Türkiye'yi bekleyen kara delik!
Uzmanlar uyarıyor: Hiçbir şey çok güzel olmayacak
ABD Merkez Bankası’nın (FED ) Mayıs 2013’te tahvil alımını azaltacağını açıklamasının ardından Türkiye, Hindistan, Çin, Rusya ve Brezilya’nın temel ekonomik göstergelerinde bozulma gözlendi. Uzmanlar, 2014’ün de bu ülkeler için zor bir yıl olacağı uyarısında bulunuyor.
Küresel krizi, zengin ülkelerden gelen sermaye sayesinde az hasarla atlatan gelişmekte olan piyasalar, yeni bir darboğazla karşı karşıya. Ekonomistler, 2013’te Amerika ve Avrupa’da başlayan düzelmenin, gelişmekte olan ülkelerdeki ‘para bolluğunu’ sona erdireceği uyarısında bulunuyor. Zira, ABD Merkez Bankası’nın (FED) mayısta tahvil alımını azaltacağını duyurmasından sonra Hindistan, G. Afrika, Brezilya, Endonezya ve Türkiye’de yerel para birimleri ve borsalar hızlı düştü. FED’in 18 Aralık’ta tahvil alımını 10 milyar dolar azaltacağını açıklaması da aynı ülke piyasalarını sarstı. Uzmanlar, bu sürecin 2014’te de devam edeceğini ve Türkiye’nin en çok etkilenen ülke olacağını söylüyor.
Küresel krizi, zengin ülkelerden gelen sermayeyle az hasarla atlatan gelişmekte olan piyasalar, krizin hafiflemesiyle yeni bir darboğazla karşı karşıya kaldı. Uzmanlar, 2013’te Amerika ve Avrupa’da başlayan düzelmenin, gelişmekte olan ülkelerde ‘para bolluğunu’ sona erdireceği uyarısında bulunuyor. Zira, ABD Merkez Bankası’nın (FED) mayıs ayında ülke ekonomisinin düzelmesine paralel tahvil alımını azaltacağını açıklamasının ardından Hindistan, G. Afrika, Brezilya, Endonezya ve Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalarda yerel para birimleri büyük değer kayıpları yaşadı, borsada büyük düşüş gözlendi. FED’in 18 Aralık’ta tahvil alımını 10 milyar dolar azaltacağını açıklaması ise yine aynı ülkelerde piyasaları sarstı. Bu sürecin 2014’te de devam edeceğine işaret eden uzmanlar, enflasyon, işsizlik ve cari dengede en kötü ekonomi konumunda olan Türkiye’nin, döviz kıtlığından en çok etkilenen ülke olacağını ifade ediyor.
FED Başkanı Ben Ber-nanke’nin 18 Aralık’ta yaptığı açıklamada Ocak 2014’ten itibaren 85 milyar dolar tutarındaki aylık tahvil alım programını 10 milyar dolar azaltacaklarını açıklamasının ardından gelişmekte olan ülke piyasalarında sert düşüş yaşandı. ABD’li yatırım bankası Morgan Stanley, 22 Mayıs’ın ardından ortaya çıkan bu durum için, Fragile Five (Kırılgan Beşli) tabirini kullanmıştı. Bu beşlinin Hindistan, Güney Afrika, Brezilya, Endonezya ve Türkiye olduğunu açıklayan Morgan Stanley, bu ülkelerin ortak özelliklerini, ‘yüksek enflasyon, yüksek cari açık, düşük büyüme ve sermaye hareketlerinden etkilenme’ şeklinde açıkladı. ‘Kırılgan beşli’nin büyüme, enflasyon, işsizlik, bütçe dengesi ve cari denge verileri son 12 yıllık dönem dikkate alınarak karşılaştırıldığında, Türkiye’nin, bütçe dengesi açısından beş ülke arasında en kötü ekonominin bir üstünde yer aldığı görülüyor. 12 yıllık tabloda büyüme açısından tam ortada yer alan Türkiye, enflasyon, işsizlik ve cari dengede ise en kötü ekonomi konumunda. Bu sebeple uzmanlar 2014’teki olumsuz gelişmelerden en çok Türkiye’nin etkileneceği tahmininde bulunuyor. Nitekim Türkiye, Ben Bernanke’nin 22 Mayıs’taki ‘Tahvil alımını yakın dönemde azaltabiliriz.’ açıklamasından para birimi ve borsa olarak en çok etkilenen ilk üç ülke arasındaydı. 22 Mayıs 2013’ten bu yana Türk Lirası, Endonezya Rupisi ve Arjantin Pezosu’ndan sonra yüzde 14,09 ile en çok değer kaybeden üçüncü para birimi oldu.
