Konutta 'stok üstüne stok' tehlikesi!

Banka portföylerinde büyüyen canavar!

Gözlem Gazetesi'nden Gökhan Köküşoğlu'nun haberine göre 2010'da başlayan ve devam eden konut stoğunun, ekonominin lokomotifi olan inşaat sektörünün büyümesini durduracak hale getirmesi, endişe yaratıyor. Stoğun kentsel dönüşümle birlikte eriyebileceğine dikkat çeken sektör temsilcileri yeni projelerin kentsel dönüşümün yaratacağı talebe göre yapılması gerektiğini, devletin de iyi bir planlama yapmasının şart olduğunu belirtiyor.

Ekonominin lokomotifi olarak adlandırılan inşaat sektörü, özellikle de geçtiğimiz yıl başlayan ve 2012 yılında da devam eden “konut stoğu” sorunu ile boğuşuyor. 2011 yılında, 2010 yılına göre daha az sayıda konut yapılsa da, 2011 yılında gerçekleşen düşük konut satışları nedeniyle 2010 yılında oluşan konut stoğuna yeni konutların eklenmiş olması ve 2012 yılında "satışların daha da yavaşlaması" nedeniyle 2010 yılından beri büyüyen konut stoğunun ve azalan konut satışlarının, inşaat sektörünün büyümesini neredeyse "durduracak" hale getirmesi, sektörün geleceği açısından endişe yaratıyor. Öyle ki sektörün ülke ekonomisine, büyümesinin ve canlılığının artması ile olumlu, ya da durağanlaşması ve büyümesinin durması ile olumsuz etki yapması, sektörde “stoktan” dolayı meydana gelebilecek muhtemel bir sıkıntının sinyallerini veriyor. Bugünkü tablo ise giderek büyüyen bir sıkıntıya işaret ediyor.

Stok üstüne stok!

Madalyonun diğer tarafına baktığımızda ise, ev sahibi olabilmek için bankalara ümit bağlayan ve bankaların "Kira öder gibi ev sahibi olun" sloganlarına aldanan vatandaşlar, çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyor. "Gelir dağılımındaki dengesizlikten" nasibini alan ve ev alabilmek için banka kredisine başvuran orta gelirli vatandaşların, bir süre sonra banka kredisini ödeyememesi durumunda evin bankanın eline geçmesi de, konutta "stok üstüne stoğun" oluşmasına neden oluyor.

İnşaat sektörünün temsilcileri ise, projelerin kentsel dönüşümün yaratacağı talebe göre yapılması gerektiğini, devletin bu konuda iyi bir planlama yapmasının şart olduğunu, sektördeki yavaşlamadan dolayı ülkenin büyümesine etkisinin çok sınırlı olacağını belirtirken, konuttaki en büyük riskin; konutun stoklanmasında değil, maket üzerinden veya yeni başlamış inşaattan gayrimenkul satın aldığını zannedip de gayrimenkullerin tamamlanmaması sebebiyle insanların mağdur edilmesi olduğuna da dikkat çekiyor.

"PROJELER, KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN YARATACAĞI TALEBE GÖRE YAPILMALI"

Necip Nasır (İzmir Müteahhitler Federasyonu Başkanı): "İnşaat sektöründe ülke genelinde 2012 yılının başından beri yavaşlama söz konusu. Biz bu yavaşlamanın 6'ncı aydan sonra açılacağını bekliyorduk ancak yavaşlama devam etti. Şimdi de önümüzde yerel seçimler olduğu için bu durağanlık devam edecek. Türkiye genelinde konutta arz fazlası yani konut stoğu var. Bu arz fazlasının olmasındaki en temel etken, kentsel dönüşümün yaratmış olduğu belirsizlik. İzmir'de ise arz fazlası yani konut stoğu bulunmuyor. Çünkü kentte arsa olmadığı için yeni projeler pek fazla üretilemiyor. Konut stoğu, inşaat firmaları açısından risk teşkil ediyor. Çünkü, pahalı arsalar alan ve buralara yüklü konut yapan meslektaşlarımız zor duruma düşebilir. Riski bertaraf edebilmek ve zor duruma düşmemek için, şirketlerin yeni projelerini kentsel dönüşümün yaratacağı talebe göre planlamaları, dizayn etmeleri gerekir. Kentsel dönüşümle birlikte ilgili mercilerin, kentlerin planlama çalışmalarına girmeleri gerekir. Afet riski taşıyan yapıların, belirlenen iyi bir planlamayla şehrin gelecek 50 yılını göz önünde bulundurup, imalat üretimine başlanması gerekir. Dönüşüm başlayınca mevcut stoklar da yetmeyecek. Yerel seçimlerden sonra sektörün yeniden atağa kalkacağını düşünüyoruz."

