Boyner'den kabus senaryosu!
'2013 enteresan bir yıl olacak'
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, ''Gerçek anlamda iç barış ve toplumsal birliktelik gerekiyor. Bugün orada olduğumuzu söyleyemeyiz. Son derece kutuplaşmış bir ortamda yaşıyoruz'' dedi.
Boyner, Keşanlı Yönetici ve İş Adamları Derneği(KEYİAD) ile Bahçeşehir Üniversitesi'nin düzenlediği ''Ekonomide Keşan-İpsala-Enez-Saroz Körfezi Bölgesi'nin İstanbul Buluşması'' başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada, iç talepteki gerilemeyi dış talepteki artışla dengelemenin gittikçe Türkiye için zorlaştığını belirterek, ''2012 yılı için Orta Vadeli Program hedef olan yüzde 3,2 oranındaki büyümenin sağlanma olasılığı üçüncü çeyrekteki rakamlar nedeniyle büyük ölçüde kısıtlanmış durumdadır. Zira dördüncü dönemdeki büyüme rakamının yüzde 4,7 civarında olması gerekiyor. Burada imalat sanayi ve toplam sanayi üretim artışlarının son 2 ayda yüzde 10'un üzerinde büyümüş olması gerekiyor. Böyle bir ihtimal görünmediği için yüzde 3,2'nin altında kalacağımız aşikar'' diye konuştu.
İç talepteki yavaşlamanın ithalatta ve cari işlemler açığında azalma olduğunu ifade eden Boyner, şunları söyledi:
''Cari açığı büyümeden feragat ederek dengelemiş durumdayız. Düşük getiri ortamında Türkiye'nin cazibe merkezi olduğunu da biliyoruz. Bu itibarla gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişleme ve neredeyse negatif reel getiri koşullarının devam etmesi Türkiye'ye sermaye hareketleri açısından fırsat sağlıyor. Sadece kısa dönemli portföy yatırımları niteliğinde sermaye hareketleri oluyor.
Bu akımın koşullar değiştiğinde kalması çok güç. Dünya ticaretinde ve ihracat pazarlarında yeni pazarlar dahil ihracat performansımız talebi dengeleme gayreti anlamında ciddi riskler oluşturuyor. Mevcut ekonomi politikası seçiminin net ihracatla, yani dış taleple orantılı bir iç talep büyüme stratejisi içermesi nedeniyle mevcut küresel ekonomi konjonktüründe Türkiye'ye orta vadeli programa koyduğumuz yüzde 5'lere ulaşan büyüme uzlarını dış talep odaklı bir yapıda yakalaması için bizim gerçekten risklerimizi, gaz fren ayarını doğru bir şekilde gerçekleştirebilmemiz lazım.''
Gelecek yıl ihracatın yeni pazarlardaki performansının gelişmiş ekonomilerdeki ihracat pazarı açısından yavaşlamayı bir derece tanzim etme potansiyelinin olduğunu söylenebileceğini anlatan Boyner, şunları aktardı:
''İç talebin kontrollü büyümesi devam eder ve dış talebin büyümeye pozitif katkısı sürdürülebilirse 2013 yılında büyümenin yüzde 3'ün üzerinde tutulması mümkün olabilir. Ancak mevcut küresel koşullar 2013'te de risk unsuru olarak devam ederse ve iç talep üzerindeki kontrol de gevşetilemezse büyümenin 2013'te yüzde 1 ile yüzde 3 aralığında kalma olasılığı da yükselecektir. Diğer olası gelişme de dış koşullardaki sorunlar nedeniyle iç talebe dayalı yapıya kısa süreliğine yeniden dönmek olabilir. Bu durumda içerdeki talebi de arttırarak, yüzde 5'in üzerine çıkabiliriz. Ancak bu seçenekte cari dengenin yeniden bozulma riski var. Bu açıdan 2013 enteresan bir sene olacak. Cari açıkta sürdürülemez bir şekilde bir bozulma riski ise TL için ani değer kaybı riskini ve ardından enflasyon baskısını beraberinde getirecektir.''