ALB Menkul Kıymetler Araştırma Uzmanı Arda Coşar’a göre Türkiye’nin FED açıklamalarından dünyaya kıyasla epey etkilenmesinin birkaç sebebi var: “Bunlardan ilki Türkiye’nin en büyük sorunu gayri safi milli hasılanın yüzde 7’si kadar cari açığa sahip olması. İkincisi Türkiye’de hane halkı ve bankacılık sektörünün malî durumunda bir problemi olmasa bile özel sektörün nette yabancı para cinsinden 164 milyar dolar borcu bulunması.” Bu sebeple döviz kurundaki hareketlenme sebebiyle borçlular paniğe kapılıp, dolar toparlasın diye dolara olan talebi artırıyor. Orta Vadeli Program’da yüzde 6,8 olarak tahmin edilen Türkiye’nin 2013 yılı enflasyon oranının yüzde 7,4 olarak açıklanması da ülkedeki kırılganlık adına ipucu veriyor. Büyümesi 2008’den bu yana yarı yarıya düşen Hindistan’da ise enflasyon yüzde 10 civarında. Bütçe açığının GSYH’ye oranı Türkiye’de yüzde 2,3 iken, bu rakam Hindistan’da yüzde 8,5. Endonezya’da ise enflasyon yüzde 8,38 seviyesinde. Ancak 2013’te yüzde 5,2 büyümesi beklenen Endonezya’daki cari açık, milli hasılanın yüzde 3,4’ü seviyesinde. Güney Afrika ise uzun yıllardır düşük büyümeden mustarip. Nitekim 2013 yılı büyüme beklentisi yüzde 2. İşsizliği yüzde 26. Cari açığın GSYH’ye oranı yüzde 6,1. Güney Afrika’da büyüme, cari açık, işsizlikten ile beraber bütçe açığı da pek olumlu bir noktada değil.
Latin Amerika’nın en büyük ekonomisi Brezilya ise 2013 verilerine göre dış ticaret dengesinde son 13 yılın en düşük rakamlarını kaydetti. Uzmanlar, iç pazardaki talep artışının ithalatı artırdığı ve dünyanın önde gelen ekonomilerinde yaşanan daralmanın Brezilya ürünlerine olan rağbeti azalttığı görüşünde birleşiyor. Brezilya, bir önceki yıla göre ithalatta yüzde 6,5 artışla 240 milyar dolar harcarken yüzde 1 düşüşle 242 milyar dolar ihracat gerçekleştirdi. Yaşanan daralmaya rağmen yıl sonunda 2,6 milyar dolar dış ticaret fazlası veren ülkede bu sonuç 2000 yılından bu yana kaydedilen en düşük rakam olarak tespit edildi. 2013’te yüzde 2,5 büyümesi beklenen Brezilya aynı zamanda GSYH’nin yüzde 3’ü kadar cari açığa sahip. Uzmanlara göre para bolluğu döneminde rahatça sermaye çekip kendilerini finanse eden (özellikle cari açıklarını) bu kırılgan ülkeler, FED’in tahvil alımını azaltacağı açıklamasının dünyada para bolluğunu azaltacağı endişesinden en çok etkilenen ekonomiler. Kırılgan beşli içinde yer almasa da Çin de FED’in açıklamalarından en fazla etkilenen ülkeler arasında. Nitekim tahvil alımını azaltma kararının üzerinden çok geçmeden Çin Merkez Bankası, sıcak para çıkışına tedbir olarak finansal sisteme 300 milyar yuan’dan fazla para enjekte etti. Ancak Çin Borsası, merkez bankasının hedeflenmiş fon enjeksiyonlarının, hazirandan bu yana en kötü nakit sıkışıklığını giderememesi üzerine 20 yılın en uzun süreli düşüşünü kaydetti. Ülkedeki hisse senetlerinin değeri son 4 ayın en düşüğüne geriledi. Ülkede büyüme oranı yakın geçmişteki gibi çift haneli beklenmiyor. 2013 için yüzde 7,5-7,6 gibi bir büyüme beklentisi hakim. 2014 için ise büyüme hedefi yüzde 7,5 olarak belirlendi.
ROUBİNİ: GELİŞMEKTE OLAN PİYASALAR KIRILGAN
Küresel krizi tahmin etmesiyle tanınan ekonomist Nouriel Roubini de önceki hafta yaptığı bir konuşmada dünya ekonomisinin 2014’te gelişeceğini, gelişmekte olan ekonomilerin milli hasılalarını yüzde 5 artıracağını açıkladı. Roubini, “Ancak dış ticaret açığı, bütçe açığı veren ve enflasyon oranları ve politik karışıklık sebebiyle Türkiye, Endonezya, Hindistan, Güney Afrika, Macaristan, Ukrayna ve Venezüella kırılgan durumda.” değerlendirmesini yaptı. Bunlara iç siyasî krizle gündeme gelen Tayland ve Hong Kong’u da ekleyebiliriz. Nitekim FED’in 18 Aralık’taki kararının ardından Hong Kong Borsası altı ayın en büyük kaybını yaşadı. Tayland’da ise 22 Mayıs’tan bu yana yerel para birimi baht yüzde 9’a yakın değer kaybetti. Yaşanan ekonomik ve siyasî karışıklık sebebiyle 65 milyar dolarlık inşaat yatırımının da yıl sonuna ertelenmesi gündemde.
