüm kurumları etkili bir şekilde koordine etmeye, çözümün ivedilikle sağlanması için gerek duyulan yeni yöntemleri devreye sokmaya ve en önemlisi toplumun her kesiminin bu sürece sahip çıkmaları için gerekli çalışmaları yapmaya devam edeceğiz. Hükümetimiz döneminde bu süreç yine aynı sorumluluk bilinciyle ele alınacaktır. 62. Hükümet olarak çözüm süreci kapsamında yeni yol haritasının hedeflerini; terörün bitmesi, silahsızlandırma, toplumsal hayata kazandırma ve demokratik siyasete katılımın önünü açmak şeklinde koyacağız. Çözüm süreci, bölünmenin değil birleşmenin, küçülmenin değil büyümenin, parçalanmanın değil bütünleşmenin ve kalıcı bir bölgesel güç olabilmenin yegane anahtarı konumundadır. Çözüm süreciyle, makbul vatandaşlık kurgusunu bozup eşit vatandaşlık ve ortak aidiyet anlayışını hayata geçirmeyi hedefledik. Bu süreç, toplumda psikolojik restorasyon yaparak, yeni bir aidiyet bilincini ortaya çıkaracak ve tahkim edecektir. 62. Hükümet olarak bizler, Türkiye'nin kaderini değiştirecek bu Kardeşlik Projesine dört elle sarılmaya devam edeceğiz."
"Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığı..."
Programda, yargı alanında yapılan çalışmalar da yer buldu.
Yargı hizmetlerinin hızlandırılması için elektronik tebligatın yaygınlaştırılacağı, yargı hizmetlerinin kalitesini artıracak olan adli ve idari yargı istinaf mahkemelerini süratle hayata geçirilmesinin hedeflendiği bildirildi.
2002'den bu yana hakim-savcı sayısında yaklaşık yüzde 50 artış sağlandığı belirtilen programda, önümüzdeki süreçte 100 bin kişiye düşen hakim sayısının AB ortalaması olan 20, savcı sayısının ise AB ortalaması olan 1O seviyesi ne çıkartılmasının hedeflendiği vurgulandı.
Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığının da hayati öneme sahip olduğuna işaret edilen programda, şöyle denildi:
"Yargı alanındaki temel sorunumuz, bazı yargı mensuplarının siyasi-ideolojik bir misyon üstlenmesi ve hakem olma vasfını yitirerek taraf haline gelmesidir. Demokratik bir ülkede bireyi devlete, özgürlüğü güvenliğe ve adaleti statükoya üstün tutmak hepimizin ortak ideali olmalıdır.Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukuk devletinin en önemli vasfıdır. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, yargı görevi yapanların anayasa, kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatlere bağlı olmayı, bunun dışındaki bütün bağlılıkları reddetmeyi gerektirir. Yargı görevi yapanın anayasa, kanun ve hukuka bağlılık dışında başka bir bağlılıkla hareket etmesi, yargının bağımsızlığını da tarafsızlığını da yok eder. Yargının bağımsız ve tarafsız olması, yargı üzerinde kurulmak istenen vesayetlerin yok edilmesi, yargının milletin yargısı olması için yapılması gerekenleri tereddütsüz yapmak hükümetimizin ana öncelikleri arasında yer alacaktır."
"Vesayetçi aktörlerin nüfuzunu kırmak için kararlı bir irade sergilendi"
Hükümetlerinin bütün gaye ve hedefinin, ülkenin yönetilmesinin ve ülkeyi yöneten iradenin denetlenmesinin, siyaset mekanizmaları yoluyla, milli iradeye dayalı şekilde gerçekleştirilmesi olduğu kaydedilen programda, bu mücadele neticesinde, Türkiye'nin tarihin de hiç olmadığı kadar demokratikleştiği, sorunlarının üzerine cesaretle gider hale gelindiği ve siyaset mekanizmasının önündeki engelleri kaldırılarak siyasi, ekonomik ve demokratik bir istikrara kavuştuğu belirtti.
Türkiye'nin normalleşmesi ve demokratikleşmesi yolunda atılan adımların, bu çerçevede gerçekleştirilen reformların bir yandan toplumun önünü açmaya, halkın yargıya ve adalete güvenini tesis etmeye, diğer yandan da geçmiş dönemlerde olduğu gibi herhangi bir kurumun veya kuruluşun siyasi iradeyi zaafa uğratmasını engellemeye dönük olduğu belirtilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Bu kapsamda, hükümetlerimiz, vesayetçi aktör ve kurumların siyaset üzerindeki nüfuzunu kırmak üzere kararlı bir irade sergilemiş ve siyasal sistemi demokratikleştirme hedefinde ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. Ancak, geleneksel vesayetçi aktör ve kurumlarla yürüttüğü mücadele neticesinde hükümetlerimiz, milli iradeye dayalı demokratik bir siyasal sistemi inşa etme hedefine odaklanmışken, 7 Şubat, 17-25 Aralık hadiseleri ve takip eden gelişmelerle yeni bir vesayet odağının saldırılarına maruz kalmıştır. Yargı ve güvenlik bürokrasisini ve sivil toplumun çeşitli kesimlerini tesiri altına almaya çalışan bu yeni vesayet odağının siyaseti kendi hedefleri doğrultusunda dizayn etme çabalarıyla, bürokrasi içinde şeffaflığı yok eden gayretleriyle, milli güvenliği tehdit eden faaliyetleriyle ve artık eski dönemlerde kalması gereken vesayetçi anlayışıyla, milli iradeden aldığımız güçle, hukukun içinde kalarak mücadele etmeye devam edeceğiz. Ne amaçla olursa olsun, hiç bir çeteleşmeye müsaade etmeyeceğiz. Bu yeni vesayet odağının, toplumu, siyaseti ve devleti baskı altına almasına ve ulusal güvenliğimizi tehdit etmesine izin vermeyeceğiz."
"Ulusal güvenlik sorununa dönüştü"
Uluslararası bağlantıların da değerlendirildiğinde, bu yapılanmaların sadece AK Parti hükümetlerine yönelmiş bir tehdit olarak değil, devletin varlığına kast eden, onun yapısını çökertmeyi hedefleyen bir ulusal güvenlik sorununa dönüştüğü belirten programda, "Bu tür teşebbüsleri, geçmişteki vesayet odaklarının oluşturdukları kadar tehdit olarak görüyor ve her türlü vesayete karşı mücadelemiz çerçevesinde ele alıyoruz. Bu konuda kararlı ve dirayetli duracağımız konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın" denildi.
Güvenlik hizmetlerinin, ileri bir demokrasi hedefine ulaşmak amacıyla temel hak ve özgürlüklerin eksiksiz bir biçimde kullanılabilmesi ve garanti altına alınabilmesi için ihtiyaç duyulan temel kamu hizmeti" olarak tanımlandığı programda, AK Parti iktidarları döneminde güvenlik hizmetinin bütüncül bir yaklaşımı içeren stratejik bir anlayışla ele alındığı ifade edildi. 62. Hükümet programında, AK Parti iktidarlarında çok yönlü güvenlik politikalarının uygulamaya konulduğu vurgulandı.
"Toplumsal barışı ve huzuru geliştirmenin gayreti içinde olduk"
Hükümet programında, güvenlik hizmetini toplum desteğini içeren bir zihniyetle yeniden tasarlayıp, hizmetlerin sunumunda insan odaklı bir yaklaşım benimsendiğine işaret edilerek, şu değerlendirmelerde bulunuldu:
"Kaygılar ve korkularda şekillenen güvenlik yaklaşımını vatandaşa güven temelinde yeniden ele alarak, devlet-toplum-fert ilişkisini güçlendirecek bir yaklaşımı öne çıkardık. Asayiş olaylarından terörle mücadeleye kadar her alanda daha etkin ve sonuç alıcı güvenlik politikalarını hayata geçirerek, hem ülkemizin güvenliğini en üst düzeyde tesis etmenin, hem de toplumsal barışı ve huzuru geliştirmenin gayreti içinde olduk."
AK Parti hükümetlerinin güvenlik hizmeti alanındaki geçmişte yaptığı çalışmaları ve yasal düzenlemeleri hakkında bilgi verilen programda, "Uluslararası ve bölgesel teröre destek veren çevre ve odaklarla, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla mücadele edeceğiz. Coğrafyamızda hangi nedene dayanırsa dayansın ve kimden gelirse gelsin terörün karşısında ilkeli duruşumuzu sürdüreceğiz" denildi.
Suçla mücadelede temel politikaların suçları işlenmeden önce önleyebilmek olduğu belirtilen programda, önleyici kolluk hizmetlerine büyük önem ve öncelik verildiği ifade edildi.
AK Parti hükümetlerinin uyguladıkları politikalarla, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) tarafından yayınlanan verilere göre Türkiye'nin, Avrupa'nın suç oranı en düşük ülkeleri arasında yer aldığı belirtilerek, suç aydınlatma oranları açısından da Avrupa'nın önde gelen ülkeleri arasında olduğu vurgulandı.
Uyuşturucu ile mücadeleye yönelik güvenlik önlemleri artırılarak, bu alandaki suç örgütlerinin üzerine kararlılıkla gidileceğinin aktarıldığı programda "Uyuşturucu maddelerin yasadışı imal, ticaret ve kullanımıyla mücadelede personel ve teknik kapasite güçlendirilecektir. Uyuşturucu ile mücadelede faaliyet gösteren kuruluşlar arasındaki koordinasyon geliştirilecek, çevre ülkelerle ve uluslararası alandaki işbirliği artırılacaktır. Bu kapsamda yeni ortaya çıkan zararlı maddeler hızla tespit edilecek ve hukuki açıdan suç tanımına dahil edilip etkin tedbirler alınacaktır" ifadeleri yer aldı.