"DEVLETİN İYİ PLANLAMA YAPMASI GEREKİYOR!.."

Ayhan Emekli (İnşaat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı): "Türkiye genelinde, özellikle de büyük kentlerde ciddi bir konut stoğu var. Resmi rakamlar da bunu doğruluyor. Çoğu yeni bina satılmak üzere bekliyor dolayısıyla stoklar erimiyor. Bu da inşaat sektöründe tıkanıklığın göstergesi. Bu durumu son çıkan afet yasasıyla da bağdaştırmak gerekiyor. Çünkü yasa Türkiye'deki bütün yapıları kapsıyor. Bu yasa, afete yönelik çözüm olarak çıkarılmışken bir taraftan da mevcut evler yıkılacağı için kişiler yeni ev almak isteyecek. Bu yolla mevcut konut stoğunun eritilmesi amaçlanıyor. Ancak afeti amaçlayan yasanın piyasaya yönelik kullanılması da yanlış. Şuan stok çok yüksek ama bazı zamanlarda da stoğa ihtiyaç oluyor. Bu noktada devletin bu durumu planlaması lazım. Konut ihtiyacı olduğu dönemlerde konut üretimini teşvik etmek, ihtiyacın olmadığı dönemlerde de teşviği kesmek gerekiyor. Sektördeki stok, inşaat firmaları için de risk teşkil ediyor. Bu durumda yeni bir işe girmek riskli. Bazı firmalar konut stoğu olmasına rağmen rekabeti bırakmamak adına riski göze alarak konut yapımını sürdürüyorlar. Bu çok yanlış bir yol. Öte yandan çoğu daire; inşaat halinde satılıyor, alımlar maket üzerinden yapılıyor. Bu konuda vatandaşlar da çok dikkatli olup, araştırma yapıp öyle daire almalı."

"SEKTÖRÜN BÜYÜMEYE ETKİSİ SINIRLI OLACAK!"

Doç. Dr. Mehmet Ufuk Tutan (Yaşar Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi): "Son verilere göre Türkiye geneli incelendiğinde 2009 yılındaki yüksek oranlı konut satışlarına müteakip 2010 yılında girişilen yüksek oranlı konut arzlarının 2011 yılında beklenen satışları gerçekleşememiştir. 2011 yılında her ne kadar 2010 yılına göre daha az sayıda konut yapılsa da 2011 yılında gerçekleşen düşük konut satışları nedeniyle 2010 yılında oluşan konut stoğuna yeni konutlar eklenmiş ve 2012 yılında da satışların daha da yavaşlaması nedeniyle 2010 yılından beri büyüyen konut stoğu ve azalan konut satışları inşaat sektörünün büyümesini durduracak hale getirmiştir. Ayrıca, son yayımlanan verilere göre öncelikle 3 Büyükşehirde ve TOKİ’nin ağırlıklı olarak iş yaptığı kentlerde konut satış fiyatlarında reel olarak yavaşlama hatta bazı şehirlerde düşüşler izlenmektedir. Önümüzdeki yılın sonuna kadar 2010 yılından beri büyüyen konut stoğunun eritilemeyeceği çeşitli platformlarda konuşulmaktadır. Bu nedenle, konut sektöründe farklı gelir kesimlerine hitap eden kampanyalarla konut satışlarının canlandırılmaya ve konut stoğunun eritilemeye çalışılacağı düşünülürken konut arzının daha da yavaşlayacağı, inşaat sektörünün daha da küçüleceği tahmin edilmektedir. İnşaat sektörünün, bu eritilemeyen konut stokları nedeniyle bir süre küçülerek bu sektörün 2013 yılında GSYİH’ye olumlu katkısının ancak 2013 yılının son çeyreğine doğru olacağı anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle, 2012 yılında olduğu gibi 2013 yılı büyümemizi de başka sektörlerin sırtlaması beklenirken inşaat sektörünün büyümeye etkisi çok sınırlı kalacaktır."