''Son derece kutuplaşmış bir ortamda yaşıyoruz''
Boyner, Türkiye ekonomisinin istikrarlı büyüme ve AB uyum süreciyle yapısal reformlar ile hem batısı hem de doğusuna göre avantajlı olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Makro istikrar, fiyat istikrarı, finansal istikrar ve bütçe disiplini açısından 2013'te ortaya koyacağımız kararlılık, ekonomik temellerdeki sağlamlığın, tüketici-yatırımcı güveninin, politika itibariyle güçlenmesini sağlayabilir. Enerji verimliliği, kayıtlı vergi tabanının genişlemesi, iş piyasasında reformlar gibi mikro alanda gelişmeler kaydetmemiz, diğer yandan da uzun vadede mutlaka eğitim, yenilikçili Ar-Ge ve girişimcilik konularında hızlı bir girişim göstermek zorundayız. Türkiye'nin artık nitelik olarak da büyümesine yönelmesi gerekiyor. Türkiye için büyümeyi katma değeri yükselterek gerçekleştirmek zorundayız.
Krizde avantajlı konum elde eden ülkelerin daha iyi katma değer üreten imalat sanayileri var. Bu da Türkiye'nin daha fazla Ar-Ge, teknoloji ve inovasyona odaklanması gereğini ortaya koyuyor. Bu da özel sektör ile kamunun sanayi stratejisini ve alt yapı yatırımlarını programlayarak yapmasından geçiyor. Bizim gittikçe büyüyen iş gücü nüfusumuz var. Türkiye 2041'den sonra bu fırsat penceresini kaybedecek.
65 milyon çalışma çağında nüfusumuz olacak. Bizim gerçekten Türkiye'de iş gücünü yapısal anlamda reforme etmek, iyi bir eğitim sağlamak ve vasıf uyumsuzluğunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Biz eğer eğitimde kaliteye yatırım yapmazsak bu iş gücüne iş olanakları sağlamaktan çok geride kalacağız. Tüm bunları yapmak için gerçek anlamda iç barış ve toplumsal birliktelik gerekiyor. Bugün orada olduğumuzu söyleyemeyiz. Son derece kutuplaşmış bir ortamda yaşıyoruz.''
Boyner, Keşanlı Yönetici ve İş Adamları Derneği(KEYİAD) ile Bahçeşehir Üniversitesi'nin düzenlediği ''Ekonomide Keşan-İpsala-Enez-Saroz Körfezi Bölgesi'nin İstanbul Buluşması'' başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada, iç talepteki gerilemeyi dış talepteki artışla dengelemenin gittikçe Türkiye için zorlaştığını belirterek, ''2012 yılı için Orta Vadeli Program hedef olan yüzde 3,2 oranındaki büyümenin sağlanma olasılığı üçüncü çeyrekteki rakamlar nedeniyle büyük ölçüde kısıtlanmış durumdadır. Zira dördüncü dönemdeki büyüme rakamının yüzde 4,7 civarında olması gerekiyor. Burada imalat sanayi ve toplam sanayi üretim artışlarının son 2 ayda yüzde 10'un üzerinde büyümüş olması gerekiyor. Böyle bir ihtimal görünmediği için yüzde 3,2'nin altında kalacağımız aşikar'' diye konuştu.
İç talepteki yavaşlamanın ithalatta ve cari işlemler açığında azalma olduğunu ifade eden Boyner, şunları söyledi:
''Cari açığı büyümeden feragat ederek dengelemiş durumdayız. Düşük getiri ortamında Türkiye'nin cazibe merkezi olduğunu da biliyoruz. Bu itibarla gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişleme ve neredeyse negatif reel getiri koşullarının devam etmesi Türkiye'ye sermaye hareketleri açısından fırsat sağlıyor. Sadece kısa dönemli portföy yatırımları niteliğinde sermaye hareketleri oluyor.
