Erdoğan resti çekti, ABD ve Avrupa harekete geçti!
'Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları'nın Türkiye’ye yönelik not güncellemesi öncesinde ardı ardına yaptığı açıklamalar hükümetin sabrını taşırdı.
Tüm gelişmelere rağmen yapılan negatif açıklamalar üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kredi derecelendirme kuruluşlarının teknikten uzak siyasi olarak aldıkları tavırlarını değiştirmemeleri halinde bu kuruluşlarla ilişkilerin kesilebileceğini belirterek yaşanan tartışmalara son noktayı koydu.
Haber 7'den Kenan Biter'in haberine göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışının arka planına bakıldığında ise Türkiye'ye yapılan haksızlıkların ciddi anlamda sabırları zorladığı görülüyor.
TÜRKİYE'NİN NOTU NAMİBYA İLE AYNI
Kredi derecelendirme kuruluşlarından hak ettiği notu bir türlü alamayan Türkiye göstergelere bakıldığında İspanya ile aynı notu paylaşması gerekirken inanılması güç ama ismini dahi belki ilk defa duyacağınız Barbados ve Namibya gibi ülkelerin de yer aldığı Kostarika, Kolombiya, Endonezya, Romanya, Tunus ve Uruguay ile aynı notu paylaşıyor.
YATIRIMCI ARTIK DİNLEMİYOR
Avrupa'nın en hızlı büyüyen ülkesi olmasına rağmen 2007 yılından bu yana olumsuz raporlar yayınlayan kredi derecelendirme kuruluşlarının aksine Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırım oranı ise her geçen yıl daha da artıyor. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’de 36.500’in üzerinde yabancı sermayeli şirket faaliyet gösterirken, doğrudan yatırım oranı ise yılın ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 arttı. Bu da yapılan açıklamaların artık yatırımcı nezdinde bir anlam ifade etmediğini gösteriyor.
TÜRKİYE HİÇBİR ŞEY KAYBETMEZ
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ünsal Ban, kredi derecelendirme kuruluşları ile çalışılmamasının Türkiye'ye hiçbir şey kaybettirmeyeceğini öne sürerek çok ilginç bilgiler paylaştı.
AVRUPA VE ABD ÇOKTAN HAREKETE GEÇMİŞ
Prof.Dr. Ban, alınan hatalı kararlar sonrasında ABD ve AB’nin kredi derecelendirme kuruluşlarının etki alanlarını sınırlayan düzenlemeleri hayata geçirdiğini belirterek , ‘’ABD’de 2010’da Dodd-Frank yasasına göre bankaları derecelendiren reyting kuruluşlarının inceleyebileceği veri seti daraltılıyor. Bu yasayla kredi derecelendirme kuruluşlarının inceleme alanının büyük kısmı devletin denetleyici organlarına taşınıyor. Reyting kuruluşları denetlenmeye başlandı. Yani Avrupa ve Amerika bu reyting kuruluşlarına güvenmiyor.’’ diye konuştu.
DİNAMİTİ ELLERİNDEN ALMAMIZ LAZIM!
Reyting kuruluşlarının dibe vurmuş durumda olduğunu da sözlerine ekleyen Prof.Dr. Ban, ‘’ Bunların elinde bir dinamit var. Bu dinamiti bunların elinden almamız lazım. Buna günümüzün atom bombası da diyebiliriz. Çünkü yanlış bir karar aldıklarında her şeyi mahvedebiliyor.’’ dedi.
RAPORLARIN YÜZDE 85’İ YANILTICI ÇIKTI
Derecelendirme kuruluşlarında çalışan kişilerin yaş ortalamasının oldukça düşük ve yeni mezunlardan oluştuğunu da belirten Prof.Dr. Ban, bu kişilerin ellerine bir takım verirlerin verildiğini ve bu veriler üzerinden değerlendirme yapmaları istendiğini aktararak, yaptığı bir araştırmaya göre; söz konusu kuruluşların yayınlamış olduğu raporların yüzde 85’nin yatırımcıyı ters köşeye yatırdığını ve al dediklerinde satanın karlı, sat dediklerinde ise alanın karlı olduğunu yani tam tersi pozisyon alanların çoğunlukla kazandığının görüldüğünü söyledi.
