Bankaların "çocuk" işçileri: Sahadakiler!

Enronvari ilişkiler ve terfi hikayeleri... Sahadaki bankacının hali Sanayi Devrimi'ndeki çocuk işçilerden bile beter! Murat Bartu yazdı...

Bankacılık dünyadaki en saygın mesleklerden biri, toplumsal saygınlığı olan, ekonominin sağlıklı işlemesi için önemli bir meslek grubu... Ülkemizde de 80'ler ve 90'ların başlarında böyleydi.

TÜRKİYE'YE 50 MİLYAR DOLAR ÖDETEN TRAJEDİ

Doksanların sonlarına doğru ise kazanma hırsını meslek etiğinin önüne koyan profesyonellerin bankaları patronlara teslim etmesiyle büyük bir trajedi yaşandı. Türkiye halkı 50 milyar USD'lik bir bedel ödemek zorunda kaldı. Sektörde ise bedeli sahada müşteri ile yüzyüze çalışanlar ödedi, işşiz kaldılar, yargılandılar ceplerini dolduran üst düzey yöneticiler ise bu işten öyle veya böyle sıyrıldı.

YÜZDE 7'YLE KREDİ VEREN VARKEN YÜZDE 10 KREDİ KULLANDIR DENİYOR!
Şimdi benzer bir trajedi başka açıdan yaşanıyor. 2001'den sonra yabancı sermaye sektöre girdi, onlarla beraber de "bir an önce koyduğumuz parayı en çabuk nasıl geri alırız" endişesi sektörün parçası oldu. Yabancılar koydukları parayı hızlıca geri almak için "Analitik Performans" sistemlerini bankacıların yaşamına soktu. Rekabet nedeniyle diğer banka % 7 faiz verirken, % 5 ile mevduat toplamaya zorlanan, % 7 ile kredi veren banka varken % 10 ile kredi vermeye zorlanan gibi. Böyle onlarca hedef olduğu söyleniyor.
ENRONVARİ İLİŞKİLER VE TERFİ HİKAYELERİ...
Çalışanlar arasında en büyük stres makul olmaktan uzak, çoğu şartlar mükemmel giderse ulaşılabilecek sayısal hedefler ve bunları başaramayanların başarısızlık etiketi ile cezalandırılması en büyük sorun. Her gün, her ay geleceğiniz tehdit altında sürdülmesi zor bir stres.
Bankacılıkta gelirin kaynağı müşteridir, dolayısıyla en değerli çalışan da müşteri ile ilişkiyi sürdüren ve kara ulaşan sahadaki çalışanlardır. Ancak şimdi bu değişti, bankaların çoğunu müşteriyi görmemiş "organizasyon uzmanları" yönetiyor. Onların sisteme katkıları "Işık oyunları ile günde birden fazla yumurtlaması sağlanan tavuk misali" sahada çalışanlardan azami verimi almak. Bu hikaye o kadar aşırı boyutta ki, banka çalışanları arasında Enronvari ilişkiler ve "terfi" hikayeleri anlatılıyor. Mesela; işten atılan bir çalışanın bir üst düzey yöneticinin kalçasındaki beni tarif ederek intikam aldığı anlatılıyor.

SAHADAKİ BANKACININ DURUMU SANAYİ DEVRİMİNDEKİ ÇOCUK İŞÇİLERDEN KÖTÜ
Banka üst düzeyindeki yüksek gelirler "sahada çalışanların" insan olduğunun unutulmasında ciddi katkı sağlıyor gibi görünüyor.
Sonuç; aşırı baskı, mobbing, psikolojik şiddet had safhada, sahada çalışan banka çalışanlarının durumu sanayi devrimindeki çocuk işçilerden kötü.

ÇALIŞMA BAKANLIĞI DURUMA EL KOYUYOR

Bu durum o kadar ayyuka çıkmış haldeki "Çalışma Bakanlığı'nın" bu konuda bir çalışma başlattığı konuşuluyor.

BANKALAR ZİRVEDE AMA İNSAN KAYNAKLARI ÇÜRÜYOR
Sonuç olarak; Bankacılık ekonomi için hayati önemi olan bir sektör, 2001 krizinde bazı profesyonellerin para hırsı sistemi mahvetmişti. Şimdi aynı hikayenin başka bir versiyonu yaşanıyor. Belki bankalarımız parasal açıdan çok iyi durumda ama en önemli sermayeleri olan "İnsan Kaynakları" çürüyor.

GREV HAKKI VERİLMELİ
Bu durum düzeltilmezse Türk ekonomisi ve ülke bunun bedelini 2001'deki gibi ödeyecek, bankacılık "sosyal bir yara" halini alacaktır.
Bankalar sadece para kazanmak için varolan kuruluşlar değildir, onlara tanınan imtiyazla halkın parasını toplayıp para kazanırlar. Bu nedenle yarı kamusal kuruluşlardır ve sosyal sorumlulukları vardır.
Çözüm; sektöre sararmış sendika hakkı yerine tam sendika ve özel koşullarda grev hakkı verilmesidir.
Sonraki Haber