Bu akımın koşullar değiştiğinde kalması çok güç. Dünya ticaretinde ve ihracat pazarlarında yeni pazarlar dahil ihracat performansımız talebi dengeleme gayreti anlamında ciddi riskler oluşturuyor. Mevcut ekonomi politikası seçiminin net ihracatla, yani dış taleple orantılı bir iç talep büyüme stratejisi içermesi nedeniyle mevcut küresel ekonomi konjonktüründe Türkiye'ye orta vadeli programa koyduğumuz yüzde 5'lere ulaşan büyüme uzlarını dış talep odaklı bir yapıda yakalaması için bizim gerçekten risklerimizi, gaz fren ayarını doğru bir şekilde gerçekleştirebilmemiz lazım.''
Gelecek yıl ihracatın yeni pazarlardaki performansının gelişmiş ekonomilerdeki ihracat pazarı açısından yavaşlamayı bir derece tanzim etme potansiyelinin olduğunu söylenebileceğini anlatan Boyner, şunları aktardı:
''İç talebin kontrollü büyümesi devam eder ve dış talebin büyümeye pozitif katkısı sürdürülebilirse 2013 yılında büyümenin yüzde 3'ün üzerinde tutulması mümkün olabilir. Ancak mevcut küresel koşullar 2013'te de risk unsuru olarak devam ederse ve iç talep üzerindeki kontrol de gevşetilemezse büyümenin 2013'te yüzde 1 ile yüzde 3 aralığında kalma olasılığı da yükselecektir. Diğer olası gelişme de dış koşullardaki sorunlar nedeniyle iç talebe dayalı yapıya kısa süreliğine yeniden dönmek olabilir. Bu durumda içerdeki talebi de arttırarak, yüzde 5'in üzerine çıkabiliriz. Ancak bu seçenekte cari dengenin yeniden bozulma riski var. Bu açıdan 2013 enteresan bir sene olacak. Cari açıkta sürdürülemez bir şekilde bir bozulma riski ise TL için ani değer kaybı riskini ve ardından enflasyon baskısını beraberinde getirecektir.''
''Son derece kutuplaşmış bir ortamda yaşıyoruz''
Boyner, Türkiye ekonomisinin istikrarlı büyüme ve AB uyum süreciyle yapısal reformlar ile hem batısı hem de doğusuna göre avantajlı olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Makro istikrar, fiyat istikrarı, finansal istikrar ve bütçe disiplini açısından 2013'te ortaya koyacağımız kararlılık, ekonomik temellerdeki sağlamlığın, tüketici-yatırımcı güveninin, politika itibariyle güçlenmesini sağlayabilir. Enerji verimliliği, kayıtlı vergi tabanının genişlemesi, iş piyasasında reformlar gibi mikro alanda gelişmeler kaydetmemiz, diğer yandan da uzun vadede mutlaka eğitim, yenilikçili Ar-Ge ve girişimcilik konularında hızlı bir girişim göstermek zorundayız. Türkiye'nin artık nitelik olarak da büyümesine yönelmesi gerekiyor. Türkiye için büyümeyi katma değeri yükselterek gerçekleştirmek zorundayız.
Krizde avantajlı konum elde eden ülkelerin daha iyi katma değer üreten imalat sanayileri var. Bu da Türkiye'nin daha fazla Ar-Ge, teknoloji ve inovasyona odaklanması gereğini ortaya koyuyor. Bu da özel sektör ile kamunun sanayi stratejisini ve alt yapı yatırımlarını programlayarak yapmasından geçiyor. Bizim gittikçe büyüyen iş gücü nüfusumuz var. Türkiye 2041'den sonra bu fırsat penceresini kaybedecek.
65 milyon çalışma çağında nüfusumuz olacak. Bizim gerçekten Türkiye'de iş gücünü yapısal anlamda reforme etmek, iyi bir eğitim sağlamak ve vasıf uyumsuzluğunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Biz eğer eğitimde kaliteye yatırım yapmazsak bu iş gücüne iş olanakları sağlamaktan çok geride kalacağız. Tüm bunları yapmak için gerçek anlamda iç barış ve toplumsal birliktelik gerekiyor. Bugün orada olduğumuzu söyleyemeyiz. Son derece kutuplaşmış bir ortamda yaşıyoruz.''