"Profesyonel bir sınır kolluğu teşkilatının kurulması için çalışmaları sürdürüyoruz"
Sınır güvenliği alanında çalışan birimlerin idari ve teknik kapasitelerini arttırmaya yönelik Avrupa Birliği katkısıyla çeşitli projeler yürütüldüğü aktarılan hükümet programında, "Sınırlarımızın korunmasından sorumlu olacak yeni, profesyonel bir sınır kolluğu teşkilatının kurulması için çalışmaları sürdürüyoruz. AK Parti iktidarı, güvenlik alanında organize suç örgütleriyle, çetelerle, illegal yapılarla etkin bir mücadele yürütmüştür. Ülkemizde, geçmişte görülen mafya ve çete örgütlenmeleri önemli ölçüde çökertilmiştir" denildi.
Programda şu değerlendirmeler yer aldı:
"Hükümet olarak demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemez olan insan hakları ihlallerinin üzerine şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da büyük bir kararlılıkla gidilecektir. Hükümetimizin esas aldığı, işkenceye sıfır tolerans ilkesi kararlılıkla uygulanmaktadır. Artık Türkiye işkence ile anılan bir ülke olmaktan çıkmıştır. Bütün polis merkezleri ve jandarma karakolları gerçek anlam da modernize edilmiş, şeffaf hale getirilmiştir. Bu merkezlerin, güvenlik birimlerimizin topluma açılan pencereleri olduğu gerçeği ile bütün personel yeniden eğitilmiş, gelen vatandaşa nasıl davranılacağı yeniden tanımlanmış, bütün nezarethaneler evrensel insan hakları standartlarına uygun hale getirilmiştir. Uyguladığımız başarılı güvenlik politikaları sonucu gelinen nokta, vatandaşlarımız tarafından da takdirle karşılanmaktadır. 2013 yılında TÜİK tarafından yapılan Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, kamu hizmetleri sıralamasında vatandaşlarımızın en fazla memnun olduğu asayiş hizmetleri olmuştur ve yüzde 79,4 ile birinci sırada yer almıştır. Bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da bireylerin, kurumların ve mülkiyetin güvenliğini, özgürlük ve güvenlik arasındaki hassas dengeyi dikkate alarak, insan haklarını ve evrensel değerleri esas alan bir asayiş ve güvenlik ortamının sağlanması temel amacımızdır. Özellikle mafya, çeteler ve organize suç örgütleri ile başarılı mücadelemiz sürecektir. Vatandaşlarımız için baskı ve tehdit oluşturabilecek bütün yapıların üzerine kararlı bir şekilde gidilecektir."
62. hükümet programında terörizm, örgütlü suçlar, siber suçlar, narkotik suçlar ve kaçakçılıkla mücadelede ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasında ki işbirliğinin güçlendirileceği, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu suçlarla ilgili kararlı mücadelenin devam edeceği belirtildi. "Önleyici ve koruyucu güvenlik hizmetlerine öncelik verilecek ve risk yönetimine geçilerek, vatandaşla kolluk güçleri arasındaki ilişki güven esasına dayalı olacaktır" denilen programda, güvenlik kuruluşlarının personelinin nitelik ve nicelik bakımından iyileştirilerek verimliliğin artırılacağı kaydedildi, vatandaşın kamu güvenliğine duyarlılığı artırılarak, toplum destekli kolluk yaklaşımının geliştirileceği bildirildi.
"Kolluk teşkilatlarının fonksiyonları gözden geçirilecek"
Güvenlik hizmetlerinde şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirliği artıracak mekanizmaların etkili bir şekilde kullanılacağının da yer aldığı programda "Kolluk teşkilatlarının fonksiyonları gözden geçirilecek, kamu yararı ve kolluğun asıl misyonu gözetilerek yeniden düzenlenecektir. Bu bağlamda, toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, özellikle kadın, çocuk, engelli ve yaşlı vatandaşlarımızın güvenlik hizmetlerine erişimini kolaylaştıran politikalarımızı uygulamaya devam edeceğiz" denildi.
"Yönetimde güven kavramına büyük önem veriyoruz"
AK Parti hükümetlerinin içe kapalı, halka tepeden bakan ve sorun üreten değil, halktan aldığı yetki ve güçle halkın taleplerine dayalı olarak sorun çözen bir anlayışı benimsediğine işaret eden programda, vatandaşların hayatını kolaylaştırmayı, temel hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engelleri kaldırmayı kamu yönetiminin ana misyonu olduğu vurgulandı.
Programda, "Her alanda olduğu gibi yönetim konusunda da güven kavramına büyük önem veriyoruz. Yönetimde keyfiliğe, her türlü ayrımcılığa ve adaletsizliğe karşıyız. Yönetimde şeffaflıktan, hesap verebilirlikten, öngörülebilirlikten ve her kademede katılımcılıktan yanayız" ifadelerine yer verildi.
Vatandaş ve sonuç odaklı yönetim anlayışının gelecek dönemde de hız kesmeden devam edeceğini kaydeden programda, "İdarenin bütünlüğü ilkesinden hareketle, bir yandan yerel yönetimleri hizmet odaklı bir anlayışla daha da güçlendirirken, diğer yandan merkezi idarenin strateji geliştirme, standart koyma, izleme ve denetleme fonksiyonlarını geliştireceğiz. Merkezi idare reformlarımızda temel aldığımız ilke, merkezin görev ve yetkilerini tarif etmek, kalan bütün konularda yerel yönetimleri yetkilendirmektir. Yerel düzeyde ise değişik hizmet birimleri arasında tamamlayıcılık esas olacaktır" değerlendirmesinde bulunuldu.
"Yolsuzlukla mücadele temel gayelerden birini teşkil etmektedir"
Geçen dönemde yolsuzlukla kararlılıkla mücadele edildiği ve bu alanda önemli uluslararası sözleşmeye taraf olunduğu ifade edilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Yine, siyasal hesap verebilirlik, şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele, demokrasi ve siyasal mücadelemizin temel gayelerinden birini teşkil etmektedir. Bu aynı zamanda Türkiye'nin geçtiğimiz 12 yılda kat ettiği ekonomik kalkınmanın sürdürülmesinin olmazsa olmaz koşullarından birini oluşturmaktadır. Bizden önceki dört hükümetimiz döneminde Türkiye'nin ekonomik kalkınma ve refah alanında sınıf atlaması ancak şeffaftaşma ile yolsuzlukla mücadele konusunda hükümetlerimizin ortaya koyduğu kararlılık ve dirayet sonucunda gerçekleşmiştir. Türkiye, Uluslararası Saydamlık Örgütü tarafından yayınlanan Yolsuzluk Algılama Endeksinde 2003 yılında 133 ülke arasında 77'inci sırada yer alırken, 2013 yılında 50'inci sıraya yükselmiştir. Bu yöndeki çabalarımız 62. Hükümet döneminde de kapsamlı bir strateji çerçevesinde, kararlılıkla ve kesintisiz devam edecektir. Hükümetimiz, Türkiye'nin 2023 yılında amaçladığı ekonomik ve siyasal açıdan öngörülebilir, şeffaf, demokratik manada tahkim edilmiş ve yolsuzluklara karşı sıfır toleranslı Türkiye hedefine yönelik mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir."
"E-devlet büyük oranda tamamlanacak"
Büyüme ve istihdam odaklı hazırlanan 2014-2018 dönemini kapsayan yeni Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı'nın hayata geçirileceği, bilgi toplumuna dönüşüm alanındaki yatırımlara daha da ağırlık verileceği ifade edilen programda, bu hükümet döneminde kamunun e-dönüşümünün (e-devlet) büyük oranda tamamlanacağı bildirildi.
62. hükümet programında, şunlar kaydedildi:
"Tüm vatandaşlarımıza Elektronik Kimlik Kartı dağıtımını gerçekleştireceğiz. Elektronik Kimlik Kartı, kamu hizmetlerinin sunumunda kimlik doğrulama işlemleri için kullanılacak; vatandaşlarımız kamu hizmetlerine 7 gün 24 saat evlerinden ve işyerlerinden ulaşabilecektir. Bu uygulama ile aynı zamanda kamu hizmetlerinde ve harcamalarında daha şeffaf bir yapı oluşturacağız. 2015 yılında, en gelişmiş güvenlik öğelerini içinde barındıran kimlik kartlarını üretip en kısa zamanda vatandaşlarımıza dağıtımını yapacağız."
Programda, ülke genelinde kısa sürede ortak bir standarda kavuşturulmuş coğrafi bilgi sistemi altlığını hazır hale getirileceği, kamuda "kağıtsız ofis" döneminin başlayacağı ifade edildi.
"Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında sağlıklı bir işbirliği ve koordinasyon"
62. Hükümetin yerel yönetimlere yönelik bakışının da aktarıldığı programda, şu değerlendirmeler yer aldı:
"Türkiye'nin merkezi üniter devlet yapısını vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini koruyan bir yapı olarak görüyoruz. Merkezi devlet ile çelişmeyecek ve onu tamamlayacak bir yerel yönetim sistemini aynı zamanda temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ve kamu hizmet sunumunda etkinliği sağlamanın bir aracı olarak görmekteyiz. Bu kapsamda hükümetimiz merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında sağlıklı bir işbirliği ve koordinasyonu esas almakta, yerel nitelikteki her türlü kamu hizmet sunumunun asıl sunucusunun da yerel yönetimler olması gerektiğini düşünmektedir. Yerel yönetimlerde insan ve hizmet odaklı bir yönetim anlayışına sahibiz. Partimizin programında yer aldığı üzere, daha önceki dört AK Parti hükümetinde olduğu gibi, bu hükümet döneminde de çağımızın bir gereği ve ileri demokrasinin temel şartı olan yerelleşme ve yerel yönetimlerin devlet yapısı içerisindeki ağırlığını artırmaya yönelik faaliyet ve çabalarımız aynen devam edecektir.