"KONUTTA EN BÜYÜK RİSK İNSANLARIN MAĞDURİYETİ"

Mustafa Günenç (Emekli banka genel müdürü): "Konutta en büyük risk; konutun stoklanmasında değil, maket üzerinden veya yeni başlamış inşaattan gayrimenkul satın aldığını zannedip de gayrimenkullerin tamamlamaması sebebiyle insanların mağdur edilmesidir. Buna karşı önerim, satın alan için nasıl asgari bir öz kaynak ödemesi isteniyorsa, satan için de asgari bir üretim seviyesinin tamamlanması istenmelidir. Bu şekilde bir düzenleme yapılırsa, satın alan insanların mağduriyeti minimize edilmiş olur. Bizi yönetenlerin birinci görevi de halkının benzer mağduriyetlere uğramalarını önlemeleridir."

"KREDİ FAİZLERİYLE OYNANMASI SEKTÖRÜ KÜÇÜLTÜYOR!..."

Hüseyin Aslan (Ege-Koop Genel Başkanı): "Halihazırda konut stoğunun 750-800 bin olduğu belirtiliyor. Kaldı ki, bu rakamın yıl sonu itibariyle daha artacağı öngörülüyor. Şu an sektörde bir durağanlık var. Bunda global çapta yaşanan krizin ülke ekonomisine yansımasının rolü büyük. 2013 yılının daha da zor geçeceğini söylemek zorundayız. Stoğun büyük bir bölümünün bu yıl içerisinde azaltılabileceği gibi bir düşünce söz konusuysa da, dünya ekonomisi ile paralel bir değerlendirme yapacak olursak, bunun kolay olmayacağı bir gerçek. Ayrıca ekonomiyi yönetenlerin cari açık nedeniyle özellikle konut kredisi faizleri ile oynaması, sektör açısından olumsuz bir durum. Bu, sektörün küçülmesi anlamına geliyor. Oysa ekonominin lokomotifi inşaat sektörüdür. Kriz dönemlerinden başarıyla çıkılmasında bu sektördeki canlılık ve hareketlilik önemli bir paya sahiptir. Bugün de sektörün küçülmesine yol açan müdahalelerden, bürokratik baskılardan kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. İnşaat sektörü tüm kalkınmakta olan ülkelerin lokomotif sektörüdür. Sektöre yapılacak yatırımlar hızlı istihdam artışı yaratmakta, dolayısıyla ekonomiye can vermektedir. Sektöre dönük teşvik mekanizmalarının sektörün görüşleri de alınarak devreye sokulması, sektörün lokomotif görevini yerine getirmesi açısından önemlidir. İnşaat sektörüne destek verilmesi, kamu yatırımlarına öncelik tanınması kriz döneminde pek çok ülkenin tercih ettiği yöntemlerin başında gelmiştir."

“KANDIRMACALI” ENFLASYON “EV HAYALİNİ” BİTİRİYOR!..

Öcal Uluç (Gazeteci-Yazar): “Kira öder gibi, ev sahibi ol” kampanyaları ile ve “rüya gibi” resimlenmiş, çekimlenmiş projelerle, gazete ve TV reklamlarıyla takdim edilen kampanyaları gören vatandaş, eşiyle, çocuklarıyla oturup, ‘mâlî planlama’ yapıyor ve ‘Şu kadar taksiti ödeyebiliriz’ diyerek sisteme ‘ev hayali” ile giriyor. Ne var ki, enflasyon, birkaç yılda planlama falan bırakmıyor. Zira ‘orta sınıfın gerçek enflasyonu” ile açıklanan ve ‘maaşlara / ücret zamlarına esas olan enflasyon’ arasında dağlar kadar fark var. Maalesef neredeyse ‘600’ yakın madde ve hizmetin içine konduğu enflasyon sepeti’ ile vatandaşın ‘evindeki, barkındaki, yaşantısındaki, mutfağındaki, giyimindeki, kuşamındaki enflasyon sepeti’ arasında giderek büyüyen öyle bir fark var ki, işte ‘bu fark’ birkaç yılda, ‘kira öder gibi ev sahibi olma’ hayalini kâbusa dönüştürüyor. Geri ödemeler önce aksamaya, sonra yapılmamaya başlıyor; acı son ortada!.. Durum, son üç yılda ‘giderek ve büyük ölçüde azalan’ konut inşaatı rakamlarına rağmen ‘giderek büyüyen’ stok ve de ‘geri ödenememe’ sebebiyle bankaların eline geçen konut sayılarındaki artışa bakarsak, ‘sıkıntıdan da öte’ ciddi bir krizin kapısında olduğumuzu gösteriyor ve hâlâ ‘dişe dokunur’ bir tedbir yok ortada!..

Sonraki Haber