Merkez altına yöneldi!

Gelecek kaygısı 48 yılın en yüksek altın alımını yaşattı. Ekonomistler durumu nasıl değerlendiriyor?

Merkez altına yöneldi!

Ekonomistler, merkez bankalarının geçen yıl son 48 yılın en yüksek altın alımını yapmalarının küresel ekonominin geleceğine ilişkin belirsizlikler nedeniyle rezervlerini güçlü tutmak istemelerine bağlıyor.

Konuya ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Ata Yatırım Başekonomisti Gülay Elif Girgin, merkez bankalarının altın alımında geleceğe dair belirsizliklerin etkili olduğunu düşündüğünü söyledi.

Küresel piyasalarda çok fazla para bulunduğunu ve bu yüzden artık sade vatandaşın da, yatırımcıların da parayı tercih etmediğini dile getiren Girgin, ''Para yerine daha güvenilir bir yatırım aracı istiyorlar ki bu da altın'' dedi.

Merkez bankalarının tüccar mantığı ile altın değerinin bugünkü iniş çıkışlarına göre hareket edemeyeceklerini belirten Girgin, ''Orta ve uzun vadeli finansal istikrar politikaları geliştirmek zorundalar. Orta ve uzun vadede bakıldığı zaman merkez bankalarının bastığı paralar daha sonraki dönemde enflasyon riski olarak ortaya çıkacak. Enflasyona karşı en dirençli enstrümanlardan biri de altın. Dolayısıyla merkez bankaları enflasyon riskine karşı rezervlerini güçlü tutmak için altına yöneliyorlar'' ifadesini kullandı.

''Talebin nedeni parasal genişleme ve belirsizlik ortamı''

Akbank Başekonomisti Fatma Melek de Dünya Altın Konseyi'ne göre merkez bankalarının altın alımlarının 2011'e göre yüzde 17 arttığını ve bunun da 1964'den beri görülen en yüksek seviye olduğunu hatırlatarak, ''Merkez bankaları kriz sonrası dönemde 2010'dan itibaren net altın alıcısı konumunda. Daha önceki yıllarda net altın satıcısı konumunda idiler. Başta FED olmak üzere gelişmiş ülkelerden gelen parasal genişleme ile para arzının hızlı bir şekilde artması ve belirsizlikler özellikle gelişmekte olan ülke merkez bankalarını yurt dışı rezervlerini çeşitlendirmeye yönlendiriyor'' dedi.

Dolar, avro gibi başlıca para birimlerinden altına doğru bir kaymanın söz konusu olduğunu dile getiren Melek,özellikle gelişmekte olan ülkelerin altın alımı yoluyla rezervlerini güçlendireceğini tahmin ettiklerini ifade etti.

Gelişmekte olan ülkelerin toplam rezervleri içinde altının payının gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında hala düşük olduğuna işaret eden Melek, ''ABD ve Almanya'nın toplam rezervleri içinde altının payı yüzde 70'nin üzerindeyken, örneğin Çin'in 4 trilyon dolar olan rezervleri içinde altının payı sadece yüzde 2. Benzer düşük oranlar diğer gelişmekte olan ülkeler için de geçerli. Dolayısıyla buradan talebin devam etmesini büyük olasılık olarak görebilir'' yorumunu yaptı.

''Kriz ortamında rezervlerini güçlü tutmak istiyorlar''

ING Bank Başekonomisti Sengül Dağdeviren de merkez bankalarının uzun vadedeki risklere karşı dayanıklılıklarını artırmak için rezervlerini güçlendirdiklerini kaydetti.

Her ne kadar 2013 yılının küresel ekonominin büyümesi açısından geçen yıla göre daha iyi olacağı beklentisi olsa bile kırılganlığın hala sürdüğünü anlatan Dağdeviren, ''Bu dönemde avro ve dolar paritelerinde oynaklık göze çarpıyor. Ben, merkez bankalarının altın alımını geleceğe dair belirsizliklerin etkisine bağlıyorum. Normal zamanlarda olsa altının değeri enflasyonla açıklamak mümkün olabilirdi ama küresel kriz ortamında parasal genişleme arttığı için altına ilgi artıyor. Küresel kriz süreci hala bitmedi. Dolayısıyla merkez bankaları rezervlerinin değerini korumak istiyor olabilir'' değerlendirmesinde bulundu.

Merkez bankaları geçen yıl 534,6 ton altın aldı

Dünya Altın Konseyi (World Gold Council) 14 Şubat'ta yaptığı açıklamada, merkez bankalarının fiyatların rekor bir ortalamaya ulaştığı bu dönemde neredeyse yarım asırlık bir sürenin en büyük altın rezervlerini biriktirdiğini belirtmişti.
Londra merkezli grup tarafından açıklanan rapora göre merkez bankaları, 2012'nin son çeyreğinde 145 ton altın alarak üst üste 8'inci net alım çeyreğini gerçekleştirdi.

Grup tarafından yapılan tahminlere göre bankalar geçen yıl 534,6 ton altın alırken, bu rakam hem 2011'den yüzde 17 daha fazla hem de 1964 yılından bu yana en büyük oran olarak kayıtlara geçti.