Ulusal öncelikler ile yerel farklılıklar barıştırılarak kamu hizmetlerinin yerinden karşılanması temel ilke olmaya devam edecek, merkezi yönetim tarafından yürütülmesi zorunlu olmayan hizmetler yerel yönetimlere devredilecektir. Yerel tercihler dikkate alınarak sağlık, eğitim, kültür, sosyal yardımlaşma, turizm, çevre köy hizmetleri, tarım, hayvancılık, imar ve ulaşım hizmetlerinde yerel yönetimlerin etkinliğinin artırılmasına yönelik çabalarımız devam edecektir."
Mahalli idarelerin daha etkin, hızlı ve nitelikli hizmet sunabilen, katılımcı, şeffaf, çevreye duyarlı, dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçlarını gözeten ve mali sürdürülebilirliği sağlamış bir yapıya kavuşturulması amacıyla düzenlemeler yapılacağı aktaran programda, yerel yönetimlerin başta öz gelirleri olmak üzere finansman ve hizmet imkanlarını kuvvetlendirileceği bildirildi.
Programda hazırlıkları büyük oranda tamamlanan Köy Kanunu'nun da bu dönemde yenileneceği, köy yönetimleri güçlendirilerek köy yerleşim yerlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanacağı kaydedildi.
"Dezavantajlı grupların, hizmetlere eşit ve adil ulaşımını savunmaya devam edeceğiz"
AK Parti'nin kapsamlı ve insani bir kalkınma anlayışına sahip olduğunun altı çizilen programda, yeni hükümetin önündeki hedefin en üst kategori olan çok yüksek insani gelişme eşiğini aşmak olduğu belirtildi.
Programda, gelişmiş ülkelerde toplumun ancak bir kısmının satın alabildiği hizmetlerin, Yeni Türkiye'de halkın tamamına büyük ölçüde bedelsiz sunulduğuna işaret edilerek, "Hükümetimiz, dezavantajlı grupların, hizmetlere eşit ve adil bir şekilde ulaşımını bir demokratikleşme şiarı olarak savunmaya devam edecektir" denildi.
Hükümetin insana yatırıma temel önceliği vereceği, bu alanda hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağı, eğitim sisteminin okul öncesinden yükseköğretime, her kademede erişim ve süre bakımından geliştirmesinin yanı sıra, eğitimin çok boyutlu olarak kalitesini artırma çabasının süreceği belirtilen programda, şöyle devam edildi:
"Yeni Türkiye'de fikirlerini özgürce ifade eden, inancını özgürce yaşayan, başkasının fikrine ve inancına saygı gösteren bireyler, bilgi toplumu şartlarında teknolojik gelişimi ve yeniliği üreten insanlar olacaklardır. Sosyal adalet, fırsat eşitliği, dayanışma gibi değerler çerçevesinde, toplumun her kesimini kapsayan bir kalkınma süreci hayata geçirilecektir. Bu kapsamda özellikle kadınlarımızın ve genç nesillerin kalkınma sürecine çok daha yoğun katılımı için çaba sarf edilecektir."
"Ezber bozan yaklaşım bundan sonra da devam edecek"
Türkiye'ni Avrupa, Asya ve Afrika bağlantılı eşsiz coğrafyası ile kıtaların, ticaret ve enerji yollarının, kültürel etkileşimlerin kavşağında olduğuna işaret edilen programda, "Ulaşım ve enerji sistemlerinin entegrasyonu, kurumsal ve yasal altyapının geliştirilmesi ile bu coğrafi konum, daha fazla katma değere ve nitelikli bir kalkınma sürecine dönüştürülecektir. Bugüne kadar izlediğimiz ezber bozan yaklaşım bundan sonra da devam edecek ve doğal coğrafi havzamız ile çok boyutlu ve katmanlı ilişkiler geliştirilecektir. Esas itibarıyla normalleşme süreci devam edecektir. Belli bir bölge veya ülke ile geliştirdiğimiz ilişki diğerinin alternatifi olarak görülmeyecek, sinerji oluşturan tamamlayıcı ilişkiler güçlendirilecektir" değerlendirmesinde bulunuldu.
Bölgede yaşanan siyasi dönüşüm ve çatışma süreçlerinin er veya geç yerini yeni bir ortama bırakacağına işaret eden 62. Hükümet programında, şu ifadelere yer verildi:
"Bu süreçte hükümetimiz insani, ahlaki ve uluslararası hukuka dayalı duruşunu devam ettirirken, sorunların en kısa sürede ve kalıcı çözümü için gerçekçi politikalar geliştirme çabasını sürdürecektir. Dış politikamız da esasen bu temele dayanmaktadır. Bölgemizde yaşanan birçok sorunun temelinde yönetim krizleri, etnik veya mezhebi çatışmalar rol oynamaktadır. Kendi içinde insani kalkınmasını hızlandırmış, değişik dinlerden, mezheplerden ve etnik yapıdan insanları demokratik hukuk devleti çerçevesinde bir arada yaşatabilen yeni Türkiye, bölgemiz için her bakımdan örnek bir ülke olacaktır. Siyasi sınırlara saygı duyarak, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda sınırları geçişken kılan politikalarımız, bölgesel ve küresel barışa hizmet edecek, ülkemizin ve coğrafyamızın refahını artıracaktır. İçinde bulunduğu coğrafyada tarihi bağları ve ağırlığı olan bir ülke olarak Türkiye, kalkınma sürecini coğrafyasına yayacak ve aynı coğrafyanın enerjisinden istifade edecektir."
Sosyal güvenlik alanındaki çalışmalar
Davutoğlu'nun sunumunu yaptığı , 62. Hükümet Programı'nda sosyal güvenlik alanında, Kasım 2002'de hükümet olarak söz verdikleri tüm nüfusu ve tüm riskleri güvence altına alan ve sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi oluşturma hedeflerini gerçekleştirdikleri bildirildi.
Bu alanda yapılan reformların anlatıldığı programda, yeni dönemde sosyal güvenlik sisteminin nüfusun tamamını kapsayacak bir yapıya kavuşturulmasının temel hedefleri olduğunu belirtildi.
Sosyal güvenlik ve sağlık politikalarını ekonomi, istihdam ve sosyal yardım politikalarıyla uyumlu şekilde yürütmeye devam edeceklerinin kaydedildiği programda, "Çalışanların emekli olduklarında oluşabilecek gelir kayıplarını en aza indirmek amacıyla tamamlayıcı emeklilik sistemini kurup yaygınlaşmasını sağlayacağız" ifadesi kullanıldı.
Hükümetin sosyal politika ve yoksullukla mücadeleye özel önem verdiği vurgulanan programda, dar gelirli ailelere ve bireylere el uzattıklarını, sosyal yardımlarla yılda yaklaşık 3 milyon haneye ulaştıklarını, 100 milyar liralık sosyal yardım harcaması yapıldığı belirtildi.
Sosyal Konut Programı ile 2010 yılından bu yana 20 bin yoksul vatandaşı ev sahibi yaptıkları, barınma yardımları ile her yıl 7 bin kişiyi destekleyerek insan onuruna yaraşır mekanlar temin ettikleri ifade edildi.
"65 doların altında bir gelirde yaşamak zorunda olan vatandaşımız kalmayacaktır"
AK Parti iktidarı döneminde uyguladıkları sosyal politikalar sonucunda gelir dağılımının düzeltilmesi konusunda çok önemli mesafeler kat ettikleri belirtilen programda şunlar kaydedildi:
"2002 yılında kişi başına aylık 30 doların altında bir gelire sahip 136 bin kişi varken, 2012 yılında 30 doların altında bir gelire sahip nüfus kalmamıştır. Aylık 65 doların altında bir gelirde yaşayan nüfus 2002 yılında 2,1 milyon kişi iken, 2012 yılında 46 bin kişiye düşürülmüştür. 129 doların altında bir gelirde mutlak yoksulluk düzeyinde yaşamak zorunda kalan kişi sayısı 2002'de 20,7 milyon iken, bu sayıyı 2012 yılında 1,7 milyona indirdik. 2012 yılında, kayıtlı çalışan yoksul vatandaşları da sosyal yardımlarla desteklemeye başladık. Sosyal Yardım Kartı ile 2 milyon vatandaşımıza ulaşarak bankamatik kartları ile yardım almaları ve alışveriş yapmalarını sağladık. 600 bin vatandaşımızı, sosyal yardım ödemelerine ilişkin kısa mesaj servisi ile düzenli olarak bilgilendirdik. Yardım alma kuyruklarını ortadan kaldırdık Konutunda sosyal yardım ve emekli maaşı ödenmesini talep eden vatandaşlarımıza evlerinde ödeme yapmaya başladık.