Haberin devamı için tıklayın
Haber 7'den Kenan Biter'in haberine göre; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu çıkışının arka planına bakıldığında ise Türkiye'ye yapılan haksızlıkların ciddi anlamda sabırları zorladığı görülüyor.
TÜRKİYE'NİN NOTU NAMİBYA İLE AYNI
Kredi derecelendirme kuruluşlarından hak ettiği notu bir türlü alamayan Türkiye göstergelere bakıldığında İspanya ile aynı notu paylaşması gerekirken inanılması güç ama ismini dahi belki ilk defa duyacağınız Barbados ve Namibya gibi ülkelerin de yer aldığı Kostarika, Kolombiya, Endonezya, Romanya, Tunus ve Uruguay ile aynı notu paylaşıyor.
YATIRIMCI ARTIK DİNLEMİYOR
Avrupa'nın en hızlı büyüyen ülkesi olmasına rağmen 2007 yılından bu yana olumsuz raporlar yayınlayan kredi derecelendirme kuruluşlarının aksine Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırım oranı ise her geçen yıl daha da artıyor. 2013 yılı itibarıyla Türkiye’de 36.500’in üzerinde yabancı sermayeli şirket faaliyet gösterirken, doğrudan yatırım oranı ise yılın ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 28 arttı. Bu da yapılan açıklamaların artık yatırımcı nezdinde bir anlam ifade etmediğini gösteriyor.
TÜRKİYE HİÇBİR ŞEY KAYBETMEZ
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Türk Hava Kurumu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ünsal Ban, kredi derecelendirme kuruluşları ile çalışılmamasının Türkiye'ye hiçbir şey kaybettirmeyeceğini öne sürerek çok ilginç bilgiler paylaştı.
AVRUPA VE ABD ÇOKTAN HAREKETE GEÇMİŞ
Prof.Dr. Ban, alınan hatalı kararlar sonrasında ABD ve AB’nin kredi derecelendirme kuruluşlarının etki alanlarını sınırlayan düzenlemeleri hayata geçirdiğini belirterek , ‘’ABD’de 2010’da Dodd-Frank yasasına göre bankaları derecelendiren reyting kuruluşlarının inceleyebileceği veri seti daraltılıyor. Bu yasayla kredi derecelendirme kuruluşlarının inceleme alanının büyük kısmı devletin denetleyici organlarına taşınıyor. Reyting kuruluşları denetlenmeye başlandı. Yani Avrupa ve Amerika bu reyting kuruluşlarına güvenmiyor.’’ diye konuştu.
DİNAMİTİ ELLERİNDEN ALMAMIZ LAZIM!
Reyting kuruluşlarının dibe vurmuş durumda olduğunu da sözlerine ekleyen Prof.Dr. Ban, ‘’ Bunların elinde bir dinamit var. Bu dinamiti bunların elinden almamız lazım. Buna günümüzün atom bombası da diyebiliriz. Çünkü yanlış bir karar aldıklarında her şeyi mahvedebiliyor.’’ dedi.
RAPORLARIN YÜZDE 85’İ YANILTICI ÇIKTI
Derecelendirme kuruluşlarında çalışan kişilerin yaş ortalamasının oldukça düşük ve yeni mezunlardan oluştuğunu da belirten Prof.Dr. Ban, bu kişilerin ellerine bir takım verirlerin verildiğini ve bu veriler üzerinden değerlendirme yapmaları istendiğini aktararak, yaptığı bir araştırmaya göre; söz konusu kuruluşların yayınlamış olduğu raporların yüzde 85’nin yatırımcıyı ters köşeye yatırdığını ve al dediklerinde satanın karlı, sat dediklerinde ise alanın karlı olduğunu yani tam tersi pozisyon alanların çoğunlukla kazandığının görüldüğünü söyledi.
Haberin devamı için tıklayın