Uzmanlar, Doğu ülkelerindeki bu ekonomik dalgalanmaların gerekçesini 2008 ikinci yarısında başlayan küresel finansal kriz sonrası Batı’nın yaralarını sarmasına bağlıyor. Çünkü sıcak para, sermaye ve kârlılık artık Batı’da yine işbaşına geçiyor. Aralık 2013’te İngiltere inşaat sektörünün son altı yılın en iyi ikinci hızlı büyümesini yaşaması bunun bir göstergesi. Keza, Fransız danışmanlık şirketi Bureau Veritas’ın 447 milyon Euro’ya Kanadalı lider analitik hizmetler sağlayıcısı Maxxam’ı ‘Kuzey Amerika’daki güçlü büyüme ihtimaline karşılık’ satın aldıklarını açıklaması, Euro Bölgesi Euro STOXX 50 Endeksi ile FTSEurofirst 300 Endeksi’nin olumlu yönde büyümesi Batı’daki iyileşmeye örnek. Amerika’daki olumlu gelişmeler daha dikkat çekici düzeyde. Nitekim, ülkenin gayri safi yurtiçi hasılasının 2013’ün üçüncü çeyreğinde yüzde 3,6 büyümesi beklenirken, rakam tahminlerin üzerinde yüzde 4,1 olarak gerçekleşti. Bu, 2011’in son çeyreğinden bu yana kaydedilen en yüksek büyüme rakamı. Ülkedeki Dow Jones Sanayi Endeksi ise 14 yıldır yapamadığı bir başarıyı yakaladı, 2013’te 47 olumlu rekor kırdı. Bu durum, ‘Dow internet balonunun patlaması, 11 Eylül saldırıları, Enron skandalı, mortgage krizi ve küresel borç krizinde kaybettiğinin hepsini geri kazandı.” şeklinde yorumlanıyor.
Türkiye’ye yeni program şart
Amerika’nın tahvil alımını azaltma sürecini Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ekim ayında “Doların kıt olacağı bir döneme giriyoruz. Herkes kendisini ona göre ayarlayacak. 3-4 yıl hareketlilik olacak.” sözleriyle dile getirdi. Geçen hafta 2013 ihracat rakamlarını açıklayan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi de, gelişen ülkelerden sermaye çıkışları ile cari açığın kurlar üzerinde baskı oluşturduğuna işaret etti. Dünyada bol ve ucuz likidite döneminin sona ermeye başladığını vurgulayan Büyükekşi, “Türkiye’yi kırılgan beşli arasında telaffuz edenler var. Türkiye’nin bundan sonrasında yeni bir ekonomik program ve yeni bir hikâyeye ihtiyacı var. Sıçramak için bir nevi zihniyet devrimi gerekiyor.” uyarısında bulundu. “Ekonomik tablo Türkiye’nin makroekonomik anlamda bir çıkmaza girdiğini ve yeni bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.” diyen Süleyman Şah Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Doç. Dr. Fatih Macit de Türkiye’nin büyüme-cari açık-enflasyon arasında bir tercih yapmak durumunda kaldığını ifade ediyor.
Macit’e göre ekonomi, düzgün demografik yapı ve güçlü bankacılık sistemi sayesinde iç talep yoluyla çok rahat büyüyebildi. Fakat bu cari açık ve enflasyon problemi oluşturdu. 1-2 yıllık hızlı büyümenin ardından ‘frene’ basmak zorunda kalındı. Burada Türkiye’nin büyürken cari açığı artırmayacak yapısal tedbirleri hayata geçirmesi gerekti. Cari açığın özünde bir yatırım-tasarruf açığı olduğu dikkate alınırsa tasarrufların artırılması büyük önem taşıyor. Macit yeni bir ekonomi programı oluşturulması durumunda ise “Yine Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının azaltılması da sürdürülebilir ekonomik büyüme ve cari açığın düşürülmesi açısından yeni oluşturulacak programın ana konulardan biri olmalıdır.” diyor. Ekonomi yazarı Prof. Dr. Güngör Uras, yeni ekonomik programla ilgili, Türkiye’nin yeni sanayileşme stratejisine ihtiyaç duyduğunu kaydediyor. Sadece ithalat ikamesi yapılması ve ithal girdi kullanımı sınırlı ve Ar-Ge’ye dönük ekonomiye ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Uras, 2014 için ise “Türkiye benzer ülkelerden daha kısa vade ile ve daha pahalı borçlanacak.” tahmininde bulunuyor.