2015 yılına kadar aylık 65 doların altında bir gelirde yaşamak zorunda olan vatandaşımız kalmayacaktır. 2023 için temel hedefimiz; hak ve sorumluluk temelli aileyi merkeze alan bütüncül sosyal politikalarla mutlak yoksulluğu tamamen ortadan kaldırmaktır. Sosyal destek ve hizmet alanında Aile Sosyal Destek Programı (ASDEP) modeli çerçevesinde sağlık, istihdam ve eğitim hizmetlerini aile odaklı bir sistemle ele alacağız. ASDEP modeli ile hizmete ulaşamayan vatandaşlarımızın sorunları hane ziyaretleri ile tespit edilecek ve çözülecektir. Aile yapımız, bizim diğer toplumlardan en büyük fark ve üstünlüklerimizden birisidir. Önümüzdeki dönemde ailenin korunması ve güçlendirilmesi sosyal politikalarımızın merkezinde olacaktır. Bu kapsamda, genç nüfus yapımızın korunması, aile kurumunun güçlendirilmesi ve aile refahının artırılmasına yönelik eylemler hayata geçirilecektir.
Engelliler, yaşlılar, korunmaya muhtaç çocuklar, şehit aileleri, gazi ve malullerimiz AK Parti iktidarlarının özel önem atfettiği kesimlerdir. Bu kesimlerimizi anayasal ve yasal güvenceye kavuşturarak her türlü sağlık, rehabilitasyon, eğitim ve bakım hizmetlerini sağladık; insanca yaşayabilmeleri için gelir ve öncelikli olarak iş ve meslek sahibi olmaları ve kendilerini asla kimsesiz ve desteksiz hissetmemelerini temin ettik. Bundan sonra da desteğimizi artırarak sürdüreceğiz. Özel ilgi bekleyen kesimleri toplumun saygın, aktif ve üretken unsurları haline getirmek hükümetimizin başlıca hedefidir. Önümüzdeki dönemde Türkiye'yi sosyal hizmet alanında evrensel yaklaşımlarla model ülke haline getireceğiz. Tüm yaşlılarımıza evlerinden ve sosyal çevrelerinden ayrılmadan yaşamlarını sürdürebilecekleri sosyal ve ekonomik şartları oluşturmak temel hedefimizdir."
"Sosyal dışlanmışlık duygusundan kurtulacaklar"
Engelli vatandaşların yaşamlarını kolaylaştırmak için kentlerimizin fiziki çevrelerini engellilere uygun hale getirmek amacıyla çeşitli projeler yürütüldüğü anlatılan programda, " Uygun büyüklükteki yerel yönetimlerin özel durumdaki engellilerin taşınması için donanımlı araç bulundurmalarını sağlayacağız. Kamu hizmet binalarıyla kültürel ve sosyal tesislerin engelli kullanımına uygun projelendirilmesini sağlayacağız. Engellilerin sosyal dışlanmışlık duygusundan kurtulduğu bir Türkiye hedefliyoruz" değerlendirmesinde bulunuldu.
Kadının bireysel ve toplumsal olarak daha da güçlenmesi için hayata geçirdikleri politikaları ve başlatılan çalışmaları kararlılıkla uygulamaya devam edecekleri, önümüzdeki dönemde kadınların karar alma mekanizmalarındaki etkinliğini artıracakları kaydedildi.
Korunmaya muhtaç çocuklara yönelik yapılan hizmetleri daha da artıracaklarını ve kalitesini daha da yükseltecekleri belirtilen 62. Hükümet Programı'nda, bu çocuklara yönelik eğitim, bakım ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştıracaklarını ve fırsat eşitliğini güçlendirdikleri ifade edildi. 2014 yılı sonuna kadar yurtlarda 385 bin yatak kapasitesine ulaşılacağı bildirildi.
"Her alanda gerekli tedbirleri alacağız"
2002 yılında 74 olan gençlik merkezi sayısını 2014 yılında 182'ye çıkardıkları vurgulanan programda, bu sayının artırılacağı belirtildi. Üniversiteler ve meslek kuruluşları ile işbirliği içinde gençler için iş kurma ve geliştirme merkezleri kuracakları ifade edilen programda, gençler yönelik hedefler şöyle sıralandı:
"Gençlerimizi toplumun değerlerine yabancılaşmadan, bilgi ve tecrübe ile donatarak meslek sahibi ve rekabet gücü yüksek bireyler olarak yetişmeleri için eğitimden istihdama kadar her alanda gerekli tedbirleri alacağız. Eğitim çağındaki gençlerimize, çalışan gençlerimize ve bilhassa eğitim ve istihdam dışında kalmış, herhangi bir kurumsal desteğe uzak olan gençlerimize yönelik sanat ve spor olanaklarını artırma, uygun şekilde rehberlik yapma ve kendilerine olan güvenlerini artırma yönünde her türlü hizmetlerimizi güçlendirecek ve gençlerimize sahip çıkacağız.
Bağımlılık yapan alışkanlıkları özendirici yayınlar ile medyada yer alan olumsuz rol modellerin ön plana çıkmasını önleyeceğiz. Ayrıca, toplumun bütün kesimlerini kapsayacak sağlıklı yaşam programlarımızı hayata geçireceğiz. Yeni dönemde madde bağımlısı, eğitimini tamamlayamamış ve uygun şekilde istihdam olanaklarına erişememiş bir tek gencimizin kalmaması nihai hedefimizdir. Sporu sadece boş zamanları değerlendirme aracı olarak değil, aynı zamanda sosyalleşmenin ve sağlıklı bir toplum olmanın da önemli bir aracı olarak görmekteyiz.
Hükümet olarak hedefimiz, sağlıklı ve hareketli bir yaşamın gereği olarak toplumda spor yapma kültürünün yerleştirilmesi, spor hizmetlerinin kalitesi ve çeşitliliği artırılarak sporun geniş kitlelere yaygınlaştırılmasıdır. Her alanda olduğu gibi, spor alanında da her geçen gün dünyadaki etkinliğimizi artırıyoruz. Bu çerçevede, uluslararası şampiyonalara ve üniversite oyunlarına başarılı bir şekilde ev sahipliği yaptık. Bundan sonra da bu tür organizasyonlara ülkemizin ev sahipliği yapması için her türlü girişimi yürüteceğiz.
Spor eğitimini okul öncesine yaygınlaştıracak ve çocuklarımızın eğitim alırken farklı spor branşlarıyla uğraşmasını sağlayacağız. 4-8 yaş arası çocukları yetenek taramasından geçirerek uygun spor dalarına yönlendireceğiz.
Sporda şiddetin ve etik olmayan davranışların azaltılması için gerekli önlemleri alacağız ve kararlılıkla uygulayacağız. Başarılı sporculara sağlanan burs imkanlarını daha da artıracağız."
"Kültür toplumsal kimliğin en önemli unsurudur"
Programının "İnsani Kalkınma" başlıklı üçüncü bölümünde "Medeniyet ve Kültür" konusu da yer aldı.
Kültürün, toplumsal kimliğin en önemli unsuru olarak, sadece insan hayatına etki eden değil, insanı inşa eden bir alan olduğu belirtilen programda, kültürün insanları olduğu kadar geçmişi bugüne, bugüne de geleceğe bağladığı vurgulandı.
"Güçlü toplum"un, "güçlü düşünceler, işler, ürünler ve değerler" anlamına geldiği ifade edilen programda, "Değerleri olmayan, geleneği bulunmayan, geleneğini gününe taşıyıp yeniden üretemeyen bir toplum dünyaya söz söyleyemez, geleceğe anlam katamaz. Tarihi ve kültürel mirasımızı korumak, bizi biz yapan, bizi başkalarından ayıran, bize has özelliklerimizi ve güzelliklerimizi bizden sonraki nesillere aktarmak için çok önem verdiğimiz bir meseledir" ifadesine yer verildi.
Bu anlayış ve hedef kapsamında, AK Parti iktidarı döneminde tarihi ve kültürel eserlere sahip çıkıldığı kaydedilen programda, medeniyetin temel kaynağı olan yazma ve basma eserlerin dijitalleştirilme işlemi yoğunlaştırılarak, kataloglama çalışmalarına hız kazandırıldığı belirtildi.
Yurt dışına kaçırılan 4 bin 157 eserin Türkiye'ye getirildiği bildirilen programda, kültürel varlıkların korunması için önemli destekler sağlandığına, kültür varlıklarının restorasyon çalışmalarına ayrılan ödeneklerin artırıldığına işaret edildi.
"Vakıf mirasını korumalı, yeniden üretmeliyiz"
Türkiye'de müzeciliğin geliştirildiğine dikkat çekilen programda, ziyaretçilerin gezi kalitesinin yükseltilmesi, eser teşhir ve tanziminde teknolojinin kullanılması çalışmalarının devam ettirildiği kaydedildi. Müze ziyaretçi sayısının 4 katına çıktığı vurgulanan programda, 30 ülkede, Türkiye'nin kültürünü tanıtan 38 Yunus Emre Türk Kültür Merkezi açıldığı bildirildi.
Vakıf eserlerine yurt içinde ve dışında sahip çıkıldığına işaret edilen programda, 2003-2013 yılları arasında yaklaşık 4 bin vakıf eserinin restorasyon veya onarımının yapıldığı aktarıldı.
Başlatılan çalışmaların kararlılıkla uygulanacağına vurgu yapılan programda, şu ifadeler kullanıldı:
"Kültür alanında yaptıklarımızın üstüne yenilerini ekleyecek, başlattığımız çalışmaları kararlılıkla uygulayacağız. 2023 yolunda, geleneğimizden güç alarak yeni bir uygarlığın inşasına başlayacağız. Toplumda var olan bütün kültürel dinamiklere eşit bir yaklaşım benimseyeceğiz. Devlet, bütün kültürel kimliklere demokratik bir perspektifle yaklaşacaktır.
2023 hedefimiz, devletin, sivil toplumun kültürel çalışma ve gelişimine destek sağlaması, aynı zamanda kültürel faaliyetlerin toplumsal birliği güçlendirmek ve yeni bir uygarlık sentezi oluşturmak yönünde rol oynamasına öncelik vermektir.
Bu bağlamda, önemli sosyal gayelere hizmet eden vakıfları sadece çok önemli bir kültür mirası olarak değil, aynı zamanda sivil toplumun kendini örgütlediği çoğulcu, demokratik bir yapı olarak telakki ediyoruz. Bu anlayış ile vakıf mirasımızı korumalı, yaşatmalı ve yeniden üretmeliyiz."
"Okuma zevki ve kültürünün yaygınlaştırılması için tedbirler sürecek"
Programda, temel hedef, "kültürel çeşitlilik ve zenginliğin korunup geliştirilerek gelecek nesillere aktarılması, kültür ve sanat faaliyetlerinin yaygınlaştırılarak toplumun tüm kesimlerinin bu faaliyetlere katılımı, kültürel ve sanatsal değerleri muhafaza edip yeniden üretmek suretiyle evrensel kültüre katkıda bulunmak ve milli kültür ve ortak değerler etrafında toplumsal bütünlüğün ve dayanışmanın güçlendirilmesi" olarak belirtildi.
Yurt içi ve yurt dışındaki kültür mirasının, toplumun kültür, tarih ve estetik bilincini geliştirecek, kültür turizmine katkı sağlayacak ve afet riskini dikkate alacak şekilde korumaya devam edileceğine vurgu yapılan programda, şu değerlendirmeler yapıldı:
"İktidarımız süresince kültürü, devletin yanı sıra bütün milletimizin bir ortak faaliyet alanı olarak gördük ve özel kültürel oluşum ve faaliyetlere büyük destekler verdik. Bundan sonra da bu alandaki destekler artarak devam edecek, destek mekanizmaları geliştirilecek, görsel, işitsel ve sahne sanatları başta olmak üzere tüm kültür sanat faaliyetlerinin gelişiminde ve sunumunda mahalli idarelerin, özel ve sivil girişimlerin rolü artırılacaktır.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin temel sanatsal becerileri haiz olmalarının ve okuma faaliyetinin bir kültür olarak yaygınlaşmasının toplumun kültürel gelişimi açısından önemi inkar edilemez. Bunun farkında olarak hükümetimiz okuma zevki ve kültürünün yaygınlaştırılması, çocukların erken yaşlarda kültür ve sanat eğitimi almalarını sağlayacak tedbirleri almaya devam edecektir.
Tarihimizin önemli şahsiyetleri, olayları, masal kahramanları ve kültürel zenginlik unsurlarımızı belgesel, dizi ve çizgi filmlere dönüştürülecek, Türk sinemasının dünyada tanınan bir marka haline gelmesini sağlayacak yapımları yaygınlaştıracağız."
Yapılaşma politikaları
Hükümet Programında, uzun yıllardır göç, gecekondulaşma, çarpık yapılaşma, kaynak yetersizliği, hukuki sorunlar nedeniyle büyük sıkıntılar yaşayan kentleri yaşanabilir ve marka şehirler haline getirileceği kaydedildi.
Önümüzdeki dönemde başta kadim şehirler olmak üzere tüm mekanlardaki politikalarının, dikey değil yatay bir yapılaşma olacağı belirtildi.
Yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik olarak, Ulusal Coğrafi Bilgi Sistemi çalışmalarına hız verileceğini kaydedilen programda, "En temel e-Devlet projelerinden birisi olan Tapu Kadastro Bilgi Sistemi Projesi'ni (TAKBİS) tamamladık. Türkiye'nin her yerinden başka yerlerde bulunan gayrimenkullere ait sorgulamalar ile tapu kaydı alınması işlemleri kolaylıkla yapılabilmektedir. Vatandaşların tapu işlemlerini e-Devlet kapısı üzerinden yapabilmesi için çalışmalara hız verilecektir" denildi.
Kentsel dönüşümün kurumsal ve yasal yapısını tanımlayarak yeni bir dönem başlatıldığını belirtilen programda, kentsel dönüşüm kapsamında 6,5 milyon birim konutun 2023 yılına kadar dönüştürülmesi hedefi doğrultusunda çalışmalara devam edileceği açıklandı.
"Kırsal dönüşüm çalışmalarını başlatacağız"
Türkiye'yi demokraside, hukukta, ekonomide, dış politikada dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi haline getirmek anlamına gelen 2023 vizyonunun, yerel yönetimler için de geçerli olduğuna işaret edilen programda, "Önümüzdeki dönemde şehirlerimizin ve insanlarımızın sorunlarını çözmeye kararlı bir şekilde devam edeceğiz. Büyük projelerimizi sürdüreceğiz, yeni projelere başlayacağız. Bunun yanında, katılımcı, vizyoner, girişimci belediyecilik anlayışını daha da güçlü hale getireceğiz. Bizim hedefimiz öncelikle insan dostu şehir anlayışımızı hakim kılmaktır. Kimlikli ve kişilikli şehirler oluşturarak medeni yetimizin şehir tasavvurunu ihya etmektir. Bunu yaparken en modern, en ileri tekniklerden, yöntemlerden de yararlanacağız" ifadelerine yer verildi.
Hükümet Programında şunlar kaydedildi:
"Yeni Türkiye yolunda şehirlerin alt ve üst yapıları kadar, insan boyutuna daha çok ağırlık verecek, şehrin ruha, ruhun da şehre yansıyacağı projeleri hayata geçireceğiz. Biz, sadece bugünün şehirlerine, bugünün insanına, bugünün Türkiye'sine karşı sorumlu değiliz. Bizler, bugünden yarını inşa etmenin, yarını imar etmenin sorumluluğunu omuzlarımızda taşıyoruz.
2023 yolunda hedefimiz, şehirlerimizi insan dostu, çevre dostu, estetik, katılımcı ve müreffeh marka şehirler haline getirmektir.
Bu doğrultuda, imar mevzuatını günün ihtiyaçlarına uygun olaak revize edeceğiz. Kentsel tasarım ilkelerini ve uygulamalarını; engelli, yaşlı, hareket kısıdılığı olanlar gibi özel ilgi bekleyen kesimlerin hizmetlere erişimini kolaylaştırmak üzere geliştireceğiz.
Şehirlerde kamu arazilerinin imarlı yapılaşma, ekonomik kalkınma, ortak sosyo-kültürel fayda temelinde daha aktif kullanımını sağlayacağız.
Çevreye ilişkin düzenlemeler, işlemler ve denetimleri politika ve plan kararlarına uyumlu bir şekilde yürütecek, koruma-kullanma dengesini en iyi şekilde gözeteceğiz.
Ülkemizin en büyük ağaçlandırma seferberliğini başlattık. Şehirlerimizin daha yeşil mekanlar haline gelmesi için politikalar geliştirmeye devam edeceğiz. Her ilde en az bir şehir ormanı oluşturulması projesi, her ilimizin ve ilçemizin en azından bir meydanının olması gibi şehirlerin canlılığını artıran projeleri hayata geçireceğiz.
Çarpık kentleşmeyi düzeltmek ve deprem gibi afetlere karşı hazırlıklı olabilmek için kentsel dönüşüm çalışmalarına devam edilecek ve bu süreç yerel yönetimler ve özel sektör ile sağlıklı bir şekilde yönetilerek, alt ve orta gelir grubunun konut ihtiyacının karşılanmasına öncelik verilecektir. Dönüşüm ve yenileme projeleriyle tarihi veya geleneksel kent merkezlerini, özgün kimliğini koruyarak yeniden canlandıracağız.
Yürütülmekte olan kentsel dönüşüm çalışmalarının yanı sıra, yöresel dokuyu ve kimliği de yansıtan kırsal dönüşüm çalışmalarını başlatacağız.
Toplu konut uygulamalarımızın kapsamını genişleteceğiz. TOKİ'nin öncelikle nüfus artışının hızlı ve konut fiyatlarının yüksek olduğu şehirlerde ve alt ve orta gelir grubunun temel konut ihtiyacına yoğunlaşmasını temin edeceğiz. Kalkınmada öncelikli bölgelerde sosyal konut üretimine ağırlık vereceğiz."
"HES'te çevre duyarlılığı en üst düzeyde hayata geçirilecek"
Programda, SUKAP projesiyle, şebekeli içme ve kullanma suyundan yararlanan belediye nüfusu oranının yüzde 100'e çıkarılacağı, içme ve kullanma suyunun, yeterli miktarda ve uygun standartlarda temin edilmesinin sağlanacağı belirtildi.
Şehirlerde toplu taşıma altyapısının geliştirilmeye devam edileceği, yoğun hatlarda raylı sistemlerin hızla tamamlanacağı ve şehiriçi-şehirlerarası bütünleşmenin sağlanacağı ifade edildi.
Programda, çevreci bir ulaşım anlayışıyla, başta kentler olmak üzere yolcu ve yük trafiğinin yoğunlaştığı alanlarda gürültü kirliliği dahil olmak üzere kirliliğin azaltılmasına özel önem verileceği, başta karayolu olmak üzere tüm ulaşım türlerinde sera gazı emisyonlarına yönelik çalışmalara öncelik verileceği ve gerekli takip sisteminin kurulacağı bildirildi.
Büyükşehirlerde akıllı sistemlerle desteklenen bütünleşik toplu taşıma sistemlerinin hayata geçirileceği, elektrikli demiryolu hatlarının yaygınlaştırarak sera gazı emisyonlarının azaltılacağı belirtilen programda, şu ifadelere yer verildi:
"Atık yönetimi hizmetlerinin desteklenmesine devam edeceğiz. Atık yönetiminin, geri dönüşüm yoluyla hem enerji üretimini, hem de istihdamı artırıcı bir yatırım alanı olmasını sağlayacağız.
Küçük hidroelektrik santrallere (HES) ilişkin olarak çevre duyarlılığını en üst düzeyde hayata geçirecek, bu amaçla gerekli düzenlemeleri hızlı bir şekilde yaparak etkili bir şekilde uygulayacağız.
Su kaynaklarımızın daha etkin yönetimi ve korunması için havza esaslı su yönetimine geçiyoruz.
Havza bazında entegre atıksu ve su yönetimi sistemi oluşturma çalışmalarına hız vereceğiz.
Ormancılıkta 2023 hedefimiz orman alanlarını ülke yüzölçümünün yüzde 30'una denk gelen 23,3 milyon hektara yükseltmektir. Bu amaçla, 2015 yılında orman varlığını 22 milyon hektara yükselteceğiz"
"Standart tip ve kalitede afet ve acil durum yönetim merkezleri"
Programda, afet ve acil durumlara ilişkin hizmetlerin ve kurumlararası iş birliğinin yerelde tek merkezden etkin bir şekilde yürütülmesi ihtiyacına yönelik olarak her ilde standart tip ve kalitede afet ve acil durum yönetim merkezleri kurulacağı belirtildi.
Hükümet Programında, "Ülkemizin her yerine en geç 1,5 saat içerisinde ulaşabilmek için havadan arama-kurtarma kapasitesini geliştiriyoruz. Metanında kesintisiz iletişimi sağlamak amacıyla Kesintisiz ve Güvenli Haberleşme sistemini kuruyoruz. Bu kapsamda 4 ilde pilot çalışmamızı yılsonuna kadar tamamlayıp, 2017 yılı sonu na kadar da tüm illerimize yaygınlaştırıyor olacağız. Doğal afet sigorta sisteminin yaygınlaştırılması çalışmalarına devam edilecektir. Altyapı tesislerinin afetl daha dayanıklı olarak inşa edilmesi sağlanacak ve inşaatların denetimi bağımsız, ehil ve yetkili kişi ve kurumlar aracılığıyla güçlendirilecektir. Bu çerçevede, yapı denetimi mevzuatı yeniden düzenlenecektir" ifadelerine yer verildi.
"Cumhuriyet tarihimizin en büyük kırsal altyapı hamlesini başlattık"
Programda, kalkınma ajanslarının kaynaklarının ve imkanlarının artırılacağı, ajansların, halkın sosyal ve ekonomik kalkınma girişimlerinin her yönden karşılık bulduğu öncü ve destekleyici kuruluşlar olma işlevinin pekiştirileceği kaydedildi.
Bölgesel ve sektörel teşvik sisteminin güçlendirileceği kaydedilen programda, "Bütün bölgelerimizde özel sektörün gelişmesi için, kredi garanti sistemi, girişim sermayesi, mesleki yatırımcılar gibi yeni mali araçları ve sistemleri bölgesel farklılıklara ve öncelikiere göre faaliyet gösterebilecek yetkinliğe ve esnekliğe sahip bir şekilde yerel düzeyde yaygınlaştıracağız. KOBİ ağırlıklı bölgesel kümelenmeleri destekleyerek imalat sanayiinin ülke öncelikleri çerçevesindeki gelişim ve dönüşümünü hızlandıracağız. Ana-yan sanayi bağlantılarını güçlendirerek, Ar-Ge ve yenilik kültürünü tabana yayarak, yenilikçi girişimciler ve işletmeler için yerelde çalışan destek modellerini tesis edeceğiz" denildi.
Programda, şunlar kaydedildi:
"Kalkınma ajansları koordinasyonunda hazırlanan 2014-2023 dönemini kapsayan 26 bölge planını ilan edecek ve uygulamaya başlayacağız.
Hükümetimiz diğer ülkelerle sınırları, ülkelerarası işbirliğinin yaygınlaşacağı, entegrasyonun güçleneceği alanlar olarak görmektedir. Bölgesel kalkınma çalışmalarını, özellikle sınır bölgelerinde, komşu ülkelerle işbirliği içinde faaliyetler yaparak destekleyeceğiz. Sadece kara sınırını değil, adalar başta olmak üzere denizlerdeki sınırları da ekonomik refah ve sosyal etkileşim için potansiyel işbirliği alanları olarak geliştirmeye gayret edeceğiz.
Kırsal kalkınma konusunda da uzun soluklu bir dönüşüm süreci başlattık. Bunu yaparken kırsal alanda mahrumiyet duygusunu ortadan kaldırma, dünyayla irtibatı güçlendirme, ilave gelir kaynaklarını artırarak refah düzeyini yükseltme vizyonuyla hareket ettik.
Bu amaçla, bu dönemde ilk defa bir Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi ve Kırsal Kalkınma Planı hazırladık ve Kırsal Kalkınma Ajansını kurduk. KÖYDES Programını hayata geçirerek Cumhuriyet tarihimizin en büyük kırsal altyapı hamlesini başlattık.
Önümüzdeki dönemde de kentler ve kırsal alanlar arasındaki gelir ve refah farkını dengelemek için özel gayret sarf edeceğiz."
"Yeni Türkiye idealini gerçekleştireceğiz"
62. Hükümet Programının sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi:
"Eşsiz bir coğrafyada, köklü bir tarih ve medeniyet birikimine sahip, 21. yüzyıla iddialı hedeflerle girmiş büyük bir milletin vekilieri olarak ne kadar gurur duysak azdır. Bu aziz millete hizmet etmek, Meclisimizin güvenini boşa çıkarmamak için gece gündüz çalışacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Ülkemiz 2023 yolunda, Yeni Türkiye kavramı ile ifade ettiğimiz ikinci atılım dönemine girmiştir. Yine ezber bozacağız ve değişimden korkmadan ülkemizin ihtiyaç duyduğu reformları birer birer hayata geçireceğiz.
Geçmişte nasıl başardıysak, gelecekte de hedeflerimizi titizlikle takip edecek ve Allah'ın izniyle gerçekleştireceğiz. Daha özgür ve müreffeh, daha adil ve itibarlı Yeni Türkiye'yi hep birlikte inşa edeceğiz.
Hükümet programımıza samimi bir şekilde bağlı kalırken, genel perspektifimizi kaybetmeden, dünyanın ve ülkemizin gelişen gündemi içinde gerekli esnekliği de göstereceğiz.
Başta muhalefet partilerimiz olmak üzere, sivil toplum kuru luşları ve ilgili tüm tarafların görüş ve önerilerine, yapıcı eleştirilerine kulak verecek, çalışmalarımızı diyalog ve işbirliği içinde yürüteceğiz.
Başarı, hepimize ait olacak, tüm tarafların katkısıyla milletimizin başarısı haline gelecektir. Her zaman olduğu gibi toplumumuzu oluşturan tüm kesimleri kucaklayan bir anlayış içinde çalışmalarını yürütecek olan Hükümetimiz, aziz milletimizden ve Yüce Meclis'ten bir kez daha güven ve destek beklemektedir.
Yeni Türkiye hedefine yorulmadan, bıkmadan, yılmadan ilerleyeceğiz. Milletimiz ile, hangi siyasi görüşten, hangi sosyal, dini, etnik kimlikten gelirse gelsin bütün vatandaşlarımızla birlikte, omuz omuza yeni Türkiye idealini gerçekleştireceğiz.
Yeni Türkiye, büyümüş, kalkınmış ve güçlü Türkiye'dir. Yeni Türkiye, tüm farklılıkları ve renkleriyle, toplumun bütününü kucaklayacaktır. Yeni Türkiye, toplumsal refah, büyük ekonomi, siyasi istikrar ve ileri demokrasi üzerinde yükselecektir. Yeni Türkiye, her insanının vatandaşı olmakla gurur duyacağı bir dünya devleti olacaktır.
Yeni Türkiye, bilgisi, üretimi ve yönetimi ile lider bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye, eğitimden kültüre, enerjiden ulaşıma, sağlıktan çevreye her alanda artık dünyaya yeni aşamalar, yeni standartlar getiren bir ülke olacaktır. Yeni Türkiye, sanayiden spora, bilimden ihracata kadar dünya markası olan bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye, fınansta, sağlıkta, eğitimde, kültürde dünyanın en önemli cazibe merkezlerinden biri olacaktır. Yeni Türkiye; bütün farklılıkları ile birbirini seven, birbirine kenetlenmiş, kendine güvenen, özgür, sorumlu ve erdemli insanları yeniden dünyanın medeniyet merkezi olan bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye, büyük ve öncü bir ülke olacaktır."
Hükümet programı üzerindeki görüşmeler 4 Eylül'de
TBMM Genel Kurulu, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 62. hükümet programını sunmasının ardından, 4 Eylül Perşembe günü program üzerinde görüşmelerin yapılmasına kadar kapandı.
Davutoğlu'nun hükümet programını sunması 1,5 saat sürdü.
Başbakan Davutoğlu, 189 sayfalık hükümet programını TBMM Genel Kurulu'na sunarken zaman zaman metin dışına çıktı.
Liderlerden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Genel Kurul'da hazır bulundu.
TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Başbakan Davutoğlu'nun hükümet programını sunmasının ardından, program üzerinde görüşmeleri yapmak üzere 4 Eylül Perşembe günü saat 14.00te toplanmak üzere birleşimi kapattı.
"Dış politikadaki duruşumuz bizatihi milletimizin duruşudur"
62. Hükümet Programı'nda, "Yeni Türkiye vizyonunda açık, barışçıl ve diyaloğa dayalı bir dış politika öngörüldüğü; Yeni Türkiye'nin, dünya ile entegrasyonunu daha da artıracağı, etkin, hakkaniyeti gözeten, çok boyutlu ve itibarlı bir dış politikaya dayanacağı" belirtildi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından TBMM'ye sunulan 62. Hükümet Programı'nda yer alan "Öncü Ülke" başlıklı bölümde, dış politikanın AK Parti olarak güçlü ve saygın bir Türkiye hedefinin en önemli inşa alanı olduğu ifade edildi.
Dış politikadaki dönüşümün, AK Parti'nin gücünü milletten alarak 12 yıldır demokraside, insani kalkınmada ve güçlü ekonomide gerçekleştirdiği dev dönüşümden ayrı düşünülemeyeceği belirtilen programda, "Dış politikadaki duruşumuz bizatihi milletimizin duruşudur" ifadesine yer verildi.
Türk dış politikasının siyaset, ekonomi ve savunma veçheleriyle ana çıpasını oluşturan Avrupa ve Transatlantik kurumlarıyla ilişkilerin derinleştirilmesinin önceki hükümetlerde olduğu gibi, başlıca önceliklerden biri olmaya devam edeceği vurgulanan programda, Türkiye'nin stratejik bir hedef olarak belirlediği Avrupa Birliği (AB) üyeliği doğrultusundaki kararlılığını, bu süreçte halkın yaşam standartlarının yükseltilmesine katkıda bulunacak reform sürecini daha da ileri götürmek hususunda iradenin korunduğu bildirildi.
AB katılım sürecinde siyasi nedenlerden kaynaklanan tıkanıklıkların aşılması ve katılım müzakerelerinin yeni fasıllar açılarak canlandırılması yönündeki çalışmalara devam edileceği ifade edilen programda, "Ancak şurası bir gerçektir ki, AB üyelik sürecimize dair Türk kamuoyu, Avrupalı dostlarımızın yanlış ve giderek daha da aşınmış tespitleri ve bunların yol açtığı haksız uygulamalar karşısında belirli bir heyecan eksikliği, şüphecilik içindedir" ifadesi kullanıldı.
NATO
Türkiye'nin, güvenlik ve savunma politikasının merkezinde olan NATO'nun gerek askeri gerek siyasi etkinliğinin daha da güçlendirilmesine yönelik çalışmaları bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da destekleyeceğine dikkat çekilen programda, geniş bir coğrafyada yakın işbirliği yapılan, bölgesel ve uluslararası sorunlara karşı dayanışma içinde bulunulan ABD ile ilişkilerin de karşılıklı saygı ve güven temelinde geliştirilmeye devam edileceğinin altı çizildi.
Programda, "Model ortaklık olarak tanımladığımız ilişkilerimizin mütenasip bir düzeye çıkarılabilmesi hedefine yönelik çalışmalar da sürdürülecektir" ifadelerine yer verildi.
Kıbrıs
Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs Türk halkının uluslararası toplum içerisindeki haklı yerini alabilmesinin hükümetin önceliklerinden biri olduğu vurgulanan programda, şunlar kaydedildi:
"KKTC'nin ekonomik altyapısının güçlendirilmesi ve refahının artırılması için bugüne kadar kararlılıkla attığımız adımlara devam edeceğiz. Kıbrıs sorununun, adadaki her iki halkın asli kurucu iradelerini, siyasi eşitliklerini ve adanın ortak sahibi olmalarını temel alan müzakere edilmiş adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması için garantör ülke olarak yapıcı katkımızı sürdüreceğiz ve Birleşmiş Milletler'in bu yöndeki çabalarını destekleyeceğiz."
Kuzey Afrika ve Ortadoğu
Programda, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da etnik ve mezhepsel temel üzerinden farklılıkların çatışma unsuru haline getirilmeye çalışıldığı, güç mücadelelerinin istikrarsızlıklara yol açtığı bu bölgede birleştirici ve yapıcı bir rol oynamaya çalışılacağı bildirildi ve hükümetin, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerinden biri olan halkın iradesine dayanan demokrasinin herkesin hakkı olduğunu savunmaya devam edeceği belirtildi.
Bölge ülkeleriyle ekonomik refahı güçlendirmeye matuf işbirliği projeleri geliştirmek ve karşılıklı faydaya dayalı çok boyutlu politikalar izlemenin öncelikler arasında yer aldığı dile getirilen programda, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması, ülkede güvenlik ve istikrarın tesisi, demokrasinin güçlendirilmesi, iç barışının sağlanması, komşularıyla ve uluslararası toplumla bütünleşerek bölge açısından güvenlik ve refah yaratan bir devlet haline dönüştürülmesinin Irak'a yönelik dış politikanın temel ilkeleri olduğuna dikkat çekildi.
Türkiye'nin Irak'ta kapsayıcı bir siyasi iktidar tesis edilmesine destek vermeye ve bu süreçte üzerine düşen katkıyı yapmaya devam edeceğinin altı çizildi.
Filistin-İsrail
Filistin'de son dönemde yaşanan gelişmelere de yer verilen programda, Türkiye'nin insanlık dramının sona erdirilmesi ve bölgede sürdürülebilir bir barış sağlanması doğrultusundaki aktif çabalarının ve Filistin ulusal birlik hükümetine yönelik güçlü desteğinin devam edeceğine vurgu yapıldı.
Progrmada, "İsrail'in Mavi Marmara saldırısıyla ilgili olarak Mart 2013'te özür dilemesinin ardından başlayan normalleşme sürecinde ilerleme kaydedilmesi, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırıları ve başta Gazze olmak üzere uyguladığı kısıtlamaları sona ermedikçe mümkün olamayacaktır" ifadeleri kullanıldı.
Suriye
Suriye'de üç yılı aşkın süredir devam eden ihtilafa ilişkin olarak, ülkenin yeniden istikrara kavuşmasının ulusal çıkarlar bakımından bir öncelik olduğu kaydedilen programda, şunlar kaydedildi:
"Suriye'deki sürecin, hür ve demokratik bir sistemin tesisiyle bir an önce sonuçlandırılması, bölgemizdeki istikrarsızlıktan beslenen radikal unsurlarla mücadele bağlamında da hayati önem taşımaktadır.
Türkiye, Suriye halkının demokrasi, hukukun üstünlüğü ve evrensel değerlere dayalı yeni bir Suriye kurulmasına yönelik talepleri karşılanıncaya kadar Suriye halkıyla mevcut dayanışmasını kararlılıkla sürdürecektir.
Ülkemiz, Suriye'deki gelişmeler karşısında uluslararası toplumun izlemekte olduğu siyasetin şekillendirilmesinde ve tatbikinde öncü bir rol üstlenmek durumundadır. Bu siyaset üç temel ilkeye dayanmaktadır: Barışçıl bir siyasi geçiş süreci marifetiyle Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanması; rejimin şiddet politikaları karşısında Suriye halkına gereken insani ve siyasi desteğin sağlanması ve Suriye halkının meşru temsilcilerinin kurumsal kimliklerinin güçlendirilmesi. Hükümetimiz, insani ve vicdani sorumluluk gereği, rejimin zulmünden kaçarak ülkemize sığınan Suriyelilerin yaralarının sarılması için gerekli yardımı sağlamaya, zor günlerinde Suriyeli kardeşlerimizin yanında yer almaya devam edecektir."
Balkanlar
Programda, Türk hükümetinin Balkanlar'da temel hedefinin, bölgede barış ve istikrar ortamını tehdit etme potansiyeli barındıran siyasi, etnik, dini ve siyasi gerginliklerin önlenmesine katkıda bulunmak olduğuna işaret edildi.
Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan ve Türkiye-Hırvatistan-Sırbistan üçlü mekanizmalarını da kullanarak, Balkan ülkeleriyle ilişkileri güçlendirmeye, barış ve istikrarın kalıcı hale getirilmesi suretiyle toplumsal huzur ortamının tesisine katkı sağlamaya devam edileceği belirtilen hükümet programında, "Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşme perspektifine güçlü desteğimizide sürdüreceğiz" denildi.
Rusya, Ukrayna, Kırım
Geçen dönemde hayata geçirilen Üst Düzey İşbirliği Konseyi mekanizması ve vizelerin de kaldırılmasıyla birlikte Rusya ile ilişkilerin hızla geliştiği ve birçok alanda somut neticeler elde edildiği hatırlatılarak, gelecek dönemde, bu ülkeyle ilişkilerde yakalanan ivmeyi muhafaza etmeye ve daha da güçlendirmeye gayret gösterileceği vurgulandı.
"Komşumuz ve stratejik ortağımız Ukrayna'daki krize, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve uluslararası hukuk temelinde diplomatik yöntemlerle çözüm bulunması temel beklentimizdir" ifadesine yer verilen programda, bu amaç doğrultusunda ikili ve çok taraflı düzeyde yürütülen çabaları desteklemeye devam edileceği belirtildi.
Ukrayna krizindeki önceliğin, Kırım'ın asli halkı olan soydaş Kırım Tatar Türkleri'nin güvenlik ve refahının temini, hak ve çıkarlarının genişletilerek güvenceye kavuşturulması olduğuna işaret edildi. Kırım'daki soydaşların huzur ve güvenliklerinin sağlanması için gerekli girişimlerin sürdürüleceği vurgulandı.
Güney Kafkasya
Hükümetin bir diğer stratejik önceliğinin, "Azerbaycan toprakları ile Yukarı Karabağ'daki işgalin sona erdirilmesi ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerginliklerin ortadan kaldırılması için çaba göstermeye devam etmek" olarak açıklandığı programda, gelecek dönemde, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine yönelik adımların da süreceği ifade edildi.
Programda, "Ermenistan'ın tarihten husumet değil, karşılıklı yarar ve işbirliğinin önünü açacak kapsayıcı, adil hafıza arayışı içine giren bir anlayışa yönelmesini ve açılımlarımıza ileri görüşle mukabelede bulunmasını bekliyoruz" ifadesine yer verildi.
Türkiye'nin "dış dünyasına eşsiz bir boyut kazandırdığı" nitelemesinde bulunulan Orta Asya'daki ülkelerle ilişkilerinde büyük mesafe kat ettiği kaydedilen programda, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Azerbaycan-İran ve Türkiye-Türkmenistan-Azerbaycan üçlü mekanizmalarının da meyvelerini vermeye başladığı, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerin daha da geliştirilmesi ve geçen dönemde kurulan Türk Konseyi'nin daha da güçlendirilmesinin temel hedefler arasında yer aldığı anlatıldı.
Afrika
Son beş yıllık dönemde 35'e ulaşan Afrika kıtasındaki büyükelçiliklerin sayısının daha da artırılacağı vurgulanan programda, şunlara yer verildi:
"Türk firmalarının ve işadamlarının Afrika pazarında etkin hale gelebilmeleri ve pazar payını arttırmaları için sarf ettiğimiz gayretler neticesinde 20 milyar dolar seviyesini aşan toplam ticaret hacmimizi daha da yukarılara taşımak için gayret göstereceğiz. Başta Somali olmak üzere, kalkınma yardımları ve insani yardımlar aracılığıyla bu bölgeye uzattığımız yardım elini de muhafaza edeceğiz."
Asya-Pasifik
Asya-Pasifik bölgesiyle ilişkilerin derinleştirmeye ve geliştirmeye devam edileceği açıklanan programda, geride bırakılan dönemde bölgenin önemli ülkeleri Çin, Japonya, Kore Cumhuriyeti, Endonezya ve Malezya ile stratejik seviyeye yükseltilen ilişkileri daha da ileri bir noktaya taşımanın hedeflendiğinin altı çizilerek, "Yeni misyonlar açtığımız bölgeler arasında yer alan bu bölgedeki diplomatik varlığımızı daha da artıracağız" ifadeleri kullanıldı.
Programda, Hindistan'la ilişkilerin güçlendirilmeye çalışılacağı, tarihi dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin bulunduğu Afganistan ve Pakistan'ın istikrarı için katkıda bulunmanın sürdürüleceği ifade edildi ve Türkiye'nin bu ülkenin kurumsal ve insani kapasitesinin geliştirilmesine yönelik kalkınma yardımı faaliyetlerini muhafaza edeceği vurgulandı.
Türkiye'nin Latin Amerika ve Karayipler ile ticaret hacminin son 10 yılda 9 kat artarak 8 milyar dolar seviyesine ulaştığı vurgulanan programda, "Bu yaklaşımımızı muhafaza edecek, ilişkilerimizi karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde geliştirmeyi sürdüreceğiz" denildi.
Hükümet olarak bir diğer önceliğin, çok taraflı kuruluşlarda etkin bir rol oynamak ve aktif bir profil sergilemek olduğu belirtilen programda, "Ülkemiz, rekor düzeyde bir oyla 48 yıl aradan sonra seçildiği Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliği çerçevesinde 2015-2016 dönemi için bir kez daha aday olmuştur. Adaylık kampanyamızı olumlu bir şekilde neticelendirmek önceliklerimiz arasındadır" ifadeleri kullanıldı.
"Yeni vizyoner dış politika"
Programda, Türkiye'nin çok taraflı kuruluşlarda oynadığı etkin role ilişkin, şunlar kaydedildi:
"Türkiye, tüm bu çabalarımız ve BM'nin bölgesel faaliyetlerini İstanbul'a taşıyan ihtisas kuruluşları sayesinde bu kuruluşun bölgesel bir merkezi haline gelmektedir. Ülkemizin bu imajını güçlendirecek faaliyetlere devam etme doğrultusundaki kararlılığımız tamdır. Türkiye son dönemde başta Birleşmiş Milletler kuruluşları olmak üzere, uluslararası kuruluşlar için bölgesel bir çekim merkezi haline gelmiştir.
Yeni vizyoner dış politikamız İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) nezdinde de karşılığını bulmuştur. Ülkemiz 2016 yılında İİT Zirvesine ev sahipliği yapacaktır. Önümüzdeki dönemde hükümetimiz, İİT ile ilişkilerin daha da geliştirilmesine yönelik yoğun çalışmalarda bulunacaktır.
İSEDAK, Türkiye'nin İslam dünyasına dönük en önemli iktisadi ve ticari projesidir. Ülkemizin ev sahipliğini yaptığı ve İslam ülkeleri arasında kalkınma alanında bilgi ve tecrübelerin paylaşılmasına, anlayış birliğinin oluşturulmasına ve politikaların yakınlaştırılmasına hizmet eden İSEDAK'ı önümüzdeki dönem daha da güçlendireceğiz.
Dünyanın en büyük ekonomileri arasında bulunan ülkemiz, 2015 yılında küresel sistemdeki ve uluslararası yönetişim mimarisindeki ağırlığı giderek artmakta olan G-20'nin dönem başkanlığını devralacaktır. Keza önümüzdeki yıl, 2016 yılında ev sahipliği yapacağımız İİT'nin en üst düzeyde karar alma organı olan İslam Zirve Toplantısı, BM İnsani Yardım Zirvesi ve 23. Dünya Enerji Kongresi için de hazırlık mahiyeti taşıyacaktır."
Dış yardımlar
Dış politikanın son yıllarda en hızlı gelişme gösteren alanlarından birisinin dış yardımlar olduğu vurgulanan programda, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı'nın (TİKA) öncülüğünde yürütülen etkin çalışmalar ve bu alandaki artan performans sayesinde Türkiye'nin "donör ülke" statüsünü kazandığı hatırlatıldı.
Türkiye'nin artık yardım alan değil, yardım eden bir ülke konumunda olduğuna işaret edilen programda, "Ülkemizin Resmi Kalkınma Yardımları, 2004'te 336 milyon dolar düzeyinden 2013'te 3 milyar 276 milyon dolara yükselmiştir. 2013 yılında Resmi Kalkınma Yardımlarımızın GSMH'ya oranı yüzde 0,42 ile OECD Kalkınma Yardımları Komitesi üyeleri ortalamasının üzerinde gerçekleşmiştir" ifadelerine yer verildi.
Türkiye'nin TİKA koordinasyonunda, sivil toplum, kamu ve özel sektör, üniversite ve yerel yönetim kapasitelerini harekete geçirmeyi, gelişmekte olan ülkelerin hızlı ve çok yönlü bir biçimde kalkınması amacı doğrultusunda yerel öncelikleri merkeze alarak; eğitim, sağlık, tarım, hayvancılık, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve mesleki eğitim gibi alanlardaki faaliyetlerini artırarak sürdürmeyi hedeflediğine dikkat çekilen programda, çoğunluğu Afrika ülkelerinden oluşan En Az Gelişmiş Ülkeler'e yönelik yıllık 200 milyon dolar büyüklüğündeki yardım taahhüdü çerçevesinde kalkınma işbirliği faaliyetlerine devam edildiği belirtildi.
Dünyanın dört bir yanında zorda kalan insanlara "yardım eli" uzatıldığı ifade edilen programda, Türkiye'nin bölgesel istikrarsızlıktan kaynaklanan daha önce görülmemiş büyüklükteki insani krizleri, uluslararası standardın da ötesinde bir kalite ile göğüslemeyi başardığı vurgulandı.
"1 milyon 345 binden fazla Suriyeli dost ve kardeşimize kucak açtık. Bu sayının yaklaşık 220 binini 10 ilde bulunan 22 geçici barınma merkezimizde barındırıyoruz" ifadelerine yer verilen programda, Gazze ve Irak insani krizlerine dost elinin uzatıldığının, Türkmenler ve Yezidiler için Irak içerisinde kamplar kurulduğunun altı çizildi.
Afetlerin yaşandığı 40'tan fazla ülkede insani yardım çalışmalarının yürütüldüğü belirtilen programda, şunlar kaydedildi:
"2012 yılında dünya genelinde ülke bazında en fazla yardım yapan üçüncü ülke olduk. Bu başarımızı 2013 yılında da aynen göstererek 1,6 milyar Amerikan Doları insani yardım ile ABD ve İngiltere'nin ardından üçüncülüğümüzü sürdürdük. Bu yardım miktarlarının Gayri Safi Milli Hasıla içindeki oranı açısından ise 2013 yılında yüzde 0,21'lik pay ile insani yardım alanında dünya birincisi olduk. 2015 yılı için planlanan Gazze Bin Konut Projesi örneğinde olduğu gibi bölgenin savaş sonrası yeniden imar sürecinde etkin ve öncü rol alacağız."
Dış politika hedefi
Dış politikadaki hedefin, oluşan yeni şartlar ile uyumlu şekilde, Türkiye'nin küresel ve bölgesel tüm meselelere katkıda bulunabilecek bir aktör olarak temayüz etmesini, mücavir bölgelerde belirleyici ve düzen kurucu, küresel alanda etkin ve yönlendirici bir aktör olarak konumunun güçlendirilmesini sağlamak olduğu vurgulanan programda, "Yeni Türkiye vizyonumuzda açık, barışçıl ve diyaloğa dayalı bir dış politika öngörüyoruz. Yeni Türkiye, dünya ile entegrasyonunu daha da artıracaktır. Yeni Türkiye etkin, hakkaniyeti gözeten, çok boyutlu ve itibarlı bir dış politikaya dayanacaktır